Esas No: 2008/2-141
Karar No: 2008/153
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/2-141 Esas 2008/153 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/2-141 E., 2008/153 K.
"İçtihat Metni"
Sanık S...... T......’ın yaralama suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 86/2, 86/3-son, 31/3 ve 50. maddeleri uyarınca 2 ay süreyle kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına, zoralıma, yargılama giderine hükmedilmesine ilişkin olarak Bor Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 04.07.2007 gün ve 158-192 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 10.04.2008 gün ve 6916 sayı ile,
“Hükümden sonra 5560 sayılı Yasa ile 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesine eklenen ve 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK’nun 231. maddesinin 5. fıkrası karşısında, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan cezanın hapis veya adli para cezası olmaması, sanık hakkında tedbire hükmedilmesi nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği”
” saptamasında bulunularak oyçokluğuyla onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.05.2008 gün ve 250810 sayı ile;
“5728 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önceki kararlar, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hukuki durumu göz önüne alınarak verilmiş kararlar değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, sanık hakkında herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacak olması sebebiyle, anılan yasanın yürürlüğe girmesinden önce hükmolunan ve sonuç cezası hapis veya adli para cezası olmayan hükümler de, mahkemesince sanık lehine yeniden değerlendirilmelidir.”
” açıklaması ile itiraz yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İncelenen olayda;
Suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olan sanık Süleyman Türkdal’ın 11.05.2007 tarihinde karşılaştığı mağdur Hamdi Beder’e “
“salyalı”
” diyerek aşağılaması nedeniyle mağdurun da hakaretle karşılık verdiği, bunun üzerine sanığın bıçakla sırtına vurarak mağduru basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek surette yaraladığı kabul edilmiş, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 3-e ve son, 31/3. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sanığın kişiliği ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre 5237 sayılı TCY’nın 50/3, 50/1-f bendi uyarınca mahkûm olduğu cezanın yarısı kadar kamuya yararlı bir işte çalıştırılma tedbirine dönüştürülmesine hükmedilmiş, sanık müdafii hükmü temyiz etmiştir.
Özel Daire, 5271 sayılı CYY’nın hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesinin 5. fıkrası karşısında, sanığa hükmedilen cezanın hapis veya adli para cezası olmaması, sanık hakkında tedbire hükmedilmesi nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceği saptamasına yer vererek hükmü oyçokluğu ile onamıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise, daha lehe sonuç doğuran sonraki yasal değişiklik nedeniyle sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesine olanak sağlamak bakımından Yerel Mahkeme hükmünün bozulması gerektiğini belirterek itiraz etmiştir.
Görüleceği üzere Özel Daire çoğunluk görüşü ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükümden sonra gerçekleştirilen yasa değişikliği karşısında, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun yerel mahkemece tartışılmasına olanak sağlamak bakımından bozma yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bıçakla yaralama suçu, kendiliğinden takibi gereken suçlardandır. CYY’nın suç ve hüküm tarihi itibariyle yürürlükte olan biçimiyle 231. maddesindeki düzenlemeye göre, bu tür suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması olanağı bulunmamaktaydı. Bu evrede hüküm tesis eden Yerel Mahkeme, sanığın hapis cezasını lehe bir değerlendirme ile tedbire dönüştürmüştür.
Hükümden sonra 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile gerçekleştirilen değişiklik sonucunda, kendiliğinden kovuşturulması gereken suçlar yönünden de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına olanak sağlanmış, böylece olan hükmün açıklanmasının ertelenmesi olasılığı sanığın mahkûm edildiği suç yönünden de doğmuştur. Yerel Mahkeme, değerlendirmesini bu yasa değişikliğinden sonra yapacak olsaydı, cezayı tedbire dönüştürmeyip, hükmü açıklamayı ertelemesi, koşullar oluştuğunda da davanın düşürülmesi imkan dahilindeydi. Bu durumda, değişikliğin yapıldığı tarihte yargılaması sürenlerle, yargılaması bitmiş olanlar arasında ikinci grup aleyhine bir farklılık doğacaktır. Dolayısıyla, sanığın böyle bir değerlendirme imkânından mahrum bırakılması, bu yönüyle eşitlik ilkesine ve hakkaniyete uygun değildir.
Öte yandan, hükmün açıklanmasının ertelenebilmesi için sanık hakkında hapis veya adlî para cezasına hükmedilmiş bulunması gerekmektedir. Oysa mahkeme, tedbire hükmetmiştir. Tedbire ilişkin bu hüküm sanığın temyizi üzerine bozulduğunda, yeni bir değerlendirme yapacak olan mahkemenin bu kez hapis veya adlî para cezası takdir ederek hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar vermesi söz konusu olabilecektir. Bu durumda, “
“hükmün aleyhe sonuç doğuracak biçimde bozulması yasağı”
” ihlal edilmiş olacak mıdır? Hemen belirtmek gerekir ki, mahkemenin saptadığı ancak açıklanmasını erteleyeceği bu yeni karar, yasadaki açık düzenleme gereğince hukuki sonuç doğurmayacaktır. Şayet sanık deneme süresi içinde yeni bir suç işler veya belirlenecek denetimli serbestlik tedbirine uymazsa, mahkeme davayı yeniden ele alıp hükmü açıklayacak, 1412 sayılı CYUY’nın 326/son maddesi, başka deyişle, bozmadan sonraki cezanın önceki hükümde belirlenen cezadan daha ağır olamaması kuralı esasen bu aşamada devreye girecektir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde hükümden sonra 5728 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik nedeniyle, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının ertelenip ertelenmeyeceği hususunun Yerel Mahkemece tartışılması zorunluluğundan dolayı hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi ise; “
“5237 sayılı TCY’nın 45. maddesinde cezaların hapis ve adlî para cezası olarak düzenlendiğini, somut olayda sanık hakkında cezaya nazaran daha hafif bir yaptırım olan tedbire hükmedildiğini, CYY’nın 231. maddesinin ise sadece hapis ve adlî para cezalarına ilişkin hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına olanak tanıdığını, tedbire ilişkin hükmün geri bırakılmasının mümkün bulunmadığını, o nedenle, “
“hükmün açıklanmasının geri bırakılması”
” kararı verilebilmesi için sanığa verilen hapis cezasının tedbire dönüştürülmemesi gerektiğini, bu durumda CYY’nın 231. maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunun Yerel Mahkemece yeniden değerlendirilmesi icap ettiğinden bahisle hükmün bozulmasının, sanığa tedbir yerine ceza verilmesini gerektirmesi nedeniyle sanık aleyhine sonuç doğuracağını”
” belirterek itirazen reddi doğrultusunda karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 10.04.2008 gün ve 6916 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde hükümden sonra 5728 sayılı Yasa ile değişik yapılması karşısında, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının Yerel Mahkemece tartışılmasında zorunluluk bulunması nedeniyle Bor Sulh Ceza Mahkemesinin 04.07.2007 gün ve 158-192 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 27.05.2008 günü oyçokluğu ile karar verildi.