Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/16HD-32 Esas 2005/31 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2005/16HD-32
Karar No: 2005/31

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/16HD-32 Esas 2005/31 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2005/16HD-32 E., 2005/31 K.

Ceza Genel Kurulu 2005/16HD-32 E., 2005/31 K.

  • CEZA KARARNAMESİ
  • KARARNAME İLE BERAAT
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 119 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 352 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 353 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 364 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 366 ]
  • 2797 S. YARGITAY KANUNU [ Madde 28 ]
  • "İçtihat Metni"

    Taahhüdü ihlal suçundan sanık Hüsamettin Ş.... hakkında duruşma açılmadan düzenlenen ceza kararnamesi ile beraatına ilişkin Akşehir İcra Ceza Hakimliğince 09.09.2003 gün ve 248-274 sayı ile verilen karara karşı yakınan vekili tarafından itiraz yoluna başvurulması üzerine, dosyayı inceleyen Akşehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı 17.09.2003 gün ve 2003/46 Müt. sayı ile; hapis veya para cezasına hükmedilmediği, ceza kararnamesi ile beraat kararı verildiğinden ve bu karara karşı yasada itiraz yolu öngörülmediğinden, karar verilmesine yer olmadığına karar vermiş, ancak o yer C.Savcısının da itiraz yoluna başvurması üzerine dosya, Yerel Mahkemece Yargıtay"a gönderilmiştir.

    Bunun üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 06.07.2004 gün ve 4881-9152 sayı ile;

    "1- Yerel Mahkemenin beraat kararı aleyhine Y.C.Savcılarının kanun yoluna başvurma yetkileri bulunmadığından Y.C.Savcısının talebinin istem gibi reddine,

    2- Müşteki vekilinin itiraz dilekçesi temyiz dilekçesi olarak kabul edilerek yapılan inceleme sonunda;

    Ceza kararnamesiyle beraat kararı verilemeyeceği düşünülmeden yazılı biçimde karar verilmesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise, duruşma açarak yaptığı yargılamada 18.08.2004 gün ve 148-153 sayı ile;

    "CYUY.nın 386-391. maddelerinde ceza tertibine yer olmadığına veya beraat kararı verilemeyeceğine dair hiçbir hüküm bulunmamaktadır.

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/4. maddesi hükmü gereği davaların en az masrafla mümkün olan en kısa zamanda bitirilmesi gerektiği ve yine Anayasa"nın 154. maddesi ile Yargıtay"a verilen görevler belirtilmiş olup, Yargıtay"ın kanunlarda değişiklik yapma, hüküm ilave etme veya hüküm çıkarma gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Kanunlarda olmayan bir hükmün kanun hükmü imiş gibi hiçbir makam ve mercinin ve organın mahkemelerden uygulanmasını istemeye hakkı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 87. maddesi gereğince kanunlara hüküm ilave etme, yeni hüküm koyma veya mevcut hükümleri değiştirme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi dahilinde bulunmaktadır. Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 6. maddesinin 2. fıkrasının 2. cümlesi, hiçbir kimse ve organın kaynağını Anayasa"dan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz demektedir. Bu haliyle Yüksek Yargıtay"ın kanunlarda değişiklik yapmak, kanunlara yeni hükümler ilave etmek veya mevcut hükümleri kaldırmak gibi bir yetkisi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Yargıtay"a böyle bir görev verilmemiştir. Yargıtay"ın böyle bir uygulamayı istemesi bile düşünülemez. Bu haliyle C.Başsavcılığının, Yargıtay"ın temyiz dilekçelerinde belirttiği gibi karara dayanılarak olmayan bir uygulama talebi yerinde değildir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesine 5170 sayılı Kanunla eklenen 2. fıkra hükmü gereği Milletlerarası Sözleşmelerin Türkiye Cumhuriyeti Kanunları ile farklı hükümler ihtiva etmesi halinde Milletlerarası Anlaşmaların uygulanacağını hükme bağlamış bulunmaktadır. Kanunların uygulanmasında Anayasa ilk sırada gelmektedir. Daha sonra kanunlar, tüzükler, yönetmelikler, bakanlar kurulu kararları gibi bir sıralama bulunmaktadır. Kimsenin bu sıralamayı bozmaya da hakkı yoktur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin temel hak ve hürriyetlerin korunması ile ilgili ek 4. protokolünün 1. maddesi de hiç kimsenin sözleşmelerden doğan ve sözleşmeleri yerine getirmediğinden bahisle temel hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılamayacağını ihtiva etmektedir." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

    Bu kararın da yakınan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 28. maddesine 5219 sayılı Yasa ile eklenen fıkra gereğince tebliğname düzenlenmeden Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okunup, konu müzakere edilmiş ve açıklanan karara varılmıştır.

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Sanık hakkında taahhüdü ihlal suçundan açılan davada, duruşma açılmadan ceza kararnamesi düzenlemek suretiyle beraat kararı verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, ceza kararnamesi ile beraat kararı verilip verilemeyeceğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

    Ancak, incelenen dosya içeriğine göre;

    Bozmadan sonra duruşma açılarak yapılan yargılamada Yerel Mahkemece adli tatil içerisinde 18.08.2004 günlü oturumda yakınan vekilinin yüzüne karşı verilen direnme kararı, yakınan vekili tarafından 26.08.2004 tarihinde temyiz edilmiştir. Her ne kadar temyiz davasının yasal süreden sonra 8. gün açılmış olduğu ileri sürülebilirse de Ceza Genel Kurulunun 27.05.2003 gün ve 161-162 sayılı kararında açıklanan ilkeler doğrultusunda, temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edilerek dosya incelenmelidir. Şöyle ki;

    İcra ve İflas Yasasının "Cezaî Hükümler" başlıklı onaltıncı babında, suç oluşturan icra iflas suçları ile bu suçlarda uygulanacak yargılama yöntemine ilişkin hükümlere yer verildiği görülmektedir. Anılan Yasanın 352/a maddesi, bu yasa uyarınca hükmolunan cezaların ertelenemeyeceği, para cezası veya yasada öngörülen önlemlere çevrilemeyeceği ve failler hakkında TCY.nın önödemeye ilişkin 119.maddesinin uygulanmayacağı;

    353. maddesinin 1. fıkrası, tetkik merciinin kararlarının, tefhim veya tebliğ tarihinden yedi gün içinde sanık veya şikâyetçi veya C.Savcısı tarafından temyiz olunabileceği,

    364. maddenin 1. fıkrası, bu Kanuna göre temyiz edilen takip hukukuna müteallik kararlarla tetkik mercilerinin cezaya müteallik hükümlerinin teşkil edilecek Yargıtay İcra ve İflas Dairesinde tetkik edileceği,

    2. fıkrada ise, takip hukukuna müteallik temyizlerin, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanu-nundaki şartlar dairesinde yapılacağı hükümlerini taşımaktadır.

    Yine, İİY.nın 363. maddesinde, Tetkik Merciinin verecekleri kararlardan temyizi olanaklı olanlar 18 bent halinde belirtildikten sonra, temyizi olanaklı kararların tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz olunabileceği, temyiz edilebilirlik koşullarının ise, ihtilaflı kalan değer veya miktar, merci kararına konu malın veya hakkın değeri, itiraza uğrayan alacağın tutarı veya yanlışlığı öne sürülen alacak miktarına göre belirleneceği, 3. fıkrasında kötü niyetle temyiz halinde HUMK.nun 422. maddesinin uygulanacağı, 4. fıkrasında ise temyizi olanaklı olmayan bir hükmün kötü niyetle temyizi halinde de 3. fıkra hükmünün uygulanacağı öngörülmüş;

    Yasanın 366. maddesinin 3, 4 ve 5. fıkralarında ise; "Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin hukuk ve ceza kararlarına karşı genel hükümlere göre ısrar olunabilir. Bu dairenin hukuka müteallik kararları aleyhine on gün içinde karar tashihi yoluna gidilebilir. Cezaya ait kararlar hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 inci maddesi uygulanır.

    Israr kararları hukuk ve ceza genel kurullarında acele işlerden sayılır. Bu halde Ceza Genel Kuruluna İcra ve İflas Dairesi de katılır.

    Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin ceza hükümlerine müteallik kararları aleyhine Yargıtay C.Başsavcılığınca itiraz olunabilir. Bu itiraz, Ceza Genel Kurulunda İcra ve İflas Dairesinin de iştiraki ile tetkik olunur." hükümlerine yer verilmiştir.

    Bu hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzere, İcra ve İflas Yasasında bir düzenleme yer almadığı taktirde, takip hukukuna ilişkin temyiz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki; ceza yargılamasına ilişkin temyiz ise Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki koşullar dairesinde yapılacaktır.

    CYUY.nın 310. maddesinde temyiz isteminin, hükmün tefhim tarihinden itibaren bir hafta içinde yapılacağı, tefhimin sanığın yokluğunda olması halinde ise bu sürenin tebliğ ile baş-layacağı;

    Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte olan 423. maddesinde ise, ceza işlerini gören makam ve mahkemelerin her sene Temmuzun yirmisinden Eylülün beşine kadar tatil olunacağı, hazırlık tahkikatı ile tutuklu işlere ait duruşmaların ve acele sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne suretle yapılacağının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirleneceği;

    Tatil zamanında Yargıtayın yalnız tutuklu ve meşhut suçların Muhakeme Usulüne Dair Yasaya göre görülen işlerin tetkikatını icra edeceği;

    Tatil zamanına tesadüf eden mühletlerin işlemeyeceği, bu mühletlerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı hükümleri yer almaktadır. Nitekim, 14.2.1934 gün ve 47-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; "ceza işlerinde mahkemelerin tatilinden önce yürümeğe başlamış olan sürelerin tatilde sona ermesi halinde tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılacağı, tatilde yapılan tebliğ geçerli olmakla beraber, sürenin tatilin bittiği günden itibaren başlayacağı" kabul edilmiştir.

    Somut olayda adli tatil süresi içerisinde karar verilmesi CYUY.nın 423. maddesinin buyurucu kuralına aykırı olup, bu süre içerisinde yasal süreler de işlemeyeceğinden, yakınan vekilinin temyiz isteminin süresinde yapıldığının kabulünde de zorunluluk bulunmaktadır.

    Öte yandan, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, CYUY.nın 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmalıdır. Bu hüküm, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup, uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır.

    İnceleme konusu olayda; bozmadan sonra yapılan yargılamada Yerel Mahkemece CYUY.nın 223/4. maddesine dayanılarak sanığın dinlenmesinden sarfınazar edilmek suretiyle, bozma kararının sanık aleyhine olduğu nazara alınmadan, sanığın yokluğunda karar verilmesi de CYUY.nın 326. maddesinin yukarıda açıklanan buyurucu hükmüne aykırıdır.

    Yargılama hukukuna ilişkin bu buyurucu kurallara aykırı davranılmış olması karşısında, her ne kadar ceza kararnamesinin hukuki niteliği itibariyle beraat kararına hükmedilmesi olanaksız ise de Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada duruşma açılmış olması, ceza kararnamesi düzenlenmesinden vazgeçilmesi suretiyle yeni bir yargılama sonucunda hüküm kurulmuş olması nazara alınarak, bu husus değerlendirme dışında bırakılmalıdır.

    Bu itibarla icra suçlarında adli tatil süresi içerisinde yargılama yapılması olanaksız olmasına rağmen ve aleyhe bozma kararına karşı sanığın diyecekleri sorulmadan, duruşmaya devamla yargılama hukuku kurallarına aykırı olarak kurulan direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usule ilişkin nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

    1-Yerel Mahkeme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan usule ilişkin nedenlerle BOZULMASINA,

    2- Dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 22.03.2005 günü oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara