Esas No: 2011/1-453
Karar No: 2012/36
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-453 Esas 2012/36 Karar Sayılı İlamı
- HAKSIZ TAHRİK
- KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDA HAKSIZ TAHRİK
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 29
"İçtihat Metni"
Kasten öldürme suçundan sanık Bekir G’nin 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 29/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.12.2009 gün ve 51-176 sayılı resen temyize tabi hükmün katılan vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.02.2011 gün ve 4893-1095 sayı ile;
“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Bekir"in kasten insan öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçeler ile reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin duruşmalı incelemede ve temyiz dilekçesinde suç vasfına, yasal savunmaya, haksız tahrikin derecesine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;
Ancak; maktul Nusret"in sanık Bekir"den kısa süre içerisinde ödenmek üzere borç para almasına rağmen borcunu ödemediği, olay günü tesadüfen maktul ile karşılaşan sanığın alacağını istemesi üzerine borcu ödemeyeceğini belirterek ‘alacağını nasıl alıyorsan al, işte mahkemenin yolu’ demesi üzerine sanığın bıçakla maktule vurmak suretiyle öldürdüğü olayda;
Ortaya çıkan hukuksal anlaşmazlığın maktul lehine haksız tahrik teşkil etmeyeceği, maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunmadığı halde, dosya içeriğine uygun düşmeyecek gerekçe ile haksız tahrik hükümleri uygulanarak eksik ceza tayini” isabetsizliğinden hükmün oyçokluğu ile bozulmasına karar verilmiş, Daire Başkanı
M. Yalçın ve Daire Üyesi M. N. Öztürk ise, isabetli olan yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yerel mahkemece 24.05.2011 gün ve 86-137 sayı ile;
“Yargıtay 1. Ceza Dairesinin oy çokluğuyla vermiş olduğu bozma ilamında, sanıkla maktul arasındaki anlaşmazlığın hukuksal bir anlaşmazlık olduğu, maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunmadığı halde sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini bozma nedeni yapılmış ise de; mahkememiz maktulün sanıktan 15 günlüğüne ve miktar itibariyle tarafların ekonomik durumu da dikkate alındığında az sayılamayacak 3000 TL ve 1000 Euro tutarında aldığı parayı bu sürenin sonunda ödemediği gibi, sanık tarafından verilen mühlete rağmen de ödeme yapmadığı, sanığın tüm girişimlerine rağmen alacağını tahsil edemediği ve maktulün borcu ödemeye yeterli traktör, kamyon ve otomobil gibi alacağı fazlası ile karşılayacak mal varlıkları bulunduğu, sanığın bunları satarak borcunu ödemesini olay tarihinde istemesi üzerine maktulün ‘alacağını nasıl alıyorsan al, işte mahkemenin yolu’ şeklindeki sözleri üzerine sanığın hiddete kapılarak eylemini gerçekleştirmesi karşısında, mahkememiz sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğini düşünmektedir.
Zira sanıkla maktül arasındaki borç para alışverişinin hukuksal bir anlaşmazlık olduğu tartışmasız bulunmakla birlikte, maktulün sanığa olan borcunu aradan geçen uzun süreye rağmen ödememekte ısrarı ve ödeme açısından ekonomik imkana sahip olmasına rağmen bunu gerçekleştirmeyişi, olay tarihinde de sanıkla alay edercesine ‘alacağını nasıl alıyorsan al, işte mahkemenin yolu’ şeklinde sarf ettiği sözlerin, maktulden kaynaklanan ve sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektiren haksız bir fiil olduğu kanaatine ulaşılmış, bu kapsamda 765 sayılı TCK"nun 51. maddesinin yürürlükte olduğu dönemde gerek doktrin ve gerekse yargısal içtihatlarda borcu ödememekte ısrar etmenin TCK"nun 51/1. maddesinin tatbikini gerektiren bir hal olduğunun klasik örnek olarak vurgulandığı, 5237 sayılı TCK"nun 29. maddesindeki düzenlemenin hafif ağır haksız tahrik ayrımını ortadan kaldırmakla beraber, tahrikin uygulanma şartları yönünden 765 sayılı TCK"nun 51. maddesine paralel hüküm ihtiva ettiği, TCK’nun 29. maddesinde tıpkı önceki düzenlemedeki gibi tahrik oluşturan fiillerin neler olduğunun tanımlanmadığı ve sınırlama getirilmeyip hakime taktir hakkı tanındığı, borcunu ödememekte ısrar eden maktulün yukarıda da belirtildiği gibi, olay tarihinde alacağını isteyen sanığa ekonomik olarak borcu ödeyecek durumda olmasına rağmen Türk Hukuk Sisteminde alacağın tahsilindeki sıkıntıların ve bu sürecin uzunluğunun da bilinen bir gerçek olmasına rağmen, alacağını nasıl alıyorsa almasını söyleyip yöntem olarak da mahkeme yolunu gösterme şeklindeki davranışı mahkememizce tereddütsüz biçimde haksız bir fiil olarak kabul edilmiş ve bunun sanıkta bir hiddet meydana getirdiği tüm dosya kapsamı ile sabit bulunmakla, olayın başka bir sebeple işlenmediği de belirli bulunduğundan, sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği değerlendirilmiştir.
Mahkememiz bu kapsamda örneğin hiç tanımadığı bir şahsın kendisine yan bakması ya da lan diye hitap etmesi üzerine ani şekilde meydana gelen kastla öldürme suçu işleyen sanıklar hakkında dahi haksız tahrik hükümlerinin Yargıtayca tereddütsüz uygulanıyor olması karşısında, ceza adaleti açısından da birbirlerini tanıyan aralarında başkaca husumet bulunmayan, borç alacak ilişkisi içerisindeki sanık ve maktul yönünden, maktulün borcu ödememekteki ısrarı ve olay tarihindeki sözlerini sanık lehine haksız tahrik olarak kabul etme gereği ayrıca değerlendirilmiş ve yine bu kapsamda hiçbir sebep yokken örneğin trafikteki bir ihlali bahane ederek amiyane tabirle maganda davranışlarıyla bir insanı öldüren şahsa haksız tahrik hükümlerini uygulamamak ne kadar adil ise, dosyamızdaki eylem yönünden sanık hakkında haksız tahrik hükümlerini uygulamak da o kadar adil kabul edilmek gereklidir.
Bu sebeple mahkememiz bozma ilamına uyulmamasına karar vermiş ve sanık lehine önceki hükümde uyguladığı gibi haksız tahrik hükümlerini uygulamıştır” gerekçeleriyle direnilerek, ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.
Resen temyize tabi olan bu hükmün katılan vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 17.11.2011 gün ve 293979 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kasten öldürme eyleminin sabit olduğu, olayın oluş şekline ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasında oluşan Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Katılan 19.01.2009 tarihinde savcılıkta; “Benim eşim hayvancılık işi ile uğraşır. Bunun için sürekli hayvan pazarlarında dolaşır. Birkaç defa da Bekir G.ök ile beraber pazarları dolaşmıştı. Bunlardan birisinde Bekir G., o gün hayvan satın alamadığı için üzerinde bulunan parayı eşime vermek istemiş, karşılığında da her hafta 500 TL faiz istemiş Kocam da o sıralar satın almış olduğumuz traktörden dolayı borçlarımız olduğundan parayı almayı kabul etmiş. Bu olaydan sonra eşim benim yanımda 4-5 kez Bekir"e 500 TL para verdi. Aralarındaki anlaşma bu şekildeydi. Olayın olduğu günün bir hafta öncesi yine Salı günü Yeniçubuk Pazarında eşim ile hindi satarken Bekir G. karşıdan eşime gel işareti yaparak yanına çağırdı. Bekir, eşime ‘borcunu ödemesini bugüne kadar aldığı paraları da faize sayacağını’ söyledi. Eşim de 2 ay kadar kendisine mühlet vermesini söyleyince aralarında anlaştılar. Bu olaydan sonra Bekir"i ben bir daha görmedim. Eşimin üzerinde bıçak taşımak gibi bir adeti yoktur. Olay sabahı da üzerine silah almadan evden çıktı. Olay günü yaşananları ben görmedim. Ancak Bekir G."nin eşimi bu alacak verecek meselesinden dolayı bıçakla öldürdüğünü öğrendim. Bu nedenle şüpheli Bekir G."den şikayetçiyim” dediği mahkemede de savcılık anlatımına benzer anlatımda bulunduğu,
Tanık Kasım B. 14.01.2009 günü C.Savcılığında; “2008 Nisan aylarında köylümüz Bekir G., Nusret K. ve oğlum Mesut B. ile beraber Nusret K.’nin aracı ile Bünyan’da kurulan hayvan pazarına gittik. Bekir G. hayvanı alamadı. Pazardan yine Nusret K.’nin aracı ile dönerken Nusret, Bekir’den ihtiyacı olduğundan bahisle para istedi. Ben o zaman parayı niye istediğini tam hatırlayamıyorum. Ancak Bekir cebinden bir miktar para çıkarıp bana verdi. Ben de parayı saydım ve 3.000 YTL olan parayı Nusret K.’ye verdim. Ama ben kendisine kefil olmadım. O gün akşam Nusret K. ile Bekir G. benim evime geldiler. Benim yanımda Bekir G. Nusret’e 1.000 euro daha verdi. Ben bu paraya da kefil olmadım. O günden yaklaşık 15 gün sonra Bekir ile beraber Nusret’in evine gittik. Nusret Bekir’e Şarkışla Pazarında hayvanlarını sattıktan sonra borcunu ödeyeceğini söyledi. Biz de bunun üzerine oradan ayrıldık. İlk kurulan Şarkışla Pazarında Bekir ile beraber biz de gittik. Ancak Nusret pazarda değildi. Bu olaylardan sonra 2008 yılı Ağustos ayı içerisinde biz yine Bekir ile Nusret’in evine gitmiştik. Bekir araçta beklerken babası Osman K.’yi alarak ben aracın yanına getirdim. Aracın içerisinde Osman ile Bekir arasında tartışma oldu. Tartışma sırasında Osman Bekir’e ‘benim kapıma zırt pırt gelip gitme, konu komşu var, parayı kime verdiysen git ondan iste, benim olayla bir ilgim yok’ dedi. Ancak Bekir’i kesinlikle tehdit etmedi. Ben bu olaydan sonra bir daha Nusret K.’nin evine Bekir ile beraber para istemeye gitmedim”,
Mahkemede ise; “yaklaşık 1 yıl önce Bünyan Pazarından döner iken benim yanımda sanık maktule 3000 TL borç para verdi. 15 gün sonra ödeyecekti. Aynı gün akşam ikisi beraber evime geldiler. Sanık, maktule bu kez 1000 Euro daha verdi. Benim yanımda bu hadiselerin olma sebebi sanırım sanığın beni kefil göstermesi maksadı ile idi. Zira ben daha önce muhtarlık yapmıştım. Sanık da çobanlık yapan gariban birisidir. Ödeme tarihi geldiği halde maktul borcunu ödemedi. Bunun üzerine sanık ile beraber üç kez maktulün evine gittik. Kendisi bizi oyaladı. Ödeme için yeni tarihler söyledi, ancak o tarihlerde de ödeme yapmadı. Bir seferinde köyde babası bize bir daha köye gelmeyin diyerek bize tehdit etti. Nihayetinde sanık maktule verdiği parayı geri alamamış oldu. Sanık parasını o tarih itibari ile halen alamamıştı. Sanığın parayı faiz karşılığı vermesi söz konusu değildir. Güvenden dolayı aralarında senet yapmadılar. Maktulün babası Osman sanığı köye gelmemesi konusunda da tehdit de etmişti. İfademde bu husus eksik kalmış”,
Tanık Kürşad Ç. ise aşamalarda özetle; “Nusret K. isimli şahsı tanımam, Bekir G. ise yakın köylüm olur. 13.01.2009 günü saat: 12.45 sıralarında ikamet ettiğim konutun balkonunda oturuyordum. Bekir G. ile Nuret K. arsanın Karagöl Sokağına göre kuzey doğu kısmında, sokak üzerine park edilmiş bir kamyonun önünde tartışıyorlardı. Tartışma esnasında karşılıklı el kol hareketiyle birbirlerine bağırıyorlardı. Konuşmalarını net olarak anlayamadım ancak birkaç kez "para" dan bahsettiklerini duydum. Bir ara başka bir yere dikkat kesildim. Bu esnada Nusret Köse"nin ‘yapma abi’ diye bağırarak yalvardığını duydum. Duyduğum bu ses üzerine tekrar şahıslara döndüğümde; Bekir G."nin sağ elinde büyük bir bıçak olduğunu gördüm. Aralarında 2-3 metre kadar bir mesafe olduğu halde Bekir G. elindeki bıçakla Nusret"in üzerine yürüyünce, Nusret kamyonun ön tarafından sokağa doğru kaçtı, yine koşarak kamyonun arka kısmından olayın gerçekleştiği boş arsaya döndü. Nusret kaçarken Bekir G. De peşi sıra Nusret"i kovalıyordu, arsanın duvarına yakın bir yerde Nusret"in ayağı kaydı, ayağının kaymasıyla birlikte dengesini kaybetti ve sendeleyerek duvardan tutundu. Kendisini toparladıktan sonra tekrar Karagöl Sokağı istikametine doğru kaçmak için hamle yaptıysa da bu esnada kendisine yetişen Bekir G. elindeki bıçağı Nusret"in sağ göğüs kısmına saplayıp çıkardı, Aldığı bıçak darbesiyle Nusret K. yere düştü, yere düşünce aradaki arsa duvarı sebebiyle Nusret görüş alanımdan çıktı. Bekir G. elindeki bıçakla birlikte halen görüş alanım içerisindeydi. Nusret yere yığıldıktan hemen sonra Bekir G."nin halen sağ elinde bulunan bıçakla Nusret K."ye doğru bir hamle daha yaptığını gördüm. Ben sözlü tartışma ve devam eden olaylar esnasında Nusret K."nin elinde bıçak dahil herhangi bir cisim görmedim. Maktul Nusret K."nin şüpheli Bekir G."ye yönelik herhangi bir fiili eylemde bulunduğuna tanık olmadım”
Şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Sanık Bekir G."nin kollukta; “Nusret K. ile eskiye dayalı bir tanışıklığımız olsa da, samimiyetimiz ya da akrabalığımız yoktur. 15.04.2008 günü köylüm Kasım B. ile Kasım B.n"ın oğulları olan Mesut ve Murat ile birlikte Kayseri İli Bünyan İlçesinde kurulan hayvan pazarına gittik, pazara gitmekteki amacım iki adet inek satın almaktı. Bu amaçla üzerime 3200 YTL para almıştım. Pazara gittiğimizde Nusret K."nin de pazarda olduğunu gördüm. Beğendiğim cinste inek bulamadığım için alışveriş yapmadığımdan pazara götürdüğüm para cebimdeydi. Mesut B., Kasım B. ve ben Nusret K."nin kamyonuna bindik. Yolculuk esnasında Nusret K. bana ‘traktörünün son taksitini ödeyemediğini, bu sebeple paraya ihtiyacı olduğunu, eğer kendisine para verirsem onbeş gün içerisinde, gerekirse köydeki hayvanlarını satarak bana olan borcunu ödeyeceğini’ söyledi, ben ilk önce Nusret"e para vermek istemedim. Ancak Kasım B."nın da vermem yönünde telkinde bulunması üzerine Nusret"e para vermeye ikna oldum. Cebimden çıkardığım 3000 YTL parayı Kasım "ın eline saydım. Kendisine kefil ve şahit ol dedim. Kasım benden aldığı parayı Nusret K."ye elden verdi. Nusret"e bu şekilde para verdiğime Kasım B., Mesut B. ve Nusret K."nin ismini bilmediğim oğlu tanıktır. Yeniçubuk Kasabasına geldikten sonra Nusret Köse"den ayrıldık. Aynı gün saat 19.30 sıralarında Nusret Köse tek başına ikamet ettiğim konuta geldi, bana ‘kendisine verdiğim 3000 YTL paranın taksitini ödemeye yetmediğini’ söyledi ve benden bir miktar daha borç istedi. Kendisine ‘sana yanımda bulunan 1000 Euro parayı verebilirim. Ancak bunun için birilerini şahit tutmam gerekir’ dedim. Bu amaçla Kasım "ın evine gittik. Kasım "ın evinde yine Kasım "ı kefil ve şahit tutarak Nusret K."ye 1000 Euro daha verdim. Bu şekilde Nusret K."den olan alacağım yaklaşık 5000 YTL oldu. Nusret K."ye borç para vermemden 16 gün sonra Kasım B. ile birlikte Nusret K."nin ikamet ettiği Kabaktepe Köyü"ne gittik. Kendisinden borcunu ödemesini talep ettik. Bize ‘birkaç gün içinde Şarkışla Pazarında hayvan satacağını buradan elde ettiği parayla benim alacağım olan parayı ödeyeceğini’ söyledi. Kasım B. ile birlikte ikna olarak Nusret K."nin evinden ayrıldık, ancak söylediği tarihte pazara gitmediği gibi benim alacağımı da ödemedi. Aradan onbeş-yirmi gün daha geçtikten sonra yine Kasım B. ile birlikte Nusret"in köyüne gittik, bu gidişimizde Nusret"i bulamadık ancak babası Osman K. ile görüştük. Osman K. bize ‘oğlu Nusret"in ancak harmanda borcunu ödeyebileceğini, şu anda imkanı olmadığını’ söyledi. Kasım Bulak"ın tavsiyesiyle alacağımın harman mevsiminde ödenmesine de razı oldum. Bu yüzden harman mevsimine kadar bir daha Nusret Köse"den para istemedim. Harman mevsimi olan 2008 yılı Ağustos ayı sonlarından sonra 15-20 gün aralıklarla beş - altı kez Nusret K."den alacağımı istedim, her seferinde çeşitli bahaneler öne sürerek beni oyaladı. Borcunu ödemedi. Her ne kadar beni mağdur etse de bu güne kadar alacak verecek meselesi yüzünden aramızda herhangi bir kavga olmadı, en son 2008 yılındaki kurban bayramında borcunu ödeyeceğini söylemişti, ancak kurban bayramından sonra kendisiyle hiç karşılaşmamıştık. Bu gün 13.01.2009 günü saat 12.00 sıralarında Yeniçubuk Kasabasında bulunan vakıfbank şubesi civarında dolaşırken Nusret K.. beni çağırdı, bana ‘gel biraz konuşalım ben de seni arıyordum’ demesi üzerine Karagöl Sokağına girdik. Sokak üzerinde 40-50 metre kadar normal bir şekilde konuşarak yürüdük. Olayın gerçekleştiği yer olan arsanın paralelinde sokak üzerinde dikilerek konuşmaya devam ettik. Bu esnada Nusret bir elini samimi bir şekilde benim koluma dolamıştı. Burada kendisine "sen bu borcu ödemeyeceksin, traktörünü satın aldığın galeriye götürüp satalım, ya da galerinin verdiği fiyattan daha daha fazlasını sana vereyim bu traktörü bana sat, bu şekilde benim alacağımı öde’ dedim. Buna karşılık bana ‘traktörün ruhsatının kendi adına olmadığı’ şeklinde cevap verdi. Kendisine tekrar ‘traktörün ruhsatı senin adına değilse, kamyonunu veya otomobilini sat borcunu öde’ demem üzerine bana ‘deli miyim de araçları kendi adıma yapacağım, benim bir sürü borcum var, beni niye sıkıştırıyorsun, 30 kişi gelip gidiyor benden bir lira alamıyor, bir sürü icram var, canım istediğine para öder istemediğine ödemem’ diye karşılık verdi. Bana bu şekilde karşılık vermesine sinirlenerek ‘ben almasını bilirim’ dedim. Bunun üzerine el işareti yaparak ‘mahkemenin yolu oradan geçer, gücün yetiyorsa gel al’ diye bağırarak cevap verdi. Bu cevabına sinirlenip kendisine bağırarak hakaret etmeye başladım. Benim bu şekilde hakaret etmeye başlamamdan sonra üzerinde bulunan montun sağ cebinden demir saplı yaklaşık bir karış uzunluğunda bir bıçak çıkardı. Düğmesine basmasıyla bıçak birden bire açıldı. Açılır açılmaz bıçağı bana salladı. Bana bıçak salladığı esnada aramızda iki-üç metre kadar bir mesafe vardı bıçağı salladıktan sonra ayağı kayarak yere düştü. Bu esnada elindeki bıçak düşerek kendisinden birkaç metre uzağa gitti. Bu esnada ben de montumun sağ cebinde bulunan ekmek bıçağını çıkardım. Nusret K. ayağa kalkar kalkmaz üzerine saldırdım. Hepsi göğüs kısmına olmak üzere bıçağı 4-5 kez Nusret K."ye salladım. Hepsinde de Nusret K. "nin vücuduna isabet sağladım, bıçak darbelerinin hepsi de Nusret"in vücudunun bel ve boyun aralığındaki kısma isabet etti. En son bıçak darbesini yüzüne doğru salladım, ama tahmin ederim boyun kısmına isabet etti. Boyun kısmına aldığı bıçak darbesinden sonra orada bulunan arsanın içine doğru kaçtı. Arsanın sonlarına doğru yere düştü. Ben de oraya kadar peşinden koşmuştum. Yanına vardığımda yerde çırpınır bir vaziyetteydi. Burada kendisine herhangi bir şey yapmadan dönerek tekrar sokağa çıktım. Olay yerine yakın bir yerde gördüğüm kişilere olayı anlatarak Nusret için ambulans çağırmalarını istedim. Bunun üzerine pek çok insan olay yerine koşuştu. Ben orada bulunan bir kahvehaneye giderek su içip tekrar olay yerine döndüm. Burada gördüğüm Jandarma Astsubayına olayı benim gerçekleştirdiğimi söyledim. Olaydan hemen sonra montumun sağ iç cebine koyduğum bıçağı çıkararak jandarmalara teslim ettim. Yaklaşık bir seneden beri bu bıçağı üzerimde taşırım. Bıçak taşımaktaki amacım tarafıma yönelebilecek saldırılar karşısında kendimi korumaktır. Çünkü zaman zaman köyden Yeniçubuk Kasabasına yaya olarak gelip gittiğim olur. Bıçağı bu gün özellikle üzerime almış değilim. Bugün Nusret K."yi bulup kendisiyle konuşmak ya da tartışmak gibi bir niyetim hiç olmadı, sokakta tesadüfen karşılaştık. Hatta ben kendisini görmeden geçip gideceğim esnada kendisi beni çağırmıştı. Olay öncesinde Nusret"in bana bıçak çektiği doğrudur. Nusret"in elinden düştüğü yerden bıçağı kimin aldığını görmedim. Olay sonrasında olay yerinde büyük bir kalabalık birikmesi sebebiyle bıçağı kalabalıktan birisinin alıp gitmiş olabileceğini tahmin ederim. Nusret K. yukarıda aktardığım tahrikkar sözlerden başka herhangi bir hakaret etmiş değildir, beni bir kez eliyle itmek dışında bana karşı herhangi bir fiili darbesi olmadı. Nusret K.. yere düştükten sonra benim oradan kaçma imkanım vardı, zaten beş-on metre ilerimizde işyerleri vardı, yaklaşık yüz metre ilerde de devamlı kalabalık olan İstanbul Caddesi vardı, buna rağmen kaçmayı düşünmedim. Zaten tahrik olmuştum. Yerden kalktıktan sonra tekrar düşürdüğü bıçağı aradığını görünce ‘bıçağı bulur bana saldırır’ diye düşünerek kendisine bıçakla saldırdım. Eğer düştüğü yerden kalkmasaydı veya ayağa kalktığında düşürdüğü bıçağı aramasaydı kendisini bıçaklamazdım’ şeklinde savunmada bulunduğu, savcılıkta ve sorguda da benzer biçimde savunma yaptığı,
Mahkemede ise; “Olay tarihinde öğlen vakti maktul ile karşılaştık. Beni çağırdı. Ayak üstü konuştuk. Kahveye davet ettim gelmedi. Koluma girdi ve konuşarak ilerledik. Bana sen niye beni alacak meselesinden millete pazar ediyorsun dedi. Ben de paramı vermiyorsun alacağımı istiyorum dedim. Kasım"ı niye bana yolluyorsun dedi. Ben de şayet paran yoksa motorunu, arabanı sat dedim. Maktul onlar benim üzerime değil, sen benim yaptığım işleri biliyor musun deyip, karnıma bir tane vurdu. Kendisine gidip Kasım"la konuşalım dediysem de, bu kez bana tekme attı. Ben de sinirlenip ben paramı alırım dedim. Bunun üzerine bana bıçak çekti. Üstüme doğru gelmeye başladı. Ancak kaçtım. Sonra geri döndüğümde maktulün elinde bıçak yoktu. Bıçağın bu arada ne olduğunu bilemiyorum. Ya yere düşürdü, ya da arkamdan attı. Az ilerdeki polise gidecektim ki beni yine tutup kolumu büktü. Yüzüme tükürdü. Ben de bıçağımı çıkarttım ve kolum bükük vaziyette maktulün göbeğine doğru bıçağı 3-4 kez salladım, değip değmediğini bilmiyorum. Kaçtım zira bıçağı elimden almak istiyordu. Peşimden koşup geldi. Elimden tuttu. Bundan sonra nasıl olduğunu hatırlayamıyorum. Ancak maktulün yere oturduğunu elleri ile boynunu ve göbeğini tutup yattığını hatırlıyorum. Emniyetteki ifademi olayların etkisi ile verdim. Maktulün bana tekme ve yumruk ile vurmasından bu sebeple bahsetmemiş olabilirim” biçiminde savunmada bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Haksız tahrik, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.
Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,
b) Bu fiil haksız bulunmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
f) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı Yasada, 765 sayılı TCY’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail gerekse maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılan ve tanık anlatımları ile sanığın aksi kanıtlanamayan savunmalarından, maktülün traktörünün son taksitini ödemek amacıyla onbeş gün içerisinde geri vermek üzere 2008 yılı Nisan ayında sanıktan yaklaşık olarak 5000 Lira borç para aldığı, onbeş gün içerisinde borcunu ödemeyen maktülün, her seferinde kısa sürede borcunu ödeyeceğini belirterek sanıktan birkaç defa yeni süre aldığı, bu süreler içerisinde birçok defa tanık Kasım ile birlikte maktülden alacağını isteyen sanığın bir türlü alacağını tahsil edemediği, 13.01.2009 günü maktül ile sanığın tesadüfen karşılaştıkları, sanığın bir türlü borcunu ödemeyen maktülden, traktör, kamyon ve otomobilden birini satarak borcunu ödemesini istediği, maktülün “delimiyim de araçları kendi adıma yapacağım, benim bir sürü borcum var, beni niye sıkıştırıyorsun, 30 kişi gelip gidiyor benden bir lira alamıyor, bir sürü icram var, canım istediğine para öder istemediğine ödemem" diye karşılık vermesi üzerine sinirlenen sanığın "ben almasını bilirim" dediği, bunun üzerine maktülün el işareti yaparak “mahkemenin yolu oradan geçer, gücün yetiyorsa gel al” diye bağırması üzerine sanığın üzerinde taşıdığı bıçakla maktülü göğüs ve boynundan bıçaklayarak ölümüne neden olduğu anlaşılmaktadır.
Çobanlık yapan sanık için az sayılamayacak miktarda olan yaklaşık 5000 Lira parayı kısa bir süre içerisinde ödemek üzere alan maktülün, bu borcu ödeyecek mal varlığına sahip olmasına rağmen dokuz ay gibi uzun bir süre borcunu ödemediği gibi, olay günü karşılaştıklarında parasını isteyen sanığa hitaben alaycı ve tahrik edici bir üslupla “mahkemenin yolu oradan geçer, gücün yetiyorsa gel al” şeklindeki konuşması yaşama ve geçim çabası içerisinde bulunan sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektiren haksız bir davranış olup, alacağını uzun süredir alamayan ve herhangi yazılı bir belge almamış olduğu için de alacağını tahsil edemeyeceğini düşünen sanığın, maktülden kaynaklanan haksız davranışın oluşturduğu öfkenin etkisi altında kalarak kasten öldürme suçunu işlediğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerini uygulayan yerel mahkeme direnme hükmü usul ve yasaya uygun olup onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Kurul Üyesi ise; “Özel Daire çoğunluk kararının haklı nedenlere dayandığından bahisle, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.05.2011 gün ve 86-137 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.02.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.