Esas No: 2011/11-241
Karar No: 2012/114
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/11-241 Esas 2012/114 Karar Sayılı İlamı
- DAVA ZAMANAŞIMI
- ZAMANAŞIMININ KESİLMESİNİN SİRAYETİ
- ZAMANAŞIMINI KESEN NEDENLER
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 104
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 106
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 66
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 67
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 204
"İçtihat Metni"
Resmi belgede sahtecilik suçundan sanıklar İsmail, Ali Tayfun ve Serdar’ın beraatlerine, sanıklar Ahmet , Hüseyin ve Ziya ’nın ise 5237 sayılı TCY’nın 204/1, 62 ve 51/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve cezalarının ertelenmesine ilişkin, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.03.2006 gün ve 277-78 sayılı hükmün, sanıklar Ahmet ,Hüseyin ve Ziya müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.07.2011 gün ve 2548-7999 sayı ile;
“I- Şikayetçi idare vekilinin 28.01.2000 havale tarihli dilekçe ile sadece sanıklar Ali Tayfun ile Serdar yönünden katılma talebinde bulunduğu ve bu dilekçeye istinaden davaya katılmasına karar verildiği, diğer sanık İsmail hakkında açılan kamu davasına yargılama sırasında yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK nun 366. (5271 sayılı CMK.nun 237) maddesi uyarınca usulüne uygun şekilde katılma isteminde bulunup bu sıfatı kazanmadığı cihetle; şikayetçi idare vekilinin adı geçen sanığa yönelik vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine,
II- Katılan vekilinin sanıklar Ali Tayfun ile Serdar hakkında kurulan beraat hükmüne yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükümleri karşısında; sanıklar Ali Tayfun ile Serdar’a yüklenen ‘memur olmayan kimsenin resmi belgede sahteciliği’ suçunun, suç tarihlerinden sonra yürürlüğe giren ve sanıklar lehine olan 5237 sayılı TCK.nun 204/1. maddesindeki öngörülen cezanın miktarına göre tabi olduğu aynı Kanunun 66/1-e maddesindeki öngörülen dava zamanaşımının, kesici son işlem olan sanıkların sorgularının yapıldığı 24.03.2000 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına,
Ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta aynı Kanunun 322. maddesinde öngörülen yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan, adı geçen sanıklar hakkındaki kamu davasının, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK.nun 66/1-e maddesi uyarınca düşürülmesine,
III- Sanıklar Hüseyin, Ahmet ve Ziya müdafilerinin temyiz itirazlarına gelince;
5237 sayılı TCK.nun 7/2. maddesi gözetilerek; 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK.nun 231. maddesi uyarınca ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının’ takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 23.08.2011 gün ve 283035 sayı ile;
“Sanıkların üzerlerine atılı suç, 14.07.1999 günlü ve 61130 sayılı gümrük çıkış beyannamesinin sahte olarak düzenlenmesine ilişkindir. Sanıklar eylemlerini iştirak halinde işlemişlerdir.
Sanıkların suçu birlikte işledikleri iddia edilen diğer sanıklar Ahmet , Ziya ve Hüseyin’in 5237 sayılı TCK"nın 204/1 ve 62. maddeleri gereğince cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
TCK"nın 67/2-d maddesinde ‘sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesinin’ dava zamanaşımını keseceği belirtilmiştir.
İştirak halinde resmi belgede sahtecilik suçunu işleyen sanıklardan bir kısmı hakkında mahkumiyet kararı verildiğinden, bu mahkumiyet kararı da zamanaşımını kesen sebepler olarak beraat eden sanıklar Ali Tayfun ve Serdar "a, TCK"nın 67/2-d maddesi gereğince sirayet edeceğinden, sanıklar Ali Tayfun ve Serdar hakkında, lehlerine olan 5237 sayılı TCK"nın 204/1 ve 66/1-e maddeleri gereğince düşme kararı verilemeyecektir.
Dolayısıyla dosyanın beraat eden sanıklar ile haklarında mahkûmiyet hükmü kurulan diğer sanıklar yönünden esastan incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği halde, sanıklar Ali Tayfun ve Serdar yönünden, esastan inceleme yapılmadan, 5237 sayılı TCK"nın 66/1-e maddesi uyarınca zamanaşımı nedeniyle "düşme" kararı verilmesi ve diğer sanıklar yönünden de sair yönler incelenmeksizin CMK"nın 231. maddesinin takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle "bozma" kararı verilmesi yasaya aykırı bulunmuştur” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire düşme ve bozma kararlarının kaldırılmasına, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle sanıklar Ahmet, Ziya, Serdar , Hüseyin ve Ali Tayfun hakkında açılan davaların düşürülmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar Ahmet , Hüseyin , Ziya , Ali Tayfun ve Serdar hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aynı suçtan yargılanan sanıkların bir kısmı hakkında verilen mahkûmiyet kararının, hakkında beraat kararı verilen sanıklar yönünden 5237 sayılı TCY"nın 67/2-d maddesi uyarınca dava zamanaşımını kesen neden oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Dava zamanaşımını kesen nedenlerin aynı suça katılanları ne şekilde etkileyeceği konusunda iki sistem mevcuttur. Bunlardan birincisi, Alman, Avusturya, İsviçre ve Arjantin Ceza Yasalarında da kabul edilen yargılanan sanığı esas alan ve diğer sanıkları soyutlayan öznel sistem (kesilmenin şahsiliği) olarak nitelendirilen sistemdir. Nesnel sistem olarak adlandırılan ve fiili esas alan ikinci sistem ise İtalyan, Brezilya ve Fransız Ceza Yasalarında kabul edilen ve sadece sanığı değil, katılma dereceleri ne olursa olsun olaya katılan tüm sanıkları hatta haklarında kovuşturmaya başlanmamış olanları dahi nazara almaktadır.
Dava zamanaşımını kesen nedenler 765 sayılı TCY"nın 104. maddesinde, yakalama, tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, sorgu, son soruşturmanın açılması kararı veya iddianame ile dava açılması olarak belirtilmiş olup, kesen nedenlerin iştirak halinde suç işleyen sanıklar yönünden sirayeti ise anılan Yasanın 106. maddesinde; “Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her ne suretle olursa olsun iştiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser” şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.06.1965 gün ve 275-258 ile 27.04.1999 gün ve 82-81 sayılı kararlarında, bir suçtan dolayı yapılan ve zamanaşımını kesen işlemlerin, o suçlara iştiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi zamanaşımını keseceği belirtilmiş, haklarında takibat veya tahkikat yapılanlar yönünden ise 765 sayılı TCY’nın 106. maddesi hükmünün uygulanamayacağı kabul edilerek, dava zamanaşımını kesen nedenlerin iştirak halinde suç işleyen sanıklar açısından sirayeti yönünden 765 sayılı TCY"nda sanığı esas alan ve diğer sanıkları soyutlayan öznel sistemin geçerli olduğu vurgulanmıştır.
Ancak öğretide; “TCY’nın 106. maddede yer alan ‘aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi’ zamanaşımının kesileceği ifadesinin ters anlamından, aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmış olan kimseler hakkında zamanaşımının kesilmeyeceği sonucunu çıkarmak çok yanlış olur. Yargıtay’ın son zamanlarda kabul etmiş olduğu bu görüş, kovuşturma başlamazdan önce firar etmiş olup izini kaybettirmeyi başarmış olan sanıkları ödüllendirmek anlamına geleceği gibi, 106. maddenin açık ibaresine de aykırı düşmektedir. Gerçekten bu maddede haklarında kovuşturma veya soruşturma yapılmamış olan kimseler hakkında da zamanaşımının kesileceğini kabul etmekle, haklarında kovuşturma veya soruşturma yapılmış olanlar hakkında zamanaşımının öncelikle kesilmesini açıkça ifade etmiştir ve bunun aksine bir yorum kanunu değiştirmek sonucunu doğuracak niteliktedir” (Ord. Prof. Dr. Dönmezer, Sulhi-Prof. Dr. Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel Kısım, Cilt III, s. 272) şeklinde dile getirilen görüşler ile 765 sayılı TCY"nda dava zamanaşımının kesilmesinde sanığı değil, fiili esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği belirtilmiştir.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY"nın “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” başlıklı 67. maddesinin ikinci fıkrası;
“Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir” şeklinde düzenlenmiş olup, dava zamanaşımını kesen nedenler, bir suçla ilgili olarak; şüpheli veya sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi ve sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi olarak belirtilmiştir.
Anılan Yasa maddesinde özenle seçilen anlatım biçimi ile 765 sayılı TCY’nın 106. maddesine benzer bir düzenlemeye 5237 sayılı TCY’da yer verilmemesi ve dava zamanaşımının kesilme nedenleri sayılırken kullanılan “şüpheli veya sanıklardan birinin”, “şüpheli veya sanıklardan biri hakkında”, “sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa” ibareleri birlikte değerlendirildiğinde, böyle bir düzenlemenin yasa koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin iştirak halinde suç işleyen sanıklar açısından sirayeti yönünden 765 sayılı TCY döneminde yaşanan tartışmaların yaşanmamasının amaçlandığı, bu suretle de 5237 sayılı TCY’nda dava zamanaşımının kesilmesinin suç ortaklarına sirayeti yönünden, fiili esas alan nesnel ölçütün geçerli olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Nitekim, öğretide de; “Yeni TCK"nın sisteminde, dava zamanaşımı süresinin kesilmesinde nesnel ölçüt esas alınmıştır. Başka bir deyişle, kesme sebebinin varlığı halinde, dava zamanaşımının suçla ilgili olarak kesildiğini kabul etmek ve fakat bunu ilgili suç ortağına özgü kesilme olarak mütalaa etmemek gerekir” (Prof. Dr. Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. bası, 2010, s. 756-757), “Buna göre iştirak halinde bir suç işlendiği takdirde şeriklerden biri hakkında dava zamanaşımını kesen işlemler yapılmış, ancak diğer şerikler hakkında her hangi bir işlem yapılmamışsa bu kimseler bakımından da zamanaşımı kesilmiş olacağı için yapılan işlem tarihinden itibaren süre yeniden başlayacaktır”(Artuk-Gökcen-Yenidünya, TCK Şerhi, 2. Cilt, sf. 1763), “Aynı dosya kapsamında çeşitli sebeplerle birden çok kişinin sanık olarak yargılandığı hallerde, sanıklardan biri hakkında bile olsa mahkumiyet kararının verilmiş olması, sadece mahkum olan sanık için değil, aynı dosya kapsamında yargılanan diğer kişiler için de dava zamanaşımını kesecektir” (Prof. Dr. Koca, Mahmut-Doç. Dr. Üzülmez, İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4.Baskı, sf. 580) şeklindeki görüşlerle de bu husus teyit edilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İştirak halinde suç işleyen sanıklardan Ahmet, Hüseyin ve Ziya hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş olup, sanıklardan bir kısmı hakkında verilen mahkûmiyet kararının dava zamanaşımını keseceği ve 5237 sayılı TCY"nda dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edilmiş olması karşında, sanıklar Ahmet, Hüseyin ve Ziya hakkında verilen mahkûmiyet kararının hakkında beraat kararı verilen sanıklar Ali Tayfun ve Serdar yönünden de dava zamanaşımını kestiği, dolayısıyla Özel Daire inceleme tarihinde sanıklar Ali Tayfun ve Serdar yönünden dava zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmakta olup, asli dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle sanık Ali Tayfun ve Serdar hakkında açılan kamu davasının düşmesine ilişkin Özel Daire kararı isabetsiz ise de;
Sanıkların 04.07.1999 tarihinde işlendiği iddia olunan ve 5237 sayılı TCY’nın 204/1. maddesinde düzenlenen sahtecilik suçu için 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası belirlendiği, belirlenen özgürlüğü kısıtlayıcı cezanın üst sınırına göre bu suça ilişkin asli dava zamanaşımının aynı Yasanın 66/1-e maddesine göre 8 yıl, kesintili dava zamanaşımının ise 67/4. maddesine göre 12 yıl olduğu, eylemin daha ağır bir suçu oluşturma olasılığı bulunmadığı, lehe olan 5237 sayılı TCY’nın 66/1-e ve 67/4. maddeleri uyarınca belirlenen 12 yıllık kesintili dava zamanaşımının Ceza Genel Kurulu inceleme tarihinden önce 14.07.2011 tarihinde gerçekleştiği anlaşıldığından, sanıklar hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairece sanıklar Ali Tayfun ve Serdar hakkında verilen zamanaşımı nedeniyle düşme ile sanıklar Ahmet, Hüseyin ve Ziya hakkında verilen bozma kararlarının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün anılan sanıklar yönünden gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 12.07.2011 gün ve 2548-7999 sayılı sanıklar Ali Tayfun ve Serdar yönünden verilen zamanaşımı nedeniyle düşme ile sanıklar Ahmet, Hüseyin ve Ziya yönünden verilen bozma kararlarının KALDIRILMASINA,
3- Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.03.2006 gün ve 277-78 sayılı kararının sanıklar Ahmet, Hüseyin, Ziya, Ali Tayfun ve Serdar yönünden gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda; 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar Ahmet, Hüseyin, Ziya, Ali Tayfun ve Serdar hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle, lehe olan 5237 sayılı TCY’nın 66/1, 67/4 ve 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.