Esas No: 2011/381
Karar No: 2012/157
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/381 Esas 2012/157 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sanık ... hakkında yağma suçuna teşebbüsten açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, eyleminin kavgada silah çekmek suçunu oluşturduğu kabul edilerek 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 466/1, 59, 40, 36 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca 275 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma ve mahsuba ilişkin, Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.11.2005 gün ve 401–307 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 21.09.2011 gün ve 10220–39915 sayı ile;
“Sanığın yokluğunda verilen kararın 09.01.2006 tarihinde bizzat kendisine tebliğ edildiği kararda yasa yolu bildirimi; ‘7 gün içerisinde temyizi kabil olmak üzere açıkça okunup anlatıldı’ şeklinde olup yasa yolu bildiriminde sürenin başlangıcının bildirilmediği ve kararda yasa yoluna başvurma şeklinin gösterilmediğinin anlaşılması karşısında Ceza Genel Kurulunun 23.12.2008 gün ve 258–240 sayılı kararı uyarınca sanığın 17.01.2006 tarihli temyiz dilekçesinin süresinde olduğunun kabulü ile yapılan incelemede;
Yakınanların olayın hemen sonrasında emniyete giderek, sanığın bıçakla kendilerinden para istediğini, yakınan Çetin Aygün’ün sanığın kolundan tutarak müdahale etmesi üzerine olay yerinden kaçtığını belirtmeleri; 24.10.2004 tarihinde olaydan bir saat sonra düzenlenen olay yakalama ve zapt etme tutanağında bıçakla para isteyen sanığın yakınanlarla birlikte çevrede yapılan araştırma sırasında tespit edildiği ve yapılan üst aramasında eylemde kullanılan bıçağın bulunduğu, 24.10.2004 tarihli sanığa ait adli rapor formunda sol kolda iki adet ekimoz ve sıyrık, sağ orta parmakta laserasyonun gözlendiği, kolluk tutanağı, yakınanların ilk ifadeleri ile bu anlatımı doğrulayan doktor raporu karşısında; eylemin bütün halinde 765 sayılı TCK’nun 497/1, 61 (5237 sayılı Yasanın 149/1–a–h, 35/1) maddelerine uyan yağma suçuna kalkışma oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması” isabetsizliğinden, 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca hükmolunan ceza süresi bakımından sanığın kazanılmış hakkı korunmak kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.10.2011 gün ve 56921 sayı ile;
“Yerel mahkeme kararında yasa yolu açıklamasının; ‘Yargıtay yolu açık, yedi gün içinde temyizi mümkün olmak üzere’ şeklinde olduğu, her ne kadar başvurulacak yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı belirtilmemiş ise de, aynı Kanunun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira Ceza Genel Kurulu, temyiz başvuru usulü ile ilgili benzer bir durumda, 01.02.2011 tarih ve 244–14 sayılı kararı ile ‘hükmün yokluklarında verilmiş olması nedeniyle temyiz süresinin hükmün tebliğinden itibaren başlayacağının sanık müdafiince bilinmesi gerektiği’ yönünde tespitlerle temyiz isteminin reddi sonucuna ulaşmıştır.
Öte yandan mahkemelerin cezalandırmaya ilişkin kararları için yasa yolu incelemeleri, tefhim veya tebliğle başlamaktadır. Mahkemece sanığın bulunduğu son duruşmada da olsa yasa yolu açıklamasında tefhim ve/veya tebliğ kelimeleri kullanılmamış ise hükmün en son tebliğ ile başlayacağı açık ve zorunlu olup, sanığın yanıltılması hali söz konusu olamayacaktır. Aksi halde temyiz incelemesi için sonsuz bir sürenin varlığı kabul edilmek gerekir.
Bu itibarla sanık 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süreden sonra hükmü temyiz ettiğinden, aynı Kanunun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddi yönüne gidilmeden, istemin kabulü ile hüküm hakkında olağan yasa yolu incelemesi yapılması yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kavgada silah çekmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmündeki yasa yolu bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak sanığın hükmü süresinde temyiz edip etmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içerisinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, karar ve hükümlerde başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru süresi ve yönteminin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği düzenlemelerine yer verilmiş olup, anılan hükümlere aykırılık, aynı Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimdeki temel amaç, süjelerin başvuru haklarını etkin bir şekilde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
Anılan Yasanın 264. maddesinde, kabul edilebilir bir yasa yolu başvurusunda yasa yolu veya mercide yanılgının başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu durumda başvurunun yapıldığı mercice, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi, süresinde verilecek bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olmak koşuluyla dilekçenin hükmü veren mahkeme dışında bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde Cumhuriyet savcılığına ya da bir başka merciden istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı mercice, istem veya dilekçe ilgili mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde, istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde, bunun ilgili taraf açısından yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasının engellenmesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın ve şikâyetçilerin yokluklarında verilen hükümde başvurulacak yasa yolunun; “Yargıtay yolu açık ve yedi gün içerisinde temyizi mümkün olmak üzere Cumhuriyet savcısı huzuruyla talebe uygun olarak, sanık ile müştekilerin yokluklarında, oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı” şeklinde gösterildiği, kararın 09.01.2006 günü sanığa tebliğ edildiği ve sanık tarafından da 17.01.2006 tarihinde temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde bildirimdeki eksiklik nedeniyle temyiz süresinin ne zaman başlayacağı hususunda bir duraksama yaşadığına ilişkin herhangi bir anlatımın yer almadığı gibi temyiz süresinden sonra dilekçenin verilmesine ilişkin de herhangi bilginin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte olan 310. maddesi uyarınca, yoklukta verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tebliğden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanık 09.01.2006 günü tebliğ olunan karara karşı bir haftalık süreden sonra 17.01.2006 tarihinde temyiz başvurusunda bulunmuştur. Sürenin son günü olan 16.01.2006 tarihi de temyiz süresinin uzamasını gerektirir nitelikte herhangi bir resmi tatile denk gelmemektedir.
Yerel mahkemece hükümde, başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimde, başvuru şekli ve sürenin başlangıcının belirtilmemiş olması nedeniyle, bu bildirimin eksik olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun yasal süresinde yapıldığı ileri sürülebilir ise de, yoklukta verilen hükme ilişkin temyiz süresinin, sanığın bu hükmü usulüne uygun olarak öğrenmesi, yani tebliğle işlemeye başlayacağı açık olduğundan, bildirimde “tebliğ” kelimesine yer verilmemesi ve başvuru şeklinin gösterilmemesi sanık açısından yasa yolu süresinin tebliğ ile işlemeye başlayacağı gerçeğini değiştirmeyecektir. Kaldı ki, sanık yasal süresinden sonra verdiği temyiz dilekçesinde bu ifadenin kendisini temyiz süresinin başlangıcı konusunda yanılgıya düşürdüğüne ilişkin bir iddiada da bulunmamıştır.
Diğer taraftan, belirtilen sürede yanlış mercie yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması halinde yanılmanın CYY’nın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceği hususu da gözönüne alındığında, başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.10.2010 gün ve 169–188, 14.02.2012 gün ve 401–39 ile 06.03.2012 gün ve 386–99 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310 ve 317. maddeleri uyarınca sanığın yasal süreden sonra yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 21.09.2011 gün ve 10220–39915 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanık ...’ın yasal süreden sonra yaptığı temyiz talebinin 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.