Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-297 Esas 2012/22 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/2-297
Karar No: 2012/22

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-297 Esas 2012/22 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/2-297 E.  ,  2012/22 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname: 2009/187654
    Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ANKARA 23. Asliye Ceza
    Günü : 11.06.2009
    Sayısı : 209-635

    Hırsızlık suçundan sanık K..K..’nun 765 sayılı TCY’nın 491/ilk, 522, 59, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 750 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine, katılan lehine 350 Lira vekâlet ücretinin sanıktan tahsiline ilişkin, Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.12.2005 gün ve 1349-1354 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 18.11.2008 gün ve 1962-20886 sayı ile;
    “Suçun niteliği, cezanın türü ve süresine göre; 08.02.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun Geçici madde; 1/1. fıkrası yollamasıyla aynı Kanunun 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231/5-14. madde ve fıkraları gereği tekerrüre esas hükümlülükleri bulunmayan sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan yerel mahkemece yapılan lehe yasa değerlendirmesi sonucunda 11.06.2009 gün ve 209-635 sayı ile; sanık hakkında aynı yasa maddelerinin uygulanması suretiyle aynı cezaya hükmolunmuş, katılan lehine de 450 Lira vekalet ücretinin sanıktan tahsiline karar verilmiştir.
    Sanığın temyiz isteminin yerel mahkemece 18.06.2009 tarihinde reddedilmesine ilişkin kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesince 07.07.2011 gün ve 6578-17742 sayı ile;
    “Sanık hakkında 765 sayılı TCK’nun 491/ilk, 522/1, 59. maddeleri gereğince hükmedilen hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi karşısında hükmün temyizi kabil olduğu anlaşılmakla; sanığın temyiz isteminin reddine ilişkin 30.06.2009 tarih ve 2007/814 esas 2007/ 422 sayılı ek kararın kaldırılmasına karar verilerek yapılan temyiz incelemesinde;
    1- Kaçak elektrik tespit tutanağı içeriğine göre sanığa ait evde yakınan kurum görevlilerince yapılan inceleme sonucunda ‘sayacın kolon sigortası ile linye sigortasına özel hat çekilmek suretiyle kaçak elektrik kullanıldığının’ tespit edildiği, aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmeyen sanığın savunmalarında; ‘üniversitede öğrenci olduğunu, evde elektrikli aletlerin çok az sayıda olduğunu, yaz aylarında memleketine gittiği için evdeki elektrik tüketimlerin düşük olduğunu, kaçak hattan da haberinin olmadığını’ beyan etmesi karşısında; tutanak tarihinden önceki ve sonraki dönemlere ilişkin birer yıllık abone enerji tüketim ekstresi getirtilip, kaçak hattın ne şekilde çekildiği hususunda tutanak tanıklarının beyanları da saptandıktan sonra, tüketimlerin konuttaki kurulu güç ile uyumlu olup olmadığı, suç tarihi ile öncesinde tüketimlerde belirgin bir oranda düşme olup olmadığı ve kaçak hattın kendisinden önceki kullanıcılar tarafından çekilmiş olması halinde sanık tarafından kolaylıkla fark edilip edilmeyeceği hususlarında bilirkişi incelemesi yapılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    2-Kabule göre; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.06.2008 tarih, 2008/2-149 esas, 2008/163 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere koşullu bir düşme nedenini oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, objektif koşulların varlığı halinde, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinin 5. fıkrasının son cümlesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade edeceğinden, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına veya diğer tedbirlere çevrilmesine ve aynı Yasanın 6. maddesine göre ertelenmesine ilişkin düzenlemelere göre daha lehe olduğu gözetilmeden, 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 7. fıkrasına yanlış anlam verilerek; katılan kurumun zararın karşıladığı anlaşılan ve kayden sabıkasız olan sanık hakkında ‘kısa süreli hapis cezası seçenek olan adli para cezasına çevrilmiş ve verilen ceza da ertelenmiş olduğundan, koşulları bulunmadığından’ biçimindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi,
    3-Katılan vekilinin duruşmalara katılmadığı anlaşıldığından avukatlık asgari ücret tarifesi esas alınmak suretiyle katılan idare lehine dilekçe yazma ücreti ödenmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeyerek, yazılı şekilde 450 lira vekâlet ücretine hükmedilmesi” isabetsizliğinden hüküm bozulmuştur.
    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 26.08.2011 gün ve 2009/187654 sayı ile;
    “Sanığın elektrik hırsızlığı suçuna ilişkin olarak yargılandığı mahkemece suçun sübutuna ilişkin delillerin toplandığı, sanığın ilgili suçu işlediği kanısına ulaşıldığı ve mahkûmiyetine karar verildiği,
    Katılan kurumun yakınma dilekçesini vekili aracılığıyla verdiği, yine vekil aracılığıyla katılma isteminde bulunduğu, kurum adına tebligatların da vekile yapıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
    Burada, katılan kurum adına davayı takip eden bir vekilin varlığı ile bu vekille ilgili olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"ne göre katılan lehine bir ücrete hükmedilmesi konusunda tartışma bulunmamaktadır. Ancak tartışılması gereken konu, katılan lehine takdir edilecek bu ücretin dilekçe yazma ücreti mi yoksa maktu vekalet ücreti mi olacağı noktasındadır.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda örneğin yaş küçüklüğü gibi özel bir nedenin varlığı durumları ayrık tutulmak kaydıyla, yakınan ya da katılan vekilinin duruşmalarda bizzat hazır bulunacağına ilişkin zorlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Bunun yanında katılan ya da yakınanın, vekilini duruşmalara girmeye zorlaması konusunda da mevzuatta herhangi bir hükme yer verilmemiştir.
    Buna karşın; yargılamanın mahkûmiyetle sonuçlanması durumunda, kamu davasına katılmış olan gerçek ya da tüzel kişiler lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilecektir. Bu ücret katılan vekilinin değil, doğrudan kendisini vekille temsil ettiren katılanın hak ettiği bir yargılama gideri olarak yasal düzenleme altına alınmıştır. Burada katılanın; zorlayıcı bir hüküm ya da başka geçerli bir yasal dayanak da bulunmadığı halde, vekilinin duruşmalara girmemesi gerekçe gösterilerek bu haktan mahrum bırakılması hukuken himaye edilemez. Bu nedenle katılan yararına maktu vekâlet ücreti yerine dilekçe yazma ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin görüş ve bu görüşe dayanılarak verilen bozma kararı hukuka aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının 3 nolu bozma nedeni yönünden kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Yargıtay C.Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; vekili duruşmalara iştirak etmeyen katılan lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekâlet ücretine mi yoksa dilekçe yazım ücretine mi hükmedilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle Özel Dairece kabule göre yapılan bozma nedenine karşı Yargıtay C.Başsavcılığınca itiraz yasa yoluna başvurulmasının olanaklı olup olmadığı Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınmalıdır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı"nın itirazı kurumuna, 1412 sayılı CYUY’nın temyize ilişkin hükümler içerisindeki 322/4. maddesinde; “Ceza Daireleri"nden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir” biçiminde yer verilmiş, 5271 sayılı CYY’nın olağanüstü yasa yolları arasındaki 308. maddesinde ise; “Yargıtay Ceza Daireleri’nden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir, sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Görüldüğü gibi, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında madde metinleri tamamen benzerlik arz etmektedir.
    Bölge Adliye Mahkemeleri ile yasada açık hüküm bulunması durumunda ilk derece mahkemeleri kararlarının, temyizi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesi’nce incelenmesi ile olağan yasa yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü yasa yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazı gündeme gelebilecektir.
    5271 sayılı CYY’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alan 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı"nın itirazının, Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevini görmesi ve ayrıca kamuoyunun tatminine yönelik bir yönü de bulunmaktadır. Buna karşın Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına hangi hallerde başvurulacağına ilişkin gerek 1412 sayılı CYUY’nın 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde açıklık bulunmamaktadır.
    Bununla birlikte, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş bu bağlamda; "eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (CGK’nun 16.11.1964 gün ve 470-464), "kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı” (CGK’nun 17.03.1998 gün ve 18-91), “Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu yasa yoluna konu olamayacağı” (CGK’nun 30.11.2010 gün ve 233-241) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz yasa yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı” (CGK’nun 29.03.2011 gün ve 49-28), “görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay C.Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz yasa yoluna başvurma olanağının bulunmadığı”, (CGK’nun 27.12.2011 gün ve 158-296) kabul edilmek suretiyle Yargıtay C.Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
    Yine Ceza Genel Kurulunun 30.06.2009 gün ve 169-186 ile 30.09.2003 gün ve 230-236 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da; Özel Daireler tarafından “kabule göre” yapılan bozmaların yerel mahkeme uygulamasının hatalı görülen yönüne, uyarma ve yol gösterme amacıyla değinmekten ibaret olup, direnmeye konu olamayacağı istikrarlı olarak kabul edilmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
    Yargıtay C.Başsavcısının Ceza Dairelerinin kararlarına karşı itirazı, olağanüstü bir yasa yolu olup, hangi hallerde bu yola başvurulacağı yasada açıklanmamakla beraber gerek yerleşmiş yargısal kararlarda, gerekse öğretide ancak sınırlı hallerde bu yola başvurulabileceği kabul edilmiştir. Bu nedenle Özel Dairelerce öğretici ve yol gösterici nitelikte yapılan “kabule göre” bozmalara Yargıtay C.Başsavcısının itiraz yetkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Yerel mahkemece sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmü Özel Daire tarafından eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle bozulmuş, kabule göre de; “katılan kurumun zararın karşıladığı anlaşılan ve kayden sabıkasız olan sanık hakkında ‘kısa süreli hapis cezası seçenek olan adli para cezasına çevrilmiş ve verilen ceza da ertelenmiş olduğundan, koşulları bulunmadığından’ biçimindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi” ve “katılan vekilinin duruşmalara katılmadığı anlaşıldığından avukatlık asgari ücret tarifesi esas alınmak suretiyle katılan idare lehine dilekçe yazma ücreti ödenmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeyerek, yazılı şekilde 450 lira vekâlet ücretine hükmedilmesi” isabetsizlikleri öğretici ve yol gösterici mahiyette bozma nedeni yapılmıştır. Buna göre yerel mahkemece eksik araştırmaya dayalı bozma nedenine uyulması halinde Özel Dairece kabule göre yapılan bozmaların geçerliliğinin kalmaması olanaklıdır.
    Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının esasına girilmeden saptanan ön sorun nedeniyle reddine karar verilmelidir.
    Önsoruna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; “Kabule göre yapılan bozmalara da Yargıtay C.Başsavcısının itiraz yetkisinin bulunduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1-Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının esasının incelenmeksizin REDDİNE,
    2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.02.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

    Hemen Ara