Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/11-199 Esas 2012/84 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/11-199
Karar No: 2012/84

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/11-199 Esas 2012/84 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/11-199 E.  ,  2012/84 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname : 2010/249100
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : KARADENİZ EREĞLİ 2. Asliye Ceza
    Günü : 16.03.2010
    Sayısı : 5-85

    Dolandırıcılık suçundan sanıklar E... Ç.., D... Ş... Ş..., E... Ş... ve Ş... E...’ın, 5237 sayılı TCY’nın 157/1, 43/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca sanık E... Ç..."in 5 yıl 3 ay hapis ve 262.500 YTL adli para cezası, sanık Ş... E..."ın 4 yıl 6 ay hapis ve 45.000 YTL adli para cezası, sanıklar E... ve D... Ş... Ş..."ün 2 yıl 8 ay hapis ve 19.980 YTL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin, Karadeniz Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.09.2008 gün ve 181-615 sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 02.11.2009 gün ve 12907-12495 sayı ile;
    “…Sanık E..Ç..."in 08.03.2004 tarihinde C.Savcılığında alınan savunmasında "gerçekte alacaklı olmayan firmaların hesaplarına yanlışlıkla aktarımda bulunduğunu" beyan etmesi karşısında, sanığın olay tarihlerinde alacaklılara ödeme yapma ve katılan şirketin banka hesapları üzerinde işlem yapmaya yetkili olmadığı, düzenlendiği mahsup fişlerine mahsupla ilgili belge ekleyip eklemediği araştırılarak sonuca göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 16.03.2010 gün ve 5-85 sayı ile;
    “…1- Katılan şirket Ereğli sınırları içerisinde faaliyet gösteren ve ülkemizin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olup fabrika bünyesinde binlerce işçi istihdam okunmaktadır. Yapısı ve büyüklüğü itibariyle yıllık cirosunun milyonlarca dolarla ifade edilmesi yanlış olmayacaktır.
    Bu büyüklükte bir sanayi kuruluşunun alacaklılarına ödeme yapma ve banka hesapları üzerinde tasarruf etme yetkisinin genel muhasebe müdürlüğünde uzman olarak çalışan ve üzerinde işlemlerini kontrol ve gerektiğinde iptal etmekle yetkili şef ve müdür bulunan ve dosyada mevcut 09.05.2006 tarihli ödeme şemasından da anlaşılacağı üzere alacaklılara ödeme işleminin önce hizmet alımları müdürlüğü daha sonra genel muhasebe müdürlüğü ve en sonunda finansman müdürlüğünün yaptığı kontroller neticesinde ancak sonuçlandırılabilen bir ödeme akış şemasında sanık E..."in tek başına ödeme yapma ve banka hesapları üzerinde tasarruf etme yetkisine sahip olduğunu düşünebilmeye imkan yoktur.
    Ödeme akış şeması, dosya içerisinde mevcut ve katılan şirket tarafınca sunulan 09.05.2006 tarihli belgede de ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu hususta katılan vekilinin dosyamıza sunduğu 16.02.2010 tarihli iki sayfadan ibaret yazılı beyanında da genel muhasebe müdürlüğünde uzman olarak çalışan sanık E..."in tediye fişi kesme yetkisinin mutlak olmadığı, organizasyon içerisinde üzerindeki şef ve müdürün gerektiğinde yapılan işlemleri iptal etme yetkisinin bulunduğu, sanık E..."in şirketin banka hesapları üzerinde tasarruf yetkisinin bulunmadığı açıkça belirtilmiştir.
    Kaldı ki Yargıtay 11. Ceza Dairesince bozulan mahkememizin 2004/181 E. 2008/615 K. sayılı kararının gerekçesinde sanık E..."in tasarruf ve ödeme yetkisinin bulunup bulunmadığı; "Her ne kadar sanık E... Müdafi, sanık E..."e isnat olunan fiilin emniyeti suistimal suçunu oluşturma ihtimali bulunduğunu ifade etmişse de; katılan şirket vekillerince dosyaya sunulan ödemelere ilişkin organizasyon şemasına göre sanık E..."in firmanın Genel Muhasebe Müdürlüğünde muhasebe uzmanı olarak çalışıyor olması, üzerinde denetim görevi bulunan şef ve müdürün bulunması ve ayrıca taşeron firmalara ödenecek miktarın önce hizmet alımları müdürlüğünde kontrol edilip genel muhasebe müdürlüğünden geçtikten sonra finansman müdürlüğünce bizzat yapılması, bu organizasyon şemasında sanığın ödeme hususunda tek yetkili olmaması ve katılan şirketin tüm gelir gider işlemlerinin tek başına sanık E.."e teslim edilmemesi hususu nazara alınarak fiil emniyeti suistimal olarak değerlendirilmemiştir’ şeklindeki bir gerekçe ile değerlendirilmiş ve suç konusu fiilin emniyeti suistimal suçunun unsurlarını taşımadığı bilakis sanığın fiilinin dolandırıcılık suçunu oluşturduğu açıkça ifade edilmiştir.
    Sonuç olarak ülkemizin en büyük ve yıllık cirosunun milyonlarca dolar olarak ifade edilebileceği sanayi kuruluşunun alacaklılarına ödeme yapma ve şirketin banka hesapları üzerinde işlem yapma yetkisinin, muhasebe müdürlüğünde uzman olarak çalışan ve yaptığı işlem, her aşamada kontrol ve gerektiğinde iptal edilebilir olan tek bir şahsa verildiğini düşünmek dosya içeriği itibariyle mümkün olmadığı gibi buna aykırı bir düşüncenin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de açıktır.
    Bu nedenle sanık E..."in fiilinin, 765 sayılı TCK"nın 503 ve 5237 sayılı TCK"nın 157/1. maddelerinde ifadesini bulan dolandırıcılık suçunu oluşturduğu hususunda herhangi bir kuşku yoktur. Buna ilişkin takdirin gerekçeleri de 19.09.2008 tarihli gerekçeli kararımızda tartışılmış ve açıkça ortaya konmuştur.
    2-Dolandırılıcılık suçunun unsurları TCK"nin 157/1. maddesinde;
    a) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmak
    b) Buna bağlı başkasının zararına kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak, olarak belirlenmiştir.
    Aldatıcı işlemlere belge ekleyip eklememek, ne suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nın 503 vd. ne de 5237 sayılı TCK"nin 157 vd. maddelerinde suçun unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olarak tayin olunmuştur. Sanık E... hakkında belgede sahtecilik suçundan herhangi bir dava da olmadığına göre bu hususun araştırılmasına gerek duyulmamıştır.
    Mahsup fişlerine belge eklenip eklenmediğinin açıklığa kavuşturulması, ancak suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nın 202/2 ve 5237 sayılı TCK’nın 247/2. maddelerinde tanımlanan zimmet suçunun unsurları bakımından önemli olmakla birlikte katılan vekilinin 11.04.2008 tarihli üç sayfadan ibaret yazılı beyanında da belirtildiği üzere katılanın, kamu kurumu ve dolayısıyla sanık E..."in de kamu görevlisi olmadığı Danıştay 1. Dairesinin 95/198 E., 95/210 K. sayılı kararıyla sabit olduğundan sanık E..."e isnat olunan fiilin zimmet suçunun unsurlarını oluşturmadığı kanaatine varılmış ve dolandırıcılık suçuna göre uygulama yapılmıştır.
    Bununla birlikte katılan vekilinin 16.02.2010 tarihli iki sayfadan ibaret yazılı beyanında; düzenlenen tediye mahsup fişlerine mahsupla ilgili eklenen herhangi bir belgenin tespit edilemediği belirtilmiştir…” şeklindeki gerekçelerle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
    Bu hükmün de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.03.2011 gün ve 249100 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanıkların dolandırıcılık suçundan cezalandırılmalarına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık E.. Ç...in işlem ve ödeme yapma yetkisi bulunup bulunmadığının ve mahsup fişlerine belge ekleyip eklemediğinin araştırılmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; yerel mahkeme kararının yeni hüküm olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiştir.
    Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
    a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
    b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
    c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
    d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
    Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
    İnceleme konusu olayda; Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda önceki uygulama aynen tekrar edilmiş ise de; ilk hükümden farklı olarak sonraki hükmünde, “…Katılan şirket Ereğli sınırları içerisinde faaliyet gösteren ve ülkemizin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olup fabrika bünyesinde binlerce işçi istihdam okunmaktadır. Yapısı ve büyüklüğü itibariyle yıllık cirosunun milyonlarca dolarla ifade edilmesi yanlış olmayacaktır… Katılan vekilinin dosyamıza sunduğu 16.02.2010 tarihli iki sayfadan ibaret yazılı beyanında da genel muhasebe müdürlüğünde uzman olarak çalışan sanık E..."in tediye fişi kesme yetkisinin mutlak olmadığı, organizasyon içerisinde üzerindeki şef ve müdürün gerektiğinde yapılan işlemleri iptal etme yetkisinin bulunduğu, sanık E..."in şirketin banka hesapları üzerinde tasarruf yetkisinin bulunmadığı açıkça belirtilmiştir…Katılan vekilinin 16.02.2010 tarihli iki sayfadan ibaret yazılı beyanında; düzenlenen tediye mahsup fişlerine mahsupla ilgili eklenen herhangi bir belgenin tespit edilemediği belirtilmiştir…” şeklindeki açıklamalar ile katılan vekili tarafından bozmadan sonra sunulan 16.02.2010 günlü yazıya dayanılarak bozma kararı doğrultusunda tartışılması gereken bir hususun değerlendirildiği ve böylece yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
    Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınmasına yasal olanak bulunmaması nedeniyle dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Karadeniz Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2010 gün ve 5-85 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara