Esas No: 2011/9-494
Karar No: 2012/162
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/9-494 Esas 2012/162 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2010/202763
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : HAKKÂRİ Ağır Ceza
Günü : 24.05.2010
Sayısı : 121-154
Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zarar nedeniyle yasal faizi ile birlikte 5.000 Lira maddi ve 5.000 Lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline yönelik isteminin kısmen kabulü ile 28,44 Lira maddi ve 2.800 Lira manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ilişkin, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.06.2007 gün ve 41-190 sayılı hükmün davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.01.2010 gün ve 9968-575 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.03.2000 gün ve 2000/8-44-48 sayılı kararı da gözetilerek; tazminat istemine ilişkin dava, beraat kararının verildiği tarihten 8 yıl sonra açıldığı; davacı asilin bu uzun süre içinde hakkındaki hükmün kesinleştiğini bilmediğinden söz edilmesinin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı, bu durumda davanın 466 sayılı Kanunun 2. maddesinde öngörülen süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olamayacağı gözetilmeden davanın süre yönünden reddi yerine kabulüne karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.05.2010 gün ve 121-154 sayı ile;
“...Beraat kararının kesinleşmesinden dava açma süresine kadar 8 yılı aşan bir zamanın geçtiği, somut davanın 466 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, Yargıtay"ın tüm dairelerinin süreklilik kazanan uygulamalarında kesinleşen kararın bizzat davacıya tebliği tarihinden itibaren 466 sayılı Kanunun 2. maddesinde belirtilen 3 aylık sürenin başlayacağı hususunun yerel mahkemelerin uygulamalarında da süreklilik kazandığı, yine 466 sayılı Kanunun 2. maddesinin düzenlemesinde dava açma süresinin üst sınırı yazılı olmamakla birlikte; Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 07.03.2000 tarih 2000/8-44 Esas, 2000/48 Karar sayılı kararı ve Yargıtay Ceza Daireleri"nin kararlarında, beraat kararının kesinleşme tarihinden itibaren 10 yılık sürenin en üst sınır dava açma süresi olarak uygulanması yönünde Yargıtay 9. CD"nin mahkememiz kararını bozan kararına kadar benzeri davalar açısından kanuni boşluğa rağmen uygulama birliğinin bulunduğu, bu aşamadan sonra Yargıtay Ceza Daireleri"nden farklı ve birbiriyle çelişen kararların çıkması ihtimali ve daha önce görülen benzeri davalar nedeniyle eşitsizliklerin de doğacağı, ancak 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesi uyarınca kesinleşen kararın ilgilisine tebliğinden itibaren 3 aylık süre içerisinde tazminat davasının açılması gerektiğinin öngörüldüğü, başkaca bir sürenin düzenlenmediği, bu itibarla dava açma süresinin kesinleşen beraat kararın bizzat ilgilisine tebliği tarihinden başlayacağı, davacıya ilgili kararın tebliğ edildiğine yönelik bilgi ve belge bulunmadığı mahkemesince bildirildiğinden davanın 3 aylık yasal süresi içerisinde açıldığının kabulü gerektiği” gerekçeleriyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.10.2011 gün ve 202763 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tazminat istemine ilişkin davanın yasal süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
09.01.1996 tarihinde gözaltına alınan davacının 02.02.1996 tarihinde tutuklandığı, davacı hakkında 765 sayılı TCY’nın 169 ve 3713 sayılı Yasanın 5. maddeleri uyarınca kamu davası açıldığı, Diyarbakır 2 nolu DGM’nce 09.05.1996 tarihinde tahliyesine, 10.12.1998 tarihinde ise beraatına karar verildiği, yokluğunda verilen kararın davacı yönünden temyiz edilmeksizin kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa’nın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın 6. maddesindeki; “(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 466 sayılı Yasa hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmelerine olanak sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1 nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.
Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 2. maddenin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davacı hakkında açılan ve beraatle sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, sanığın gerek yokluğunda gerekse yüzüne karşı hükmolunan beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olduğundan, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Somut olayda, sanığın yokluğunda verilen ve kesinleşen beraat kararı davacıya tebliğ edilmemiş olup, davacı vekili tarafından 05.02.2007 tarihinde dava açılmıştır. Kesinleşen beraat kararının davacı ve vekili tarafından daha önce öğrenildiğine ilişkin bir bilgi ve belge de dosya içerisinde bulunmamakta olup, tazminat istemine ilişkin davanın 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde belirtilen 3 aylık yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan ve 02.06.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak 01.07.2011 tarihinde yürürlüğe giren 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı kararına göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 24.05.2010 gün ve 121-154 sayılı direnme kararının İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oybirliğiyle karar verildi.