Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/9-46 Esas 2006/51 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2006/9-46
Karar No: 2006/51

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/9-46 Esas 2006/51 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2006/9-46 E., 2006/51 K.

Ceza Genel Kurulu 2006/9-46 E., 2006/51 K.

  • CEZA KANUNUNUN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI KURALI VE USUL -ŞEKİL ŞARTLARI
  • TEDBİRSİZLİK VE DİKKATSİZLİKLE ÖLMÜME SEBEBİYET VERME
  • YARGILAMA YASALARININ ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASINDA GENEL İLKE, DERHAL UYGULAMA OLUP İSTİSNASI AKSİNİN YASADA BELİRTİLMİŞ OLMASI
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 237 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 238 ]
  • 647 S. CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) [ Madde 6 ]
  • 647 S. CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) [ Madde 4 ]
  • 647 S. CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) [ Madde 5 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 455 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 310 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 366 ]
  • "İçtihat Metni"

    Tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme neden olmak suçundan sanık A…

    …. Y…

    … Ata"nın TCY.nın 455/1-son, 647 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. maddeleri uyarınca sonuçta 4.391.696.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezasının 10 eşit taksitte alınmasına ve ertelenmesine ilişkin Elbistan Asliye Ceza Mahkemesince 20.09.2004 gün ve 782-939 sayı ile verilen kararın, yakınanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 09.11.2005 gün ve 5752-8467 sayı ile;

    "Hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nun 237 ve 238. maddeleri hükmü karşısında, sanık ve şikayetçinin hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 24.02.2006 gün ve 80517 sayı ile;

    "Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında genel ilke, derhal uygulama olup istisnası aksinin yasada belirtilmiş olması halidir. Buna göre, usul işlemleri yapıldığı sırada yürürlükte olan yasa hükümlerine tabidir, sonradan yürürlüğe giren yasa önceki yasanın yürürlükte olduğu sırada yapılan işlemlerin geçerliliğini etkilemeyecek, yeni yasa yargılaması süren davalarda derhal uygulanacaktır.

    Somut olayda, müştekiler yargılama sırasında yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 366. maddesi hükmüne uygun olarak katılma talebinde bulunmadıklarından, hükmü temyize de yetkileri bulunmamaktadır, bu durumda 20.09.2004 tarihinde verilen hüküm sanık ve Cumhuriyet savcılarınca da yasal süresinde temyiz edilmemesi nedeniyle 27.09.2004 tarihinde kesinleşmiş olup, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nun kamu davasına katılma ile ilgili 237 ve 238. maddeleri hükümlerinin yürürlüğe girmesinden önce kesinleşen kamu davasında uygulanma olanağı bulunmadığı gibi, aksinin kabulü sanık bakımından kazanılmış hak kuralının da ihlali anlamına gelecektir." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yakınanın temyiz inceleme isteminin CYUY.nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesini talep etmiştir.

    Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Sanığın, tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme neden olmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, yakınanın hükmü temyiz etmesine yasal olanak bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

    Olağan yasa yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.

    Bunlardan ilki süre koşuludur. Usul Yasası 310 uncu maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir. Temyiz süresi 1412 sayılı CYUY.nın 310. maddesinin 3. fıkrasındaki ayrıksı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.

    Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz." ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. İstek koşulunun ise bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği yasa gereğidir. CYUY.nın halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrasında bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (re"sen) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin olanlar dışında kalan hükümlerde, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay"ca incelenmesi olanaksızdır.

    Öte yandan, gerek öğretide gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda, yeni yürürlüğe giren yargılama kurallarına ilişkin değişikliklerin, yapılacak yargılama işlemlerinde derhal uygulanması ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke usule ilişkin yeni Yasanın eskisinden daha yeterli ve daha yararlı olduğu ön kabulüne ve ülkede aynı anda birden çok yargılama yasasının geçerli olmaması ilkesine, yasaların yürürlükte kalış süreleri içerisinde, düzenledikleri alanlarda uygulanacağı görüşüne dayanmaktadır. Açıklanan ilkenin istisnası da ancak yeni yürürlüğe konulan yasada geçici maddelerle yapılan düzenlemeler ile ayrık tutulan hallerde ortaya çıkmaktadır.

    Derhal uygulanırlık ilkesinin doğal sonucu olarak, usul işlemleri, yapıldığı sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tâbi olacak ve ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda yeni yasa hemen uygulanacak, ancak, bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmeyecektir.

    Bu ilkenin sonucu olarak;

    1- Usul işlemleri mutlaka yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.

    2-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.

    3- Yeni yasanın yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri yeni yasaya tâbi olacaktır.

    4- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.

    Açıklanan bu ilke doğrultusunda, kamu davasına katılma konusundaki yasal düzenlemeler incelendiğinde;

    1412 sayılı CYUY.nın 365. maddesi gereğince, suçtan zarar gören herkesin davaya katılması olanaklıdır. Davaya katılma hakkı olan kişiler bu haklarını aynı Yasanın 366. maddesi uyarınca, ya yazılı olarak dilekçeyle ya da tutanak tutulmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla kullanabileceklerdir.

    01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 237. maddesinde ise suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların davaya katılabilecekleri kabul edilmiş, ancak yasa yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Anılan Yasanın 238. maddesi uyarınca; davaya katılma hakkının kullanılması için dilekçe ile başvurma yönteminin yanı sıra, sözlü olarak yapılan istemin duruşma tutanağına geçirilmesi de yeterli görülmüş, hatta şikayetçi olduğunu bildiren kişiye mahkemelerce, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunda zorunluluk getirilmiştir.

    Açıklanan yasal düzenlemeler nazara alındığında, 01 Haziran 2005 tarihinden önce sonuçlandırılan yargılamalarda kamu davasına katılma konusunda 1412 sayılı CYUY.nın 365 ve devam eden maddelerine uygun olarak işlem yapılmış olması yeterlidir. Bu süreçte anılan yasal düzenlemeye uygun olarak son soruşturma aşamasında katılan sıfatını almayan bir kimsenin, olağan yasa yollarından olan temyiz davasında kamu davasına katılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. 5271 sayılı CMY.nın yürürlüğe girmiş olması, daha önce yürürlükte olan yargılama yasasına uygun olarak sonuçlandırılan davalarda, yakınana yeni bir hak bahşetmeyecektir.

    Ancak, 5271 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, yöntemine uygun bir temyiz başvurusu üzerine hükmün bir başka hukuka aykırılık saptanarak bozulması ile kovuşturma aşamasına dönüleceğinden, yeniden yapılacak yargılamanın da artık yürürlükte olan 5271 Yasa hükümlerine göre yapılması gerektiği gözetilmelidir. Bu nedenle, diğer yargılama kurallarının yanında 238. madde uyarınca yakınana, kamu davasına katılma hakkının bulunduğunun hatırlamasının gerektiği de açıktır. Fakat, bu durumda da koşulları varsa sanığın kazanılmış hakkının dikkate alınması yasal bir zorunluluktur.

    Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;

    Sanık hakkında 12.12.2003 tarihli iddianame ile açılan davada, 08.01.2004 tarihinde duruşmaya başlanmış olup, 20.01.2004, 24.02.2004, 23.03.2004, 01.06.2004, 08.06.2004 ve 20.09.2004 tarihlerinde oturumlar sürdürülerek yargılama sonlandırılmıştır. Yakınanlar vekili oturumların biri hariç tamamına katılmasına rağmen, yargılamanın sürdürüldüğü süreçte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 365 ve devamı maddelerinde açıklanan yönteme uygun olarak davaya katılma talebinde bulunmamıştır. Ne var ki, yakınanlar vekili, yüzüne karşı verilen hüküm aleyhine 20.09.2004 havale tarihli dilekçe ile kovuşturma evresinin mahkemesince sonuçlandırılmasından sonra temyiz başvurusunda bulunmuştur. Yargılamanın sürdürülüp, sonlandırıldığı süreçte yürürlükte bulunan yasaya göre davaya katılma isteminde bulunmayan yakınanın, yürürlükteki yasaya uygun olarak verilen hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunmadığı açıktır.

    O halde Özel Dairece, 5320 sayılı Ceza Yargılama Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa"nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 317. maddesi uyarınca, hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmayan yakınanın temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, hükmün bozulmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır. Zira, verilen hüküm kendiliğinden temyize tabi olmadığı gibi, başvuru tarihinde yürürlükte bulunan yargılama kurallarına göre, temyiz davası açmaya yetkili bir kişi tarafından yöntemince istek koşuluna uygun mahiyette açılmış bir temyiz davası da bulunmamaktadır

    Bu itibarla, usuli işlem tarihinde hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmayan yakınanın temyiz inceleme istemi üzerine verilen ve adı geçeni temyiz davası açmaya hak sahibi sayan Özel Daire bozma hükmü bu yönüyle isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığının usul ve yasaya uygun itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, ancak CYUY.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yakınanın temyiz inceleme isteminin aynı Yasanın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,

    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

    2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 14.11.2005 gün ve 5313-8616 sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA,

    3- Hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmayan yakınan D…

    …. Güzel"in temyiz inceleme isteminin CYUY.nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

    4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 21.03.2006 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara