Esas No: 2011/263
Karar No: 2012/118
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/263 Esas 2012/118 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sanık ...’un parada sahtecilik suçundan beraatına ilişkin, Ağrı Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.12.2007 gün ve 215–263 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 16.06.2011 gün ve 8038–5082 sayı ile;
“Kendisini müdafi ile temsil ettiren ve beraat eden sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirdiğinden hükmün CYUY’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak bu aykırılığın CYUY’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükme ‘beraat eden sanığın kendisini müdafii ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifesine göre hesap edilen 1000 TL maktu vekalet ücretinin sanığa verilmesine’ ibaresi eklenmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.09.2011 gün ve 41871 sayı ile;
“Parada sahtecilik suçu en önemli zararını ülke ekonomisine vermektedir. Piyasada karşılıksız para dolaşması, o paranın gerek ülke içinde, gerekse yurt dışında değerinin, geçerliliğinin ve alım gücünün düşmesine yol açmaktadır.
Bunun sonucunda ise, o ülkenin uluslararası piyasada ekonomik itibarı azalmakta, sonuçta ülke ekonomisi zarar görmektedir.
Bu suç bakımından korunması amaçlanan hukuksal değer milli ekonomidir. Bu nedenle, parada sahtecilik suçu bakımından, devletin ekonomik ve mali kurallarının düzenlenmesi ve uygulanması, konusunda görev ve yetkisi bulunan Hazinenin, anılan suçtan doğrudan doğruya zarar gördüğü kabul edilmelidir.
Suçtan zarar gören belirlenirken; sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteği göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır.
Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde, suçtan zarar gören Hazine 5271 sayılı CYY’nın 233/1. madde ve fıkrası gereğince duruşmalardan haberdar edilmemiş ve gerekçeli karar da tebliğ olunmamıştır.
Özel Dairece sanık müdafiinin temyiz başvurusu incelenmeden önce gerekçeli kararın suçtan zarar gören Hazineye tebliği sağlanıp, anılan kurumca hükmün temyiz edilmesi halinde dosyanın bu temyiz başvurusu da gözetilerek incelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Hazinenin temyiz başvurusunda bulunmaması halinde ise, sanık müdafiinin temyizine hasren inceleme yapan Özel Dairenin, temyiz edenin sıfatı ve temyizin kapsamını gözeterek işin esasına girmeksizin vekalet ücreti ile ilgili sınırlı bir inceleme yapması gerekir.
Ayrıca beraat eden sanık lehine hükmedilecek olan vekalet ücretinin, mahkemenin karar tarihine göre değil inceleme tarihine göre belirlenmesi gerekmektedir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme, Ahmet ve Ziheye oğlu, 01.01.1957 doğumlu ... hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın parada sahtecilik suçundan beraatına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Hazinenin, parada sahtecilik suçunda suçtan zarar görüp görmediği, bu bağlamda gerekçeli kararın hazineye tebliğinin gerekip gerekmediği,
2- Beraat eden sanık lehine hükmolunacak vekalet ücretinin hangi tarih esas alınarak belirleneceği,
Noktalarında toplanmaktadır.
1- Hazinenin, parada sahtecilik suçundan suçtan zarar görüp görmediği ve bu bağlamda gerekçeli kararın hazineye tebliğinin gerekip gerekmediği;
5271 sayılı CYY’nın 237. maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar...şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme 1412 sayılı CYUY’nın 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katıla¬bilirler” hükmü ile paralellik göstermekte ise de, yeni hükme önceki yasada yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdurda eklenmek suretiyle, madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, yasanın kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına, öğreti ve uygulamada; “davaya katılma” veya “müdahale” denilmek¬tedir. Davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde, davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını alacaktır.
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı yasada açıklanmamış olmakla birlikte, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş olma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak dolaylı veya olası zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir.
Nitekim bu durum, Ceza Genel Kurulunun 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararında, “süreklilik gösteren yargısal kararlarda da belirtildiği üzere, kamu davasına katılmak için suçtan doğrudan doğruya zarar görülmesi gerekir. Dolaylı zararlar nedeniyle kamu davasına katılmak olanaksızdır”, 04.07.2006 gün ve 127-180 ile 03.05.2011 gün ve 155-80 sayılı kararlarında ise; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez;” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Konumuza ilişkin olarak herhangi bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için, CYY"nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş bulunması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca gümrük idaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu¬nun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.
Hazine tarafından takip edilen davalara ilişkin esasları düzenleyen 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Yasada hazinenin parada sahtecilik suçundan açılan kamu davalarına katılmasına olanak veren bir düzenleme yer almamaktadır.
Tamamen benzer konudaki uyuşmazlıkta Ceza Genel Kurulunca 21.02.2012 gün ve 279-55 sayılı kararı ile de; “parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin, kamu davasına katılma hak ve yetkisinin bulunmadığı” sonucuna ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Nereden temin edildiği anlaşılamayan, sahte 198 adet değişik seri numaralı ABD Dolarının piyasaya sürülmesi şeklinde işlendiği iddia olunan parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin, kamu davasına katılma hak ve yetkisi olmayıp, yerel mahkeme hükmünün hazineye tebliği gerekmediğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının yerel mahkeme hükmünün suçtan zarar gören hazineye tebliğinin gerektiği yönündeki itirazının reddine karar verilmelidir.
2-Beraat eden sanık lehine hükmolunacak vekalet ücretinin hangi tarih esas alınarak belirleneceğine ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gelince;
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin, ceza davalarında ücret başlıklı 13. maddesinin 4. fıkrasının “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir” şeklindeki düzenlemesi uyarınca, kendisini vekil ile temsil ettiren sanık hakkında beraat kararı verilmesi halinde, sanık lehine maktu vekalet ücretine karar verilmesinin zorunlu olduğu hüküm altına alınmış,
1136 sayılı Avukatlık Yasasının “Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması” başlıklı 168/3. maddesi ile bu maddeye paralel olarak düzenlenen Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Uygulanacak tarife” başlıklı 20. maddesinde yer alan; “Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır” şeklindeki düzenleme uyarınca, kendisini vekil ile temsil ettiren ve beraat eden sanık lehine hükmolunacak avukatlık ücretinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan tarife esas alınarak belirleneceği kabul edilmiştir.
Bu itibarla, somut olayda Özel Daire tarafından, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık lehine yerel mahkemenin 04.12.2007 olan hüküm tarihi esas alınarak 1000 Lira maktu vekalet ücretine hükmolunması isabetli olup, Yargıtay C.Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazının da reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.