Esas No: 2008/8-49
Karar No: 2008/219
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/8-49 Esas 2008/219 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/8-49 E., 2008/219 K.
"İçtihat Metni"
4422 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanıklar H..... E......., C... G....., G.... A......, Ö.... Ö....ve İ... G....... ile suç örgütüne yardım etme suçundan sanıklar E.... R... P........, O... G........., S.... A..., İ.... C....., A.. C.. V...., B.... E... E..., H.... S... E..., R.... E... E..., G..... Y.... M....., H.... U..., C.... K....., R.... R...., B..... Ö..... ve A... E....’in beraatına ilişkin Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2005 gün ve 178-76 sayılı hükmün Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 27.12.2006 gün ve 2843-9610 sayı ile;
“Sanıklar H..... E......., C... G....., G.... A......, Ö.... Ö....ve İ... G......."ın sanık H..... E....... liderliğinde, süreklilik gösterecek şekilde, planlı bir ortaklık, işbölümü ve paylaşım anlayışıyla bir araya gelerek, İstanbul ve Ankara"daki çeşitli mahkemeler ile Danıştay ve Yargıtay"daki bir kısım davaları takip edip, buralarda görev yapan hakimleri etkilemek suretiyle kendilerine başvuran şahıslar lehine kararlar çıkartma vaadiyle haksız çıkar sağlamaktan ibaret eylemlerinin 765 sayılı TCK.nun 313. maddesinde (5237 sayılı TCK.nun 220 md.) yazılı suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu oluşturduğu ve haklarında 765 sayılı TCK.nun 314. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle dava açılan diğer sanıkların hukuki durumlarının da buna göre tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçeyle beraat kararı verilmesi,
Buna göre de;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesinde “
“zaman bakımından uygulama”
”, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesinde “
“lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul”
” kurallarının düzenlenmesi, aynı Kanunun 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükten kaldırılması, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve bu Kanunların hükümden sonra 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunması karşısında;
5237 sayılı Kanunun 7. ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca sanıkların hukuki durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması...”
” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 25.10.2007 gün ve 68-255 sayı ile;
“...Cürüm işlemek amacı ile bir araya geldiği belirtilen sanıklarından bir kısmının aralarında iş ve avukatlık ilişkisine bağlı olarak tanıştıkları, farklı davalar nedeniyle görüşmelerde bulundukları, bunun dışında, 765 sayılı TCK nun 313.madde 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde belirtildiği şekilde haksız çıkar sağlamak amacı ile teşekkül oluşturdukları dosyada mevcut delillerle sübut bulmamıştır.
Zira 765 sayılı TCK.nun 313.maddesinde veya 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde belirtilen suçun oluşabilmesi için; öncelikle eylem meydana getirmek ve yönetmek için bir teşekkülün varlığı şarttır, ayrıca teşekkülün cürüm işlemek için kurulması gerekmektedir. Bir teşekkülün cürüm işlemek amacıyla kurulmuş kabul edilebilmesi için ayrıca kuruluş sebebinin belirtilerinin varlığı aranmalıdır. Aksi halde iki veya daha fazla kişinin birleşme ya da görüşmelerini 765 sayılı TCK.nun 313.maddesi 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesi kapsamına sokmak gerekecektir.
Ayrıca uygulamada bu suçun sübutu için hem cürüm kastı hem de özel kast aranmaktadır. Yargıtay uygulamalarına göre de cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, niteliği itibariyle mütemadi suçlar kapsamında yer almaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için örgüt üyeleri arasında düzenli ve planlı bir ortaklık, eylem paylaşması ve teşekkülün yönetim ve yönetici, dayanışma ve disiplin bulunması gerekmektedir.
Tüm dosya içeriği incelendiğinde oluşturulduğu iddia edilen teşekkülün varlığı sübut bulmamıştır. Sanıklar arasındaki birleşmenin 765 sayılı TCK.nun 64 ve 65.maddelerinde yazılı ‘
‘iştirak, azmettirme, müzaheret ve muavenet’ içerisinde kaldığının kabulü gerektiği yolunda mahkememiz hakimler heyetinde daha öncede aynı yönde vicdani kanaat oluştuğundan...”
” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de yerel Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “
“bozma”
” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Görüldüğü gibi Yargıtay 8. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıklara atılı eylemlerin suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte yardım etme suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
Ancak, Ceza Genel Kurulundaki inceleme sırasında, işin esasına girilmeden önce dosya içerisinde bulunan bir kısım belgelerin onaysız fotokopi olduğunun saptanması üzerine bu konu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle ele alınıp “
“ön sorun”
” olarak değerlendirilmiştir.
Ceza Yargılamasının amacı, somut gerçeğin ortaya çıkarılması olup bunun için başvurulan kanıtlama araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları suç isnadı nedeniyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken ele geçirilen ve kendiliklerinden getirtilen ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini de denetlemek durumundadırlar. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının veya bunun olanaklı olmaması halinde de aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gerekir. Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adlî Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 26. maddesinde soruşturmanın, 63. maddesinde ise davaların ayrılması halinde dosyadaki belgelerin onaylı birer örneğinin ayrılan soruşturma evrakına veya dava dosyasına konulacağı belirtilmektedir.
Öte yandan, iletişimin tespiti kararının verildiği ve işlemin gerçekleştirildiği tarihte yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının 1. maddesinde çıkar amaçlı suç örgütü, maddede sayılan katalog suçları tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak suretiyle, yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak işlemek için kurulan örgüt olarak tanımlanmıştır.
2. maddesinde, bu Yasada öngörülen suçları (Yasanın 16. maddesinde sayılanlar dahil) işleme veya bunlara iştirak yahut işlendikten sonra faillere yardım veya aracılık veya yataklık kuşkusu altında bulunan kimselerin kullandıkları telefon dahil iletişim sistemlerinin dinlenebile¬
¬ceği veya tespit edilebileceği belirtilmiş ayrıca süre, istek ve iletişimin tespiti bakımından aranacak diğer koşullar da saptanmıştır.
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 8 vd. maddelerinde ise, iletişimin dinlenmesi veya tespitini isteme ve karar verme yöntemi, karar için aranan koşullar ile istem ve kararlarda bulunması gereken unsurlar ayrıntılı biçimde hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemelere göre, iletişimin tespiti ancak 4422 sayılı Yasada öngörülen katalog suçlarla ilgili olarak, bu suçu işlediği, iştirak ettiği, işlendikten sonra yardım, aracılık veya yataklık ettiği hususunda kuvvetli belirti bulunan belirli kişi bakımından, belirli süre için ve Yasada aranan diğer koşulların da bulunması halinde mümkün olabilecek ve sadece anılan Yasa ve Yönetmelik normlarına uygun olarak gerçekleştirilen tespit ve dinleme hukuka uygun sayılabilecek ve yargılamada kanıt olarak kullanılabilecektir.
Bu husus Ceza Genel Kurulunun 04.07.2006 gün ve 127-180 sayılı kararında da açıkça vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında dosya içeriğinde bulunan belgeler değerlendirildiğinde;
Dosyada altı klasör halinde bulunan iletişimin tespitine dair tutanakların dayanağını oluşturan, iletişimin tespitinin kim hakkında, hangi iletişim araçları bakımından ve ne süreyle gerçekleştirildiğini gösteren, dolayısıyla telefon görüşmelerine ilişkin kanıtın hukuka uygun biçimde elde edilip edilmediğinin ve kimler hakkında hangi suçla sınırlı olarak kanıt sayılacağının denetlenmesini sağlayacak olan Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi C.Başsavcılığının istem yazıları dosyada bulunmadığı gibi Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Hakimliğinin 02.07.2003 gün ve 791, 23.07.2003 gün ve 864, 03.10.2003 gün ve 1271, 17.10.2003 gün ve 1355, 17.11.2003 gün ve 1516, 21.11.2003 gün ve 1575, 04.12.2003 gün ve 1656 sayılı kararı ile Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Hakimliğinin 26.07.2002 gün ve 505, 25.10.2002 ve 753, 27.01.2003 ve 64-71, 24.04.2003 ve 408, 16.07.2003 ve 751-752, 15.10.2003 gün ve 1168, 16.10.2003 gün ve 1182, 25.12.2003 gün ve 1508, 31.12.2003 gün ve 1593, 15.01.2004 gün ve 105 sayılı kararları olmak üzere toplam 19 adet iletişimin tespitine dair kararın asılları dosyada bulunmamakta, buna karşılık dosyaya konulan fotokopilerinin de onaysız olduğu görülmektedir.
Bunun dışında sanıkların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda elde edilen ve asıllarının emanette bulunduğu anlaşılan Hukuk Genel Kurulu ve Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu listeleri, çeşitli ödemeleri gösteren elyazısı notlar, çeşitli notların yazıldığı ajanda sayfaları gibi belgelerin tamamının dosyada bulunan suretleri onaysız fotokopidir.
.
Fotokopi belgeler açıklanan kurallar çerçevesinde usulünce onaylattırılarak güvenilirliği sağlanmadan ve iletişimin tespitine ilişkin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi C.Başsavcılığının istem yazıları ile bu yazılara dayanılarak verilen iletişimin dinlenmesi kararlarının asılları ya da yöntemince onaylanmış fotokopi yada suretleri getirtilmeden bunlara dayanılarak derlenen dinleme kayıtlarının değerlendirilmesi bu kayıtlara kanıt değeri yüklenerek sübuta yada ademi sübuta dayanak tutulması aynı şekilde sair onaysız fotokopi belgelerin kanıt sayılıp sayılmayacağının değerlendirme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir. Benzer nitelikte değerlendirme Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.10.2007 gün ve 217-210 ile 191-209, 06.02.2007 gün ve 250-25, 04.07.2006 gün ve 127-180 sayılı kararlarında da yapılmış uygulama süreklilik kazınmıştır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararının esasa girilmeden ve diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kurul üyesi, “
“dosyada asılları bulunan iletişimin tespitine dair görüşme tutanaklarının tamamının başlığında dayanak alınan mahkeme kararlarının açıkça yazıldığı, dosyada bulunan mevcut delillerin mahkumiyete yeterli olduğu, dosyadaki tanık beyanları ile aslı bulunan bütün belge ve deliller değerlendirildikten sonra mahkumiyete yeterli olmadıklarının anlaşılması halinde onaysız belgelere ilişkin değerlendirmenin yapılması gerektiği”
” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kurul üyesi de, “
“öncelikle dosyada bulunan iletişimin tespitine dair görüşme tutanaklarının hukuka uygun olarak elde edilen yasal delil niteliğinde olup olmadığının tespitinden sonra bunların dayanağı durumundaki mahkeme kararlarının suretlerinin onaysız olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiği”
” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.2007 gün ve 68-255 sayılı direnme kararının BOZULMASINA,
2-Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2008 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.