Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-258 Esas 2012/8 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/4-258
Karar No: 2012/8

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-258 Esas 2012/8 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/4-258 E.  ,  2012/8 K.
  • İMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA SUÇU
  • KAMU DAVASININ DÜŞMESİ
  • SANIĞIN YÜKÜMLÜLÜĞÜ
  • HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 94
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 74
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 184
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 324
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 325
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 327

"İçtihat Metni"

Sanıklar Moris , Gerson ve Baturalp hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, 5237 sayılı TCY"nın 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine ve yargılama giderlerinin hazine üzerinde bırakılmasına ilişkin, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2007 gün ve 110-332  sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.07.2011 gün ve 10369-12174 sayı ile;

“Kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine sanıklardan alınmak üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifesine göre vekalet ücretine hükmedilmemesi”  isabetsizliğinden oy çokluğu ile bozulmasına karar verilmiş, Daire üyeleri H.T. G. ve H. Ç., katılan lehine vekalet ücretine hükmetmeyen yerel mahkeme kararının isabetli olduğu ve onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.08.2011 gün ve 230068  sayı ile;

“CMK"nun duruşmanın sona ermesi ve hüküm başlıklı 223. maddesinin 4. fıkrasında, ‘İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen; etkin pişmanlık dolayısıyla faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceği’ 8. fıkrada ise Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı… halinde, davanın düşmesine karar verileceği düzenlenmesine yer verilmiştir. Bu bağlamda TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan düzenlemenin bir etkin pişmanlık niteliği taşıdığı ileri sürülebilir ise de, kanun koyucunun anılan durumda verilecek kararı ‘ ceza verilmesine yer olmadığı kararı’  yerine ‘düşme kararı’ olarak tercih etmekle ruhsata aykırılığın giderilmesini, tipik bir etkin pişmanlık durumu olarak nitelendirmediği, daha ziyade bir soruşturma ve kovuşturma şartı olarak düzenlediği anlaşılmaktadır.

CMK’nun 324. maddesinde ise yargılama giderlerinin kapsamı belirlenmiştir. Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama gideridir. Bu hükme göre, vekalet ücretinin de yargılama gideri kapsamında bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak bu durum onun şahsi hak niteliğini de ortadan kaldırmamaktadır.

Durumun bu şekilde tespit edilmesi karşısında, mahkemece sanık hakkında açılan kamu davası sonunda düşme kararı verilmesi halinde,  yargılama giderinin ne şekilde tahsil edileceğine ilişkin olarak CMK’nun 324 ve devamı maddeleri ile TCK’nun 74. maddesinin irdelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunun anılan hükümlerine bakıldığında düşme kararı verilmesi halinde yargılama giderinin sanıktan tahsil edilip edilmeyeceği yönünde açık bir hüküm bulunmadığı, ancak, sanığın yükümlülüğü başlıklı 325. maddesinde, cezaya veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi halinde, bütün yargılama giderlerinin sanığa yükletileceği, 327. maddesinde ise hakkında beraat ya da ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişinin sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkum edileceği şeklinde düzenleme yapıldığı görülmektedir.

Türk Ceza Kanunun ‘dava veya cezanın düşmesinin etkisi’ başlıklı 74. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise şöyle bir düzenleme yer almaktadır:

(2) Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmin edilmesi için açılan şahsi hak davasını etkilemez.

(3) Cezanın düşmesi şahsi haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak genel af halinde yargılama giderleri de istenemez. 

Hükümde yer alan düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı gibi, kamu davasının düşmesi halinde, bu durumdan sadece malların geri alınması hali ile davaya konu olay nedeniyle uğranılan bir zarar varsa bunun tazmini için açılan hukuk davası etkilenmeyecek, yani davaya devam edilebilecek, ancak mahkumiyet kararı verildikten sonraki bir tarihte cezanın düşmesine karar verilmiş ise bu takdirde düşme kararı verilmiş olması şahsi hakkın istenmesine ve yargılama giderinin tahsiline engel bir durum oluşturmayacaktır. Başka bir deyişle yargılama gideri ve şahsi hak ancak cezanın düşmesine karar verilmesi halinde istenebilecektir. O halde, anılan hükümlerin mevhumu muhalifinden kanun koyucunun kamu davasının düşmesine karar verilmesi halinde sadece açılan hukuk davası ve malların geri istenmesi ile sınırlı düzenleme yaptığını, şahsi hak ve yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verileceği yönünde somut bir düzenleme yapmayarak bu yöndeki iradesini ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Düzenlemenin Türk Ceza Kanunu hükümleri arasında yer alması da bu hükmün aynı zamanda bir usul hükmü olması niteliğini de ortadan kaldırmamaktadır. Başka bir deyişle kanunda bu konuda bir boşluk olduğu ve kıyas yoluyla bu boşluğun doldurulmasının gerektiğinden söz edilemeyecektir. 

Somut olayla ilgili olarak yasal bir boşluk olduğu kabul edilirse, CMK’nun 327. maddesi ile HUMK’nun 94/2. maddesinin kıyas yolu ile uygulanabilirliğinin ve sonuçlarının da ayrıca tartışılması gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Hukukunda kıyas kural olarak serbesttir, ancak sınırlayıcı düzenleme yapan hükümler ile istisnai düzenleme yapan hükümler kıyas yolu ile genişletilemez. Kanımızca, yargılama giderinin ne olduğunu, kime, hangi hallerde ve ne şekilde yükletileceğine ilişkin CMK’nun 324 ve devamı maddeleri istisnai hükümler olup kıyas yolu ile genişletilmesi mümkün değildir.  CMK’nun 327. maddesi, başlığında hükmü, beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen kararlar yönünden istisnai olarak saymış ve sınırlamıştır. 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesinin hükmün uygulanması koşulu halinde verilmesini öngördüğü karar düşme kararı olduğuna göre, düşme kararı verilmesi halinde CMK’nun 327. maddesinin kıyas yolu ile uygulama olanağı da bulunmamaktadır.

Kaldı ki, hükmün gerekçesine bakıldığında, sanığın kusurluluk durumunun da kamu davası açıldıktan sonraki bir dönemde gerçekleşmesi haline özgü olmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Gerekçede ‘hakkında kamu davası açılmış olan kişi, savsama ve kusuruyla bilirkişi ve tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmaması ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan  giderlerden sorumludur’ denilmektedir. O halde suça konu ruhsatsız binayı dava açılmazdan önce ruhsata uygun hale getirmemenin bu madde kapsamında sanığa bir kusur olarak izafe edilmesi de kanunun ruhuna aykırı olacaktır.  Aksi durumun düşünülmesi ve yapılan düzenlemenin HUMK’nun 94. maddesine paralel bir düzenleme getirildiğinin savunulması da mümkün görülmemektedir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre, yargılama giderleri kural olarak davada haksız çıkan ( aleyhine hüküm verilen) tarafa yükletilir. HUMK’nun 94. maddesinde ise davanın feragat veya kabul ile sonuçlanması hallerinde durum özel olarak düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında davadan feragat eden veya davayı kabul eden tarafın mahkum olmuş gibi yargılama giderini ödemekle yükümlü olduğu hususunda genel bir düzenleme yapıldıktan sonra, ikinci fıkrasında hakkaniyet kuralları gözetilerek bu genel kuralın istisnası getirilmiş ve hal ve durumu ile aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ve ilk oturumda davayı kabul etmiş olan davalının yargılama giderine mahkum edilemeyeceği kabul edilmiştir. Anılan düzenlemede davasından feragat eden davacının aslında dava açmakta haksız olduğu karinesinden hareket edilmiş, davayı kabul eden davalının ise aslında haksız çıktığı anlaşılsa bile dava açılmasaydı da edimini yerine getireceği karinesinden hareketle eğer dava açılmasına kendi hal ve hareketleri ile sebebiyet vermemiş ve hiç bir işlem yapılmadan davayı ilk oturumda kabul etmiş ise yargılama giderinden sorumlu olmaması gerektiği düşünülmüştür. Dolayısıyla bu düzenlemeden aksi bir çıkarım yapılarak kendi kusuru ile dava açılmasına sebebiyet veren sanık hakkında yasada öngörülen koşul gerçekleştiğinde verilen düşme kararı nedeniyle yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek de mümkün görünmemektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından verilen bozma kararı ile ilgili irdelenmesi gereken başka bir  husus da, vekalet ücretinin şahsi hak niteliği baki kalmak üzere yargılama gideri olmasına karşın, yerel mahkemece verilen kararda yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılmasına kısımla ilgili olarak bir bozma yapılmamasıdır. Zira eğer sanığın somut olayda CMK’nun 327. maddesine göre yargılama giderinden sorumluluğu kabul ediliyorsa, yargılama giderinin Devlet Hazinesi tarafından yapılanlar ile davaya katılan tarafın vekil tutması nedeniyle yaptığı gider olarak ayrılmadan tüm giderlerin sanıktan tahsil edilmesine karar verilmesi gerekir. Aksi bir durum CMK’nun 324. maddesine aykırı olacaktır.

Ayrıca hüküm, sadece vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden bozulduğuna ve bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerekli kılmadığına göre, CUMK’nun 322. maddesi uyarınca Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından düzeltilerek onanmasına karar verilebilecekken bozma kararı verilmiştir.

Anılan değerlendirmelerin ışığında Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 06.07.2011 tarih ve 10369-12174  sayılı ilâmında yerel mahkemece 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesi uyarınca verilen düşme kararı nedeniyle katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği noktasına ilişen bozma kararında isabet bulunmamaktadır”  görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine karar verilen olayda, katılan lehine vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sanıkların sorumlu tutulmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre; 

İmar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasında, sanıkların ruhsata aykırı olarak yaptıkları eklentiyi yargılama sırasında yıkmaları nedeniyle haklarındaki kamu davasının 5237 sayılı TCY"nın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Yargılama giderleri 5271 sayılı CYY"nın 324 ila 330. maddeleri arasında düzenlenmiş olup,  anılan Yasanın 324. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir” şeklindeki düzenleme ile yargılama giderlerinin kapsamı, “sanığın yükümlülüğü” başlıklı 325. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; “Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir” şeklindeki düzenleme ile de kural olarak ancak sanık hakkında cezaya veya güvenlik tedbirine hükmolunması halinde sanığın yargılama giderlerinden sorumlu  olacağı belirlenmiştir.

Anılan Yasanın “beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi halinde gider” başlıklı 327. maddesinin birinci fıkrası ise; “Hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişi, sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edilir” şeklinde düzenlenmiş olup, fıkranın açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi halinde sanık ancak kendi kusurundan ileri gelen giderlerden sorumlu olacaktır.

Madde gerekçesinde “kendi kusurundan” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği; “hakkında kamu davası açılmış olan kişi savsama ve kusuruyla bilirkişi veya tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmamamsı ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan giderlerden sorumludur” şeklinde açıklanmıştır.

5271 sayılı CYY"nın 223/8. maddesi uyarınca verilen düşme hükümlerinde sanığın yargılama giderlerinden sorumlu olup olmayacağı ya da hangi hallerde sorumlu tutulacağına yönelik herhangi bir düzenlemeye anılan yasanın yargılama giderlerine ilişkin bölümünde yer verilmemiştir.

CYY’nın 327. maddesinde yalnızca beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına kararları verilmesi halinde yargılama giderlerinin kimden ve ne şekilde tahsil edileceği  düzenlenmiş olduğundan, 223/8. maddesi uyarınca verilecek olan düşme kararlarında yargılama giderlerinin kimden ne şekilde tahsil edileceği 327. madde hükümlerine göre değil, 325. madde hükümlerine göre belirlenmelidir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;       

İmar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasında, sanıkların ruhsata aykırı olarak yaptıkları eklentiyi yargılama sırasında yıkmaları nedeniyle 5237 sayılı TCY"nın 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.

5271 sayılı CYY"nın 325/1. maddesi gereğince, ancak ceza veya güvenlik tedbirine mahkumiyet halinde yargılama giderlerinin sanıklara yükletilmesi olanaklı olup, sanıklar hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmiş olduğundan, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sanıkların sorumlu tutulması olanağı bulunmamaktadır.         

Ceza Yargılaması Hukukunda kıyasın olanaklı olduğu, bu itibarla kıyas yoluyla anılan Yasanın 327. maddesi uyarınca sanıkların katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülebilir ise de; kıyas ancak genel nitelikteki hükümler bakımından söz konusu olup, 327. maddenin ise istisnai bir hüküm olması nedeniyle, kıyas yoluyla da olsa, maddenin kapsamının genişletilmesi olanaklı değildir.

Öğretide bu konuyla ilgili şu görüşler mevcuttur.

“Ceza Muhakemesi hukukunda, kural olarak kıyas yapılabilir. Ancak, ceza muhakemesi hukukunda da yasallık ilkesinin bir sonucu olarak kıyasa başvurulmasının sınırları vardır. Şu hallerde kıyas (benzetme) yolu ile boşluk doldurulamaz: 1- sınırlayıcı hükümlerin söz konusu olması, 2- istisnai hükümlerin söz konusu olması”  (Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, sf. 49), “ceza muhakemesi hukukunda üç noktada kıyas engellenmiştir; bu üç noktada artık kanunilik ilkesi, ceza muhakemesinde çok etkin bir rol oynamaya başlamıştır ve kıyas yasaktır. Bunlar sınırlayıcı ve istisnai normlar ile koruma tedbirlerine ilişkin düzenlemelerdir” (Ünver, Yener- Hakeri, Hakan,Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, sf.26)

Kaldı ki, 5271 sayılı Yasanın 327. maddesinin düşme kararı verilmesi halinde de uygulanma olanağı bulunduğu kabul edilse dahi, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücretinin sanıkların kusurundan kaynaklanan bir gider olarak kabulü olanaklı olmadığı gibi, dosya kapsamına göre sanıkların kusurundan kaynaklanan bir gider de bulunmadığından, yerel mahkeme tarafından kendisini vekil ile temsil ettiren katılan için vekalet ücretine hükmolunmaması ve yargılama giderlerinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.

Bu itibarla, haklı nedene dayanan itirazın kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, isabetli bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; itirazın reddi gerektiği yönünde karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 06.07.2011 gün ve 10369-12174 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-  Usul ve Yasaya uygun olan Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin 09.05.2007 gün ve 110-332 sayılı hükmünün ONANMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.01.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara