Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/11-136 Esas 2006/3 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2005/11-136
Karar No: 2006/3

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/11-136 Esas 2006/3 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2005/11-136 E., 2006/3 K.

Ceza Genel Kurulu 2005/11-136 E., 2006/3 K.

  • CEZA KANUNUNUN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI KURALININ ŞARTLARI
  • LEHE OLAN KANUNLARIN UYGULANMASI ZORUNLULUĞU
  • RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK VE NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇLARINDAN YARGILANAN SANIĞIN HUKUKİ DURUMU
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 51 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
  • 5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 339 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 504 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 59 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 71 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 80 ]
  • "İçtihat Metni"

    Hükümlü E…

    … Ö…

    …."in resmi evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından 765 sayılı TCY"nın 339/1, 80, 59, 504/7, 80, 59, 71. maddeleri uyarınca 3 yıl 22 ay 10 gün ağır hapis ve 528.690.260 lira ağır para cezasıyla; aynı suçlardan hükümlülerden H…

    …. Ç…

    …."un TCY"nın 339/1, 80, 59, 504/7, 80, 522, 59, 71. maddeleri uyarınca 4 yıl 12 ay 8 gün ağır hapis ve 3.054.293.341 lira ağır para cezasıyla; hükümlü O…

    ….. D…

    …."ın ise, TCY"nın 339/1, 80, 59, 504/7, 80, 522, 59, 71. maddeleri uyarınca 4 yıl 12 ay 8 gün ağır hapis ve 2.481.545.560 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince 21.03.2002 gün ve 20-99 sayı ile verilen kararın temyiz incelemesi sonunda, Yargıtay 6.Ceza Dairesince 25.02.2004 gün ve 8937-1802 sayı ile hükümden sonra yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile değişik TCY.nın 30. maddesi gereğince, sanık E…

    …. Ö…

    …."in para cezası 528.690.000 liraya, sanık H…

    …. Ç…

    …."un para cezası 3.054.293.000 liraya ve sanık Ozan Dağabak"ın para cezası 2.481.545.000 liraya indirilmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

    Hükümlü E…

    … Ö…

    … vasisinin ve Aksaray C.Başsavcılığının, hükümlülerin durumunun 5237 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerine göre yeniden değerlendirilip bir karar verilmesi isteminde bulunması üzerine Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi dosya üzerinde inceleme yaparak verdiği 29.06.2005 gün ve 20-99 sayılı ek karar ile;

    "5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 98/1 ve 101/1. maddeleri ile 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9/1. maddesi göz önünde bulundurularak talep konusunda duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar verilmiştir.

    5252 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ağır hapis cezasının hapis cezasına; aynı Yasanın 5. maddesi uyarınca ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.

    Hükümlülerin mahkûmiyetine konu suçlar 5237 sayılı TCY"da da benzer suç tipi olarak yer almıştır.

    765 sayılı TCY.nın 2/2. maddesi ile 5237 sayılı TCY.nın 7/2. maddesi hükümlerine göre bir suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri farklı ise failin lehine olan yasa tatbik ve infaz olunacaktır.

    Hükümlülerin mahkûm olduğu resmi belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCY.nın 204/2. maddesinde düzenlenmiştir.

    Hükümlülerin mahkûm olduğu kamu kurumunu dolandırmak suçu 5237 sayılı TCY.nın 158/1-e maddesinde düzenlenmiştir.

    Mahkûmiyete konu suçların temel ceza yaptırım maddeleri ile ceza artırımı ve ceza indirimi öngören hükümlerinin 5237 sayılı TCY. düzenlemesi ile karşılaştırıldığında 765 sayılı Yasanın sonuç ceza itibariyle hükümlülerin lehine olduğu anlaşıldığından" gerekçesiyle hükümlüler E…

    … Ö…

    …., H…

    …. Ç…

    …. ve O…

    …. D…

    ….. hakkındaki 21.03.2002 tarih ve 2001/20-2002/99 esas karar sayılı kararın, 5252 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ağır hapis cezasının hapis cezasına, aynı Yasanın 5. maddesi uyarınca ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürülmüş olması nedeni ile bu hususlar göz önünde bulundurulmak suretiyle aynen infazına, itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.

    Hükümlü E…

    …. Ö…

    …."in süresi içinde itiraz yasayoluna başvurması üzerine Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi 11.07.2005 gün ve 427 Müt. sayı ile söz konusu ek kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazın reddine karar vermiştir.

    Adalet Bakanının bu hükmün kanun yararına bozulması yolundaki istemini 24.08.2005 gün ve 35385 sayılı yazı ile bildirmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığı bu istem ve nedenlerini içeren 01.09.2005 gün ve 151950 sayılı yazısını Yargıtay 11.Ceza Dairesine tevdi etmiş, dosyayı inceleyen Yargıtay 11.Ceza Dairesi 19.09.2005 gün ve 7601-6668 sayı ile;

    " .... sanığın kamu kurumunu dolandırmak suçundan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 504/7, 80, 59/son maddeleri uyarınca 1 yıl 11 ay 10 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmış olduğu, mülga 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 6. maddesi uyarınca evvelce para cezasından başka bir ceza ile mahkûm olmayan kimse hakkında 1 yıla kadar verilen ağır hapis cezalarının ertelenmesine hükmolunabileceğinin belirtilmiş olması nedeniyle bu cezasının ertelenmediği, ancak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 5349 sayılı Kanunla değişik 6. maddesi uyarınca ağır hapis cezalarının hapis cezasına dönüştürülmüş olması ve yine 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51/1. maddesinde işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezasının ertelenebileceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında, anılan maddenin (a) ve (b) bentleri de göz önünde tutulmak suretiyle hükümlü lehine bir karar verilebileceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 24.08.2005 gün ve 35385 sayılı yazılı emirlerine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 01.09.2005 gün ve YE.2005151950 sayılı ihbarnamesiyle daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü:

    Kanun yararına bozma, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan hükümlerde hukuka aykırılık bulunması halinde başvurulması olanaklı olağanüstü bir yasayoludur. Kabul edip etmemek mahkemenin takdirine bağlı bulunan istekler hakkında verilen kararlar, kanun yararına bozmaya konu olamayacağı gibi hükümlü hakkında dolandırıcılık suçundan tayin edilen ve kesinleşen, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 5349 sayılı Kanunla değişik 6. maddesi uyarınca da hapis cezasına dönüştürülen 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezasının, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin isteğin reddine dair kararın yasal olanaksızlık nedenine dayalı olarak verilmediğinin de anlaşılması karşısında kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki isteğin CMK.nun 309. maddesi uyarınca reddine" karar vermiştir.

    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 24.10.2005 gün ve 151950 sayı ile;

    "Hükümlü hakkında kamu kurumunu dolandırmak suçundan verilen 1 yıl 11 ay 10 gün ağır hapis cezası, hüküm anında yürürlükte bulunan 647 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca erteleme kapsamı dışında bulunmaktadır.

    1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, cezalar; hapis ve adli para cezaları olarak öngörülmüştür.Kanunda, hapis cezaları; ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezaları olarak üçe ayrılmış, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan hafif hapis, hapis ve ağır hapis cezası ayrımı ortadan kaldırılmıştır.

    4.11.2004 tarihli 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 11.5.2005 tarihli 5349 sayılı Kanun ile değişik 6. maddesi uyarınca, kanunlarda öngörülen "ağır hapis" cezaları, "hapis" cezasına dönüştürülmüş bulunmaktadır.

    Yine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51. maddesinde, işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezasının ertelenebileceği hükme bağlanmıştır.

    Yapılan değişikliklerle, daha önce erteleme kapsamı dışında kalan 1 yıldan fazla, iki yıla kadar (iki yıl dahil) ağır hapis cezalarının ertelenmesine olanak sağlanmıştır.

    5237 sayılı Kanunun 51. maddesiyle, hapis cezasının ertelenmesi koşulları da değiştirilmiştir. Mahkemenin sanığın suç işlemeyeceği hususundaki kanaatinin, 647 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimine, 5237 sayılı Kanunun 51. maddesi uyarınca ise, sanığın suç işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlığa dayanması gerekmektedir. Erteleme için, 647 sayılı Kanunun 6. maddesinde adliye mahkemelerince para cezası dışında bir cezaya mahkûm edilmemiş şartı bulunurken, 5237 sayılı Kanunun 51. maddesinde, kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olma koşulu aranmıştır.

    Ertelemenin süresi, kapsamı ve sonuçları açısından iki madde arasında farklılıklar bulunmaktadır.

    Hapis cezasının ertelenmesi, cezanın kişiselleştirilmesini sağlayan bir kurumdur. Yapılan değişiklikler ile, hükümlü hakkında kamu kurumunu dolandırmak suçundan verilen erteleme kapsamı dışındaki ağır hapis cezası, ertelenmesi mümkün olan bir ceza haline gelmiştir. Bu durumda hükümlü hakkında hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceği yönünden bir karar verilmesi gerekmektedir.

    Bu nedenle, 5252 sayılı Kanunun 9. maddesi uyarınca önceki ve sonraki kanunların ceza içeren hükümlerinin olaya uygulanması yapılarak, sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlerine göre verilebilecek cezanın 2 yıldan fazla hapis cezasını gerektirdiği ve bu cezanın ertelenmesinin mümkün olmadığı düşüncesiyle talebin reddine karar verilmesi isabetli bulunmamaktadır.

    Ayrıca, bu kararın verilmesi için hakimin takdir yetkisini kullanması, hükümlünün suç işledikten sonra yargılama aşamasındaki pişmanlığını göz önünde bulundurması, değerlendirmesi icap etmektedir. Hakimin takdir yetkisini kullanarak karar vermesi gereken durumlarda ise duruşma açılıp yargılama yapılması zorunludur.

    Olayımızda, duruşma açılıp, yargılama yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, evrak üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verilmesi de yasaya aykırıdır.

    Kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı bulunan istekler hakkında verilen kararlar kanun yararına bozmaya konu olamazlar. Ancak, olayımızda, erteleme istemi hususunda duruşma açılıp, yargılama yapılarak takdir yetkisi kullanılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir iken, mahkemece evrak üzerinde yapılan inceleme neticesinde sonraki kanun uyarınca verilecek cezanın aleyhe olacağı düşüncesinden hareketle önceki hükmün aynen infazına karar verilmiştir. Bu karar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmesi mümkün bulunmaktadır.

    Kanun yararına bozma isteğine konu karar, davanın esasını çözümleyen kararlardandır. Bu tür kararlara yönelik kanun yararına bozma isteminin kabul edilmesi halinde 5271 sayılı CMK"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca, kararı veren mahkeme tarafından gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

    Belirtilen nedenlerle, kanun yararına bozma istemi üzerine Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 21.7.2005 tarih ve 2005/427 sayılı kararının bozulmasına ve müteakip işlemlerinin mahkemesince yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmesi yerine, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır." görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına, Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 11.7.2005 gün ve 2005/427 sayılı kararının bozulmasına ve müteakip işlemlerin yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Resmi evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından hükümlü E…

    … Ö…

    …. hakkındaki hükümlerin infazı sırasında, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle uygulanacak lehe yasanın belirlenmesinin istenmesi üzerine, Yerel Mahkemece hükümlerin aynen infazına ilişkin verilen ek karara karşı itiraz yasayoluna başvurulmuş ve itirazı inceleyen merci Nevşehir Ağır Ceza mahkemesince itirazın reddine dair verilen kararın, erteleme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinin gerektiğinden bahisle kanun yararına bozulması talep edilmiştir. Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki hukuki uyuşmazlık, söz konusu merci kararının kanun yararına bozma yoluyla incelenip incelenemeyeceğine, esasen özde ise önceki ve sonraki yasal düzenlemelerden hangisinin lehe olduğunun saptanması bakımından kesinleşen hükümler üzerinde yapılacak yargılamanın duruşmalı mı duruşmasız mı gerçekleştirileceği, sonucunda verilecek kararın niteliği ve bu karara karşı hangi yasa yoluna başvurulabileceğinin belirlenmesine ilişkindir.

    Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için, öncelikle kesinleşen hükümlerde değişiklik yargılamasının hangi yasaya göre yapılacağı hususunun incelenip, belirlenmesinde yarar vardır.

    Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, halen yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 2. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre: ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. "Geçmişe etkili uygulama" veya "geçmişe yürürlük" ilkesi denilen ikinci prensibe göre, failin lehine olan yasa geçmişe etkilidir. Dolayısıyla, suçtan sonra yürürlüğe giren fail lehine yasa, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bazen, sonradan yürürlüğe giren yasanın kendisi sonucu belirler ki, bu durumda yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç bulunmaz. Kimi zaman da, sonradan yürürlüğe giren yasanın suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili halleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle, önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda "mahkumiyet hükmünde değişiklik yargılaması" veya kısaca "uyarlama yargılaması" denilebilecek bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir. Geçmişte, bu tür bir yargılamayı münhasıran düzenleyen yasa normu mevcut değildi; bu itibarla, yerleşmiş yargısal uygulama doğrultusunda bu yargılama, 1412 sayılı CMUK"nun mahkumiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hakimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesine göre gerçekleştirilmekteydi.

    Ancak, her ikisi de 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yasalardan, 04.11.2004 Tarih ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa"nın 9.maddesinde ve 13.12.2004 Tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa"nın 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.

    Bunlardan 5275 sayılı Yasanın 98. maddesinde; "Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir" denilmiş, birden fazla hükümdeki cezaların toplanması için mahkemeden karar istenmesi 99. maddede düzenlenmiş, 101. maddesinde de bu kararların duruşma yapılmaksızın verileceği belirtilerek yetkili mahkemeler gösterilmiştir. Görüldüğü gibi, 5275 sayılı Kanunun 98. maddesi, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.

    5252 sayılı Kanun"un 9. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise; "(1) 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.

    (2) Birinci fıkra hükmü, 1 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır." denilmektedir.

    5252 sayılı Yasanın amacı 1.maddesinde, kapsamı ise 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Yasanın amacı: 5237 sayılı Türk Ceza Yasanının yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir; kapsamı ise, diğer kanunlarda 765 sayılı Türk Ceza Yasasına yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının uygulanması için diğer Yasalarda yapılan değişiklikler, bu yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümlerdir. Bu üç hüküm birlikte değerlendirildiğinde, 5252 sayılı Yasanın "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;

    a) Sadece 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinde ve

    b) Münhasıran, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir. Görüldüğü gibi bu düzenleme, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası dışında başka herhangi bir yasanın yürürlüğe girmesi ve lehe hüküm içermesi halinde yapılacak incelemeyi kapsamamaktadır.

    Sonraki lehe yasa nedeniyle mahkumiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı yasadan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içermektedir. Her iki yasanın kabulünden sonra, 5252 sayılı Kanununun 9. maddesinde 11.05.2005 Tarih ve 5349 sayılı yasayla ufak çaplı bir değişiklik yapılmakla birlikte, maddedeki hüküm muhafaza edilmiştir. Bu durum, yasa uyarlama yargılaması konusunda iki farklı yasada iki ayrı düzenleme öngörmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası olması ve mahkumiyet hükmünün de 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması halinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirilmeli, bu iki koşulun birden oluşmadığı hallerde ise, genel düzenleme getiren 5275 sayılı Yasanın 98 vd. maddelerindeki yöntem uygulanmalıdır.

    Somut olaydaki uyarlama yargılamasının 5252 sayılı Yasanın 9. maddesi hükümlerine göre yapılması gerektiğini böylece ortaya koyduktan sonra, bu yargılamanın duruşmalı mı, evrak üzerinden mi yapılacağını inceleyecek olursak;

    Anılan maddenin birinci fıkrasında: ".......Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceği" belirtilmek suretiyle uyarlama yargılamasının yöntemi, üçüncü fıkrasında ise: "Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir." denilerek lehe yasanın saptanması yöntemi düzenlenmiştir.

    Maddedeki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, kesin yargı haline gelmiş bir hükümde değişiklik yargılaması yapılması, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümleri birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaştırılmasını gerektirir. Bu yargılama faaliyetinde genel prensip incelemenin duruşmalı yapılmasıdır.

    Sonraki yasanın uygulamada lehe sonuç doğurması bir çok farklı nedene dayanabilir. Örneğin, suçun unsurları sonraki yasada değiştirilmiş, ilave unsurlar getirilmiş, fakat önceki yargılamada bu hususlar saptanmamış olabilir. Bu durumda, araştırma yapılması ve gerektiğinde kanıt toplanması, başka bir deyişle olay yargılaması yapılması gerekir.

    Kimi zaman da, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa nedeniyle ortaya çıkabilir. Nitekim, 1 Haziran 2005 tarihinden önceki yasal düzenlemeye göre ağır hapis cezalarının para cezasına veya tedbire çevrilmesi olanağı bulunmadığı halde, 5252 sayılı Yasanın 6. maddesi ile ağır hapsin hapse dönüştürülmesi nedeniyle, önceki bir kısım hürriyeti bağlayıcı cezaların bundan böyle para cezasına veya seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi olanağı doğmuştur. Bu konuda karar verebilmek için de, suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özelliklerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

    Yine, cezanın yasada öngörülen sınırın üzerinde belirlenmesi halinde takdir hakkının kullanılması söz konusu olacaktır ki, bu durumda, yargılamanın diğer süjelerinin de yargıcın takdir hakkını kullanması sürecine görüşleriyle ve gerektiğinde kanıt sunarak katkıda bulunmaları sağlanmalıdır.

    Açıklamaları özetleyecek olursak; lehe yasanın saptanıp uygulanması, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasını, kanıt toplanmasını, takdir hakkının kullanılmasını gerektiriyorsa ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa ile doğmuşsa, hükümde değişiklik yargılamasının duruşmalı yapılması zorunludur. Evrak üzerinde inceleme yapılabilmesi ise ancak belirtilen haller dışında söz konusu olabilecektir.

    Uyarlama yargılamasının 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre yapılması halinde incelemenin duruşmalı mı yoksa evrak üzerinde mi yapılacağını belirlemeye yarayan ilkeleri bu şekilde ortaya koyduktan sonra, bu yolla verilen hükümlere karşı başvurulacak yasa yolunun hangisi olduğunu inceleyecek olursak;

    5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde, uyarlama yapılması suretiyle verilen hükümlere karşı başvurulabilecek yasa yolu belirtilmemiştir. O halde, yasa yollarına ilişkin olarak Usul Yasamızda mevcut hükümlerin değerlendirilmesiyle bir sonuca ulaşılmalıdır.

    1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası"nda olağan yasa yolları olarak itiraz, istinaf ve temyiz öngörülmüştür. Ancak bölge adliye mahkemelerinin henüz göreve başlamaması nedeniyle istinaf yasa yoluna ilişkin hükümlerin bu devrede uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır.

    Ceza Muhakemesi Yasası"nın itiraz olunabilecek kararlara ilişkin 267. maddesinde, "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir." denilmektedir. Buna göre, kural olarak bütün hakimlik kararlarına karşı itiraz yasa yolu açıktır. Mahkeme kararlarına karşı itiraz ise, sadece yasanın açıkça gösterdiği hallerde mümkündür. Örneğin; Ceza Muhakemesi Yasasının 5/2. maddesinde mahkemenin görevsizlik kararına, 101/5. maddede ise mahkemenin tutuklama kararına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça belirtildiğinden, bu kararlara karşı itiraz yasa yoluna başvurulabilir. Oysa 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde itiraz yasayoluna başvurmayı mümkün kılan bir düzenleme bulunmadığından, bu maddeye göre gerçekleştirilen yargılama sonunda verilen uyarlama kararlarına karşı itiraz yasayoluna başvurulamaz.

    Temyiz yasayolu bakımından ise; 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8.maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası"nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ilâ 326. maddeleri uygulanacağı için, konunun, temyize ilişkin bulunan ve halen yürürlükte bulunan bu hükümler yönünden de incelenmesi gerekir.

    Anılan Yasanın 305. maddesinde ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra, temyiz edilemeyecek nitelikteki hükümler sayılmıştır. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası"nın hükümleri gösteren 253. maddesi yürürlükten kalktığı için, hangi kararların hüküm niteliğinde olduğu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasına göre saptanmalıdır. Bu Yasanın 223. maddesinde, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarının hüküm olduğu belirtilmektedir. O halde, 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre, ister genel prensip uyarınca duruşmalı yargılamada, isterse ayrıksı yöntem olarak evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda verilmiş bulunsun, sonraki lehe yasa nedeniyle yapılan uyarlama yargılamasında verilen bu tür kararlar hüküm niteliğinde olduklarından, 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesinde belirtilen istisnalar dışında bu hükümlere karşı temyiz yasayoluna başvurulabilecektir.

    Öte yandan, yasayollarına başvuru hakkına sahip olanların bu haklarını kullanırken yanlışlık yapabilecekleri yasakoyucu tarafından da öngörülmüş, Ceza Muhakemesi Yasası"nın 264. maddesinde, kabul edilebilir bir başvuru olması koşuluyla, kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeki yanılmanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı kuralı getirilmiştir. Örneğin; temyiz yasayoluna başvurulurken verilen dilekçede yasayolunun adı itiraz olarak belirtilmiş veya başvurulan merci yanlış belirlenmişse, bu başvurular geçersiz sayılmayacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki, böyle bir başvurunun kabul edilebilir, başka deyişle gerek başvuru sahibine gerekse başvuruya ilişkin yöntem ve süre gibi koşullara uygun bulunması lazımdır. Şayet kabul edilebilir bir başvuruda açıklanan yanılgılar söz konusu ise, başvurunun yapıldığı merciin 264. maddenin 2. fıkrası uyarınca başvuruyu derhal görevli ve yetkili olan mercie göndermesi gerekir. Ancak başvuru yapılan merci de yanılarak kendisini yetkili ve görevli sayıp karar vermişse, bu karar hukuken geçersizdir. Bu durumda, yasayolu denetiminde asıl görevli ve yetkili bulunan merciin başvuruyu yeniden değerlendirmesi gerekir.

    Bu açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde;

    Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin, 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş bulunan mahkûmiyet hükmünde, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası"nın yürürlüğe girmesi nedeniyle 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre gerçekleştirdiği değişiklik yargılaması sonucunda, önceki hükmün daha lehe olduğundan bahisle aynen infazına ilişkin verdiği ek karar temyiz yasayoluna tabi olacaktır. Zira, hükümlü hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilmiş olan cezanın ertelenmesinin gerekip gerekmediği, bu hususta talep de olmasına rağmen irdelenmemiş ve takdire ilişen bu konuda herhangi bir gerekçe de gösterilmemiştir. Kaldı ki, hükümlü bu karara karşı yasayoluna başvururken, hakkında dolandırıcılık suçundan verilen hükmün yeni yasal düzenlemede erteleme kapsamına girmesi ve etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağı doğduğunun gözetilmemesinin yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüş, hükümlünün vasisi de Yargıtay 11. Ceza Dairesine sunduğu 22.09.2005 tarihli dilekçede bu hususları tekrar ettiği gibi, dolandırıcılık suçuyla ilgili paranın katılan Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne 30.12.2000 tarihinde faiziyle birlikte ödenmiş olduğuna dair belge de sunmuştur. Hükümlü hakkındaki cezanın ertelenmesi ve etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması talepleri, mahkemenin takdir yetkisini kullanmasını gerektiren hususlar olup, duruşma açılarak yapılacak yargılama sonucunda bir karar verilmesini gerektirdiği gibi, verilen karar da temyiz yasayoluna tabidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 31/son maddesi uyarınca hazır bulunan sanığa bildirilmesi zorunlu bulunan, başvurulacak yasa yolu, mercii ve süresi Yerel Mahkeme kararında temyiz yerine yanlışlıkla itiraz olarak saptanıp gösterilmiş, hükümlü de bu bilgilere dayanarak temyiz süresi içinde itiraz yasayoluna başvurmuştur. Bu durumda itiraz merciinin, yasayoluna başvuruda hataya düşüldüğünü saptayarak, kararın tabi bulunduğu doğru yasayolunun temyiz olduğuna işaretle inceleme yapılabilmesi için dosyayı Yargıtay"a göndermesi gerekirken, kendisini yetkili ve görevli sayarak başvuruyu sonuçlandırmak suretiyle verdiği karar hukuken hükümsüzdür. Yerel Mahkemenin değişiklik yargılaması sonucunda verdiği karar, bu nedenle henüz kesinleşmemiştir. Dolayısıyla bu durumda, kanun yararına bozma isteminde bulunulamaz; temyiz başvurusunu incelemekle yetkili ve görevli denetim mercii olan Yargıtay"ın, süresi içinde yapılmış başvuru nedeniyle henüz kesinleşmemiş bulunan uyarlama kararını temyizen inceleyip başvuruyu sonuçlandırması gerekir.

    Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçeyle kabulü ile, Özel Daire kararının kaldırılmasına, kanun yararına bozma isteminin reddine, sanığın süresi içindeki istemi nedeniyle temyiz incelemesi yapılması bakımından dosyanın tebliğname düzenlendikten sonra Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,

    2- Yargıtay 11.Ceza Dairesinin 19.09.2005 gün ve 7601-6668 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

    3- Adalet Bakanının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,

    4- Sanığın süresi içindeki istemi nedeniyle Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2005 gün ve 20-99 sayılı kararının temyizen incelenmesi için dosyanın tebliğname düzenlendikten sonra Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.01.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara