Esas No: 2004/4MD-188
Karar No: 2004/212
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/4MD-188 Esas 2004/212 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2004/4MD-188 E., 2004/212 K.
"İçtihat Metni"
Sanık Ali C....."ın iki ayrı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan dolayı TCY"nın 240/2, 59/2, 647 sayılı Yasanın 4. ve TCY"nın 72. maddeleri ikişer kez uygulanmak suretiyle bir eyleminden dolayı 830.387.000 lira ağır para cezası ve 2 ay 15 gün süreyle memuriyetten yoksun kılınma cezalarıyla cezalandırılmasına, diğer eyleminden dolayı da 1.272.102.000 lira ağır para cezası ve 2 ay 15 gün memuriyetten yoksun kılınma cezalarıyla cezalandırılmasına, cezalarının içtimaına, para cezasının taksitlendirilmesine ve cezalarının ertelenmesine ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesinden verilen 17.06.2004 gün ve 13-12 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üze-rine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda okun-du, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Adli yargı hakimi olup birinci sınıfa ayrılmış bulunan sanık, göreve ilişkin suç nedeniyle Yargıtay"ın ilgili Ceza Dairesinde yargılanarak mahkûm olmuştur.
Sanığın süresi içinde usulüne uygun biçimde açtığı temyiz davası üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunda esasa ilişkin incelemeye geçilmeden önce Kurul Başkanı"nın "ilk derece mahkemelerince verilen hükümlerin temyiz yasa yoluyla Yargıtay"da incelenebilmesi için Yargıtay Yasasının 28. maddesinde sayılan ayrıksı durumlar dışında Yargıtay C.Başsavcılığının tebliğname düzenleyerek kamu adına iddia ve görüş bildirmesinin zorunlu bulunduğunu, Yar-gıtay Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yürüttüğü yargılamada iddia makamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca temsil edilmiş olmasının, temyiz yargılaması sırasında tebliğname düzenlenmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmayacağını belirterek bu hususu ön sorun olarak gündeme getirmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca bu konu öncelikle ele alınıp incelenmiştir.
Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için, kamusal iddia görevinin gerek ilk derece gerekse temyiz yargılaması bakımından ceza yargılama hukuku sistemimizdeki yeri ve niteliği üzerinde durulmalı, bu iki aşamaya ilişkin farklı görevlerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uhdesinde toplanması halinde, temyiz yargılamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iddiada bulunma ve görüş bildirmesi, başka bir deyişle tebliğname düzenlemesi zorunluluğunun ortadan kalkıp kalkmayacağı belirlenmelidir.
Kollektif bir faaliyet olan ceza muhakemesine, iddia ve savunma makamlarını oluşturan taraflar mütalaalarıyla, yargılama makamı hakimler ise kararlarıyla iştirak ederler. Muhakeme faaliyetine katılan kimselerin, bu katılış dolayısıyla bazı erkleri ve görevleri vardır. Ancak bu erk ve ödevler, çok defa şahısları bakımından değil, temsil ettikleri makam dolayısıyladır. Bu neden-ledir ki, kollektif olarak hüküm veren muhakeme süjelerinin bu durumu "makam itibariyle sü-jelik" terimi ile ifade edilmektedir. (Prof. Dr. Nurullah Kunter-Prof. Dr. Feridun Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukuku, Birinci Kitap Ceza Muhakemesinin Genel Hükümleri, İstanbul-2002, 12. Bası, s.56)
Ceza yargılaması sistemimize göre, iddia makamını oluturanlar; C.Savcıları, şahsi dava-cılar ve müdahillerdir. Bunlardan C.Savcısı iddia makamı olarak, muhakeme süjelerinden biri olması nedeniyle ferdi veya kamusal iki tali makamdan oluşmaktadır.
Kamusal iddia görevi, suçtan zarar gören taraflardan biri olan Devletin iddia görevini yapmak üzere kurduğu Savcılık örgütü tarafından yürütülmektedir. Kamusal iddia makamında bulunan savcı da, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına göre "taraf"tır. Ancak Cumhuriyet Sav-cısına muhakeme ilişkisinin süjesi olma sıfatı, savcılık makamını temsil dolayısıyla verildiğinden, savcı, şahsı itibariyle değil, üstlendiği görev dolayısıyla taraftır.
Kamusal iddia makamı, olay ve temyiz yargılamalarındaki yetki ve görevleri bakımından değerlendirildiğinde;
Yargılama sistemimize göre savcılıklar, ceza yargılama makamı olan mahkemeler yanında görev yaparlar. Her asliye mahkemesi nezdinde ve bu mahkemelerin bir dairesi hüvi-yetindeki ağır ceza mahkemeleri yanında birer savcılık örgütü kurulmuştur. Bu savcılar olay yargılaması yapan ilk derece ceza mahkemeleri olan asliye ve ağır ceza mahkemelerinin duruş-malarına taraf olarak katılıp iddia makamını temsil ederler ve hükme karşı yasa yollarına baş-vurabilirler.
Keza, temyiz mahkemesi nezdinde bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, Yargıtay"ın istisnaen ilk derece mahkemesi olarak görev yaptığı hallerde veya Yüce Divan"da yürütülen yargılamalarda, kamusal iddia makamı sıfatıyla muhakemenin tarafı olup, bu yönüyle kendisine tanınan yetkiler ve yüklenen görevler, Yargıtay dışındaki birinci derece mahkemelerinde duruşmalara katılan Cumhuriyet savcılarının görev ve yetkilerinden farklı değildir. Bu sonuç, görevin niteliğinden doğmaktadır.
Yargıtay"ın temyiz muhakemesine ilişkin yargılama faaliyetlerinde ise; Başsavcılığın özel bir durumu ve görevi vardır. Şöyle ki; esasen, temyiz olunan karar, hallettiği hukukî meseleler bakımından, bu meseleler hakkında yeniden karar verecek olan Temyiz Mahkemesi nazarında bir mütalaa niteliğindedir. Yargıtay, bu mütalaayı isabetli veya isabetsiz bulacaktır. Öte yandan, Yargıtay kararının isabetli olması için, sistemin tanıdığı olanak ve yetki sınırlaması al-tında mümkün olduğu kadar fazla süjenin görüşünü almakta yarar vardır. Gerçi, temyiz layihası ve ona verilen cevap, ilk derece mahkemesinin mütalaa niteliğindeki hükmünü tartışan ve değer-lendiren karşı görüşlerdir. Ancak, maddi gerçeğin arandığı ceza muhakemesinde, Yargıtay"ın mümkün olduğu kadar isabetli karar vermesi için, yasakoyucu, şeklî hakikatin arandığı medenî muhakemeden farklı olarak, bu mütalaalar ile yetinmemiş, ayrıca Başsavcılığın da görüş bil-dirmesini istemiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, temyiz edilen hükümlere ilişkin ola-rak, tarafların istekleri ile bağlı olmaksızın, Yargıtay Yasasının 28. maddesinde öngörülen ay-rıksı hal dışında dosyayı gerek usul işlemleri ve gerekse esas yönüyle tümüyle inceleyip gördüğü hukuka aykırılıklara işaret ederek, temyiz yargılaması yapacak olan Yargıtay"ın ilgili ceza daire-si veya Ceza Genel Kuruluna yönelik olarak kamu adına iddia ve görüş bildirme görevi verilmesi bu nedenden kaynaklanmaktadır. Dosyanın doğruca Başsavcılığa gönderilmesinin başlıca sebebi de budur. Başsavcılık bu mütalaasını "tebliğname"sinde bildirir ve dosyayı tebliğname ile bir-likte, görev itibariyle yetkili olan Daireye veya Kurula verir. Tebliğname, hükmü temyiz etmiş olmaları veya aleyhlerine görüş içermesi durumunda sanık veya müdafiine, müdahil, şahsi da-vacı veya vekillerine CMUY"nın 316. maddesi uyarınca tebliğ edilir. Bunlar da isterlerse Baş-savcılığın görüşüne yedi gün içinde cevap verebilirler.
CMUY"nın 322. maddesinin 1.fıkrasının 2.bendinde "Yargıtay Başsavcılığının iddia-sı"ndan, 5. fıkrasında da "tebliğname"den söz edilmektedir. Buna göre tebliğname, temyiz yasa yolunda iddia görevini içeren, temyiz yargılamasına ışık tutan bir belge olup, niteliği ve sonuçları gereği, temyiz yargılamasında vazgeçilmez bir işlemdir.
Bu itibarla; kamusal iddia makamının ilk derece ve temyiz muhakemelerindeki yetki ve işlevleri birbirinden farklıdır. Yargıtay"ın istisnaen ilk derece yargılaması yaptığı hallerde, Yargıtay yanında kurulmuş bir Başsavcılık örgütü olmasının zorunlu sonucu olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı olay yargılaması sırasında duruşmaya katılarak iddia makamını temsil edecek, gerekli gördüğünde hükmü temyiz edebilecek veya sanığın temyizine karşı cevap verebilecektir. Bu tür bir yargılama sonunda verilen hükme karşı temyiz yoluna gidildiğinde ise, yeni ve bağımsız bir evreyi oluşturan temyiz davası yönünden bu kez Yargıtay Cumhuriyet Baş-savcılığının temyiz denetimine ilişkin, öncekinden bağımsız kamusal denetime dayalı iddia görevi başlayacaktır.
Birinci derece mahkemesi hükmünün, temyiz denetimi sırasındaki kamusal iddia görevi açısından ele alınıp değerlendirilmesi anlamına gelen ve yöntemi ile sonuçları tamamen farklı olan bu görev ise, tebliğname düzenlenmesi suretiyle yerine getirilecektir. Hem olay yargılaması hem de temyiz denetimi sırasında kamusal iddia makamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından temsil ediliyor olması, öncekiyle irtibatlı olsa dahi bağımsız ve farklı mahiyet arzeden temyiz davasında Başsavcılığın tebliğname düzenleme ve görüş bildirerek yasa yararına üst inceleme makamını aydınlatma hak ve yetkisini gereksiz ve yararsız hale düşürmemektedir.
Kuşkusuz, kamu adına iddia bakımından, duruşmada, temyiz dilekçesinde veya sanığın temyiz başvurusuna cevap verilirken belirtilen görüş ve düşünceler ile, tebliğnamede ortaya konulan düşünce ve görüşler arasında örtüşmeler olabileceği gibi, ayrılmalar da olabilecektir. Nitekim, geçmişte Yargıtay 4.Ceza Dairesince birinci derece mahkemesi sıfatıyla görülen bir yargılama sonunda sanığın beraatine ilişkin olarak verilen hüküm, Yargıtay C.Başsavcılığı adına duruşmaya katılıp iddia makamını temsil eden savcı tarafından, suçun oluştuğu görüşüyle temyiz edilmiş, Yargıtay C.Başsavcılığı ise temyiz davasına hasren düzenlediği tebliğnamede, beraat kararının isabetli bulunduğunu belirterek hükmün onanması gerektiği yolunda görüş bildir-miştir.Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 16.11.1999 gün ve 243-280 sayılı kararıyla tebliğname-eki görüşe uygun biçimde beraat hükmünü onamıştır. Bu dava, Yargıtay Cumhuriyet Başsav-cılığının Yargıtay"ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karara karşı temyiz başvurusunda bulunması ile temyiz davası sırasında tebliğname düzenlemesinin birbirinden bağımsız ve farklı işlevler olduğunu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görüşünün ilk derece ve temyiz yargılaması aşamalarında değişebileceğini, tebliğnamenin temyiz muhakemesine yaptığı katkıyı ve bu katkı-nın vazgeçilemez bir kurum niteliğinde olduğunu göstermesi bakımından son derece çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır.
Temyiz denetimi sırasında tebliğname düzenlenmesi zorunluluğunun tek istisnası, 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 28. maddesine 5219 sayılı Yasa ile eklenen son fıkrada belirtilmiştir.
Sisteme yeni girmiş olan bu norma göre; sadece kabahat nev"inden suçlara ilişkin hükümlerin temyiz incelemesi tebliğname düzenlenmeksizin yapılabilecektir. Eleştiriye uğrayan bu yeni düzenlemenin amacı, bu tür suçların zamanaşımına uğramasını önlemektir. Zira tebliğnamenin taraflara tebliği belli bir süre almakta ve hüküm kesinleşene dek zamanaşımı gerçek-leşebilmektedir.
Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak hükme bağladığı konularda ise benzer bir endişenin yeri yoktur. Esasen bu tür hükümlerin konusu, ehemmiyet arzeden suç tipleridir.
Bu nedenledir ki Yargıtay C.Başsavcılığının, öncekinden farklı bir dava niteliğindeki temyiz yargılamasında denetimsel görevini ifa etmesine ve hazırladığı tebliğname ile inceleme merciini aydınlatmasına gerek olmadığı ileri sürülmemelidir. Şayet yasakoyucu, birinci derece yargılaması olarak Yargıtayda görülen bir dava nedeniyle verilen hükmün temyizi halinde teb-liğname düzenlenmesi zorunluluğunu da kaldırmak istese idi, bu konuda açık bir irade sergi-leyeceği tartışılmazdır. Böyle bir norma yer verilmemesi, anılan türden temyiz davalarında yasa-koyucunun tebliğname düzenlenmesini zorunlu saydığını göstermektedir.
O halde, birinci derece mahkemesi sıfatıyla davayı sonuca bağlayan Yargıtay 4.Ceza Dairesi hükmünün temyiz yasa yoluyla Ceza Genel Kurulunda incelenebilmesi öncesinde Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından tebliğname düzenlenmesi ve CYUY.nın 316/3. maddesince bu tebliğnamenin taraflara tebliği zorunlu bulunduğundan, bu eksikliğin giderilmesi için dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz davası nedeniyle tebliğname düzen-leyerek kamu adına iddia ve görüş bildirmesi bakımından dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 30.11.2004 günü oybirliği ile karar verildi.