Esas No: 2022/6300
Karar No: 2022/8788
Karar Tarihi: 08.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/6300 Esas 2022/8788 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/6300 E. , 2022/8788 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İlk DereceMahkemesi :... 4. İş Mahkemesi
Dava, rucüan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın davalı ... yönünden kabulüne, müteveffa ... mirasçıları olan davalılar ..., ...,... yönünden reddine dair verilen karara karşı davacı Kurum ve davalı ... vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; kurum sigortalısı ...'ın, ... ve ...'a ait villa inşaatında 03/10/2009 tarihinde sıva ustası olarak çalışmaya başladığını, 13/10/2009 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle yaralandığını, kaza sonrası kurumca sigortalının meslekte kazanma gücünün %100 olarak tespit edildiğini, denetmen raporuna göre olayın iş kazası olarak tespit edildiğini, kurumca sigortalıya 139.978,68 TL PSD geliri bağlandığını belirterek, şimdilik 34.994,67 TL'sinin tahsis onay tarihi olan 15/01/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı sigortalı ...'ın, müvekkili ...'a ait herhangi bir villa inşaatında çalışmadığını, çalıştığı iddia edilen villanın vefat eden babası ...'a ait olduğunu, meydana gelen kazanın da iş kazası olmadığını, olayla ilgili olarak müvekkilinin işveren sıfatının olmadığını ve herhangi bir kusurunun da olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... mirasçıları dahili davalılar ..., ... ve ...; davayı kabul etmediklerini, muris ...'ın mirasını reddettiklerini belirterek davanın reddini istemişlerdir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesince "Davalı ... mirasçıları dahili davalılar ..., ... ve ... yönünden pasif husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine, ... yönünden davanın kabulü ile; 13/10/2009 tarihinde meydana gelen ve sigortalı ...'ın % 100 oranında maluliyeti ile sonuçlanan iş kazasında davalı işveren ...'ın % 75 oranında, dava dışı 3. kişi ... ...'in %5 oranında, sigortalı kazazede ...'ın %20 oranında kusurlu olduğu ve 125.980,81 TL PSD gelirinin davacı kurumca davalı taraftan rücuen talep edilebilirliğinin tespiti ile, ..., ... ve ... yönünden pasif husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine, ... yönünden davanın kabulü ile; 13/10/2009 tarihinde meydana gelen ve sigortalı ...'ın % 100 oranında maluliyeti ile sonuçlanan iş kazasında davalı işveren ...'ın % 75 oranında, dava dışı 3. kişi ... ...'in %5 oranında, sigortalı kazazede ...'ın %20 oranında kusurlu olduğu ve 125.980,81 TL PSD gelirinin davacı kurumca davalı taraftan rücuen talep edilebilirliğinin tespiti ile, 34.994,67TL PSD geliri alacağının tahsis ve onay tarihi olan 15/01/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına," karar verilmiştir.
Davacı Kurum vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bilirkişi raporunun hatalı ve eksik olduğunu, davalıların kendilerine yüklenen yükümlülüklerin yerine getirmediğini ve tam kusurlu olduğunu, mevzuata göre Kurum’a kurum zararını işverene ve diğer tazmin sorumlularına rücu etme hakkı tanındığını, mirasın reddi kurum alacağının reddini gerektirmediğini, teşkil edemeyeceğini belirterek yerel mahkeme kararın kaldırılmasını talep etmiş, ek dilekçe ile dava dışı şahsın davaya dahil edilmesine yönelik talep hakkında mahkemece karar verilmemesinin de hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin kazanın meydana geldiği bina maliki olmadığını, kazazede ile müvekkili arasında işçi işveren ilişkisi olmadığını, kazazedenin ... ... işçisi olduğunu,bu nedenle müvekkiline kusur izafe edilmeyeceğini, ...’ın en yakınları tarafından miras reddedildiğinden davalı ... terekesine müracaat edilmesi gerektiğini, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi olmadığından iş bu davanın iş mahkemeleri değil genel mahkemelerde görülmesi gerektiğini, iş sahibi ... hakkında verilen beraat hükmünün mahkemece nazara alınmamış olmasının hatalı olduğunu, davacı sadece eda davası açtığı halde mahkemece tespit hükmü kurulmuş olmasının da hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde bulunarak davacı kurum vekili ile davalı ... vekilinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Kurum vekili ile davalı ... vekili istinaf gerekçelerini tekrarla kararın temyizen bozulmasını istemişlerdir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Davalı ...’ın temyiz talebi yönünden;
25/10/2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddenin 3. ve 4. fıkrasına göre “12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır. Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.”
HMK’nın 05/08/2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı kanunun 31. maddesi ile değişik 361/1. maddesine göre “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir”.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda katılma yolu ile temyize ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak anılan Yasanın 15. maddesi, İş Mahkemeleri Kanunu’nda açıklık bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) uygulanacağını düzenlemektedir. İş mahkemelerine özgü kurallar dışında, dava açılmasıyla başlayan bütün yargılama işlem ve yöntemlerinde olduğu gibi iş mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurmalarda, HMUK hükümlerinin aynen uygulanması gerekir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK’nın Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26/09/2004 gün ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 433/2. fıkrası gereğince karşı taraf, hükmü süresinde temyiz etmemiş olsa bile, cevap dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını temyiz dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren 10 günlük süre içerisinde bildirerek temyiz isteğinde bulunabilir. Yargıtay 16/06/1975 gün ve 1975/6-8 E.K. sayılı İBK kararından da aynı sonuç çıkmaktadır (HGK 16/11/2016 t. 2014/22-1260 E, 2016/1068 K.).nBelirtilen hüküm yine 5236 sayılı Kanunla eklenen Geçici madde 2’ye göre, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar uygulanmasına devam olunmuştur.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7/3. maddesinde HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır denildiğinden katılma yolu ile temyizin de HMK’a tabi olduğu belirlenmiştir. HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 348/1. madde uyarınca, İstinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile iki haftalık süre içerisinde vereceği cevap dilekçesi ile temyiz yoluna başvurabilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, iş mahkemelerince verilen ve HUMK hükümlerine göre temyiz edilen kararlarda temyiz süresi tebliğ tarihinden itibaren 8 gün, katılma yolu ile temyiz süresi ise temyiz dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren 10 gündür. Bölge Adliye Mahkemelerince verilip HMK hükümlerine göre temyiz edilen kararlarda temyiz süresi, 20/07/2016-24/10/2017 tarihleri arasında 8 gün, 25/10/2017 tarihinden sonra ise 2 haftadır. Katılma yolu ile temyiz süresi ise 2 haftadır.
Yine HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kanuni süre geçtikten sonra verilirse, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar vermesi gerekir. Ancak temyiz edilen karar temyiz süresi geçtiği halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01/06/1990 tarih, 1989/3 E, 1990/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verebilecektir.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı ... vekiline 04.04.2022 tarihinde Elektronik Tebliğ hükümlerine göre tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren 2 haftalık süre içerisinde temyiz talebinin yapılması gerektiği ve buna göre 18.04.2022 tarihinde bu sürenin bittiği ile davalı ... vekilinin bu süreden sonra söz konusu hükmü 19.04.2022 tarihinde temyiz ettiği anlaşılmakla, temyiz dilekçesinin süre aşımı yönünden reddine,
2-Davacı Kurum vekilinin temyiz talebi yönünden;
Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunu'nun 605 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan Kanunun 605'inci maddesinde, yasal ve atanmış mirasçıların mirası reddedebilecekleri belirtilmiştir.
Yasal ve atanmış mirasçılar mirası, TMK.'nın 606'ncı maddesi gereğince üç ay içinde reddedebilirler. Bu üç aylık süre hak düşürücü bir süredir. Bu süre yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri kanıtlanmadıkça, miras bırakanın ölümünü öğrendikleri tarihten işlemeye başlar. Atanmış mirasçılar için ise süre, miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.
605'nci maddesinin 2'nci fıkrasında ise, mirasın hükmen reddi düzenlenmiştir. Ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır. Bu olgunun saptanması için her zaman dava açılabilir. Bu hüküm çerçevesinde, mirasın hükmen reddi bir süreye tabi olmayıp, mirasçılar, alacaklılara karşı açacakları tespit davası ile terekenin borca batık olduğunun tespitini her zaman isteyebilecekleri gibi, mirasçılara karşı açılacak davada defi olarak da her zaman terekenin borca batık olduğu ileri sürülebilecektir.
610’uncu maddesinde, yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçının, mirası kayıtsız koşulsuz kazanmış olacağı, ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan, ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçının, mirası reddedemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Türk Medeni Kanunu'nun 612’inci ve devamı maddelerine göre, en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Mirasçılar, mirası reddederken kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler. Bu taktirde ret, Sulh Hakimi tarafından sonra gelen mirasçılara bildirilir, bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Bunun üzerine miras, yine iflas hükümlerine göre tasfiye edilir ve tasfiye sonunda arta kalan değerler, önce gelen mirasçılara verilir. En yakın yasal mirasçıların reddi, kendilerinden sonra gelen mirasçılar yararına olmadıkça ve bunlar Yasanın 614. maddesinde gösterilen usul çerçevesinde mirası açıkça kabul etmedikçe miras, sonra gelen mirasçılara geçmez. Bunlar, miras bırakanın borçlarından sorumlu da tutulamaz.
Tüm bu yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde,dava, 03.10.2009 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelir nedeniyle uğranılan kurum zararının 5510 sayılı Yasanın 21. madde hükmü uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Davalı işverenlerden ...’ın davadan önce 07.05.2015 tarihinde vefat ettiği,mirasçıların vefat üzerine süresi içerisinde açılan ve kesinleşen ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/1794 Esas - 2015/1901 Karar sayılı ilamıyla, tüm mirasçılar mirası red etmişlerdir.
Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunu'nun 605 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan Kanunun 605'nci maddesinde, yasal ve atanmış mirasçıların mirası reddedebilecekleri belirtilmiştir.
Yasal ve atanmış mirasçılar mirası, TMK.'nın 606'ncı maddesi gereğince üç ay içinde reddedebilirler. Bu üç aylık süre hak düşürücü bir süredir. Bu süre yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri kanıtlanmadıkça, murisin ölümünü öğrendikleri tarihten işlemeye başlar. Atanmış mirasçılar için ise süre, murisin tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.
Türk Medeni Kanununun 612. maddesinde “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.” düzenlemesine yer verilmiş olup; mirasın reddi durumunda tasfiye sonucu terekeden arta kalan olursa, bunlar ikinci zümreye geçmeyerek mirası reddetmiş olan birinci zümreye verileceği hususu, yine tahsiline hukmedilecek alacak miktarı, bunun sonucu olarak da terekeden ödenecek kısmı etkileyeceği gözetildiğinde, rücuan tazminat davasının mirası reddetmiş olanların da hak alanını ilgilendireceği açıktır.
Yargılama sırasında vefat eden tarafların mirasçılarının mirası reddetmeleri halinde mirasçıların murisin borçlarından sorumlulukları son bulmaktadır.
TMK’nın 612. maddesinde en yakın yasal mirasçıların, mirasın tamamını reddetmesi halinde reddedilen mirasın iflas hükümlerine göre tasfiye edileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre davacı Kurumun terekeye karşı davaya devam etme hakkı bulunmakta olup, Kurumun bu yönde talebi bulunması halinde terekeye atanacak temsilci ile davaya devam olunmalıdır.
Somut olayda yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacı Kurum tarafından talep edilmesi halinde terekeye temsilci tayin ettirilerek yargılamaya devam edilmesi ve elde edilecek sonuca göre hüküm kurulması gerektiğinden, mahkemece bu hukuki ve maddi olgular gözetilmeksizin karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır olup, bozma nedenidir.
O halde, hükmü temyiz eden davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm sair hususlar incelenmeksizin bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle sair hususlar incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden ilgiliye iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 08/06/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.