Esas No: 2008/11-87
Karar No: 2008/150
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/11-87 Esas 2008/150 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/11-87 E., 2008/150 K.
"İçtihat Metni"
Dolandırıcılık suçundan sanık M.... A....’ın 765 sayılı TCY’nın 504/3, 80, 522 ve 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis ve 1511 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2006 gün ve 720-763 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 02.07.2007 gün ve 4211-4564 sayı ile;
“T..... Ç......."a ait nüfus cüzdanına kendi fotoğrafını yapıştırarak oluşturduğu sahte kimlik ile bankaya başvuruda bulunarak kredi kartı alan sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK. nun 158. maddesinde (765 sayılı TCK. nun 504/1 md) düzenlenen ‘
‘açılmaması gereken kredinin açılmasını sağlamak’ suçunu oluşturduğu, banka tarafından basımı yapılan kredi kartının, aynı Kanunun 245/3. maddesi anlamında sahte oluşturulmuş kredi kartı niteliğinde olmadığı gözetilerek, 07.06.2006 tarihinde banka ile yapılan protokol ve buna göre gerçekleşen kısmi ödeme ile bankanın şikâyetinden vazgeçmiş olmasına göre 5327 sayılı TCK. nun 168/2. maddesi de dikkate alınarak yapılacak uygulama sonucuna göre her iki yasanın karşılaştırılması ve lehe yasanın belirlenmesi gerekirken, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK. nun 245/3. maddesindeki suça tekabül ettiğinin kabulüyle yapılan karşılaştırma sonunda 765 sayılı TCK. nun lehe olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması...”
” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 14.11.2007 gün ve 253-687 sayı ile;
“...Olayda oluşturulan kredi kartının TCK nun 245/3. maddesi kapsamında olup olmadığı önem kazanmaktadır. Yargıtay Ceza Dairelerinin benzer durumlarda yerleşmiş kararları bulunmaktadır.
Buna göre dayanak belgeleri sahte olan işlemler sonrasında tapu sicil müdürlükleri veya noterlerde yapılan araç ve gayrimenkul satışları ile ilgili işlemler sahte kabul edilmektedir. Yine sahte belge ibraz edilerek mahkemelerin yanıltılması ve bunun sonucunda boşanma veya yaş tashihi gibi konularda alınan mahkeme kararlarının dahi içerik olarak sahtelik içermesi nedeni ile bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yönünde kararlar bulunmaktadır.
Birçok olayda faillerin gerçeğe uygun olmayan ilmühaberler düzenlettikten sonra nüfus idaresine başvurduğu, nüfus müdürlüğünden bu belgelere göre değerli kâğıt biçiminde mühürlenerek nüfus cüzdanlarının verildiği, ancak bu durumun ortaya çıkması sonrasında nüfus cüzdanlarının sahte olarak kabulü gerektiği yönünde karar ve Yargıtay ilamı bulunmaktadır.
Yani nüfus cüzdanı, pasaport, noter işlemi, tapu kaydı, gibi işlemlerde bu belgelerin gerçek olmasına rağmen dayanak ve alt işlem belgelerinin sahteliği nedeni ile sonuç belgelerin görünüş olarak gerçek, içerik olarak sahte olması nedeni ile evrakta sahtecilik kapsamı içinde değerlendirildiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Olayımızda sanık kendi adı ile kredi kartı alamamaktadır. Komşusu T..... Ç.......’a ait nüfus cüzdanını haksız biçimde ele geçirdiği, daha sonra üzerinde sahtecilik yaptığı ve T..... Ç....... imiş gibi bankaya başvurduğu, bu kişi için yapılan değerlendirme sonucu talebin kabul edilmesi üzerine T..... Ç....... adına düzenlenen kredi kartını alıp kullandığı tartışmasızdır.
Sanık kendi adına başvurması halinde banka kredi kartı vermeyecektir. Bu itibarla hileli ve sahte işlem ile belgeler sonrasında kredi kartı alınmıştır.
Kredi kartının niteliği itibarı ile banka tarafından basımı yapılarak dağıtılması zorunludur. Ancak kartın talep edilmesi-düzenlenmesi-kullanılması aşamalarında tamamen sahte işlem ve belgeler ile gerçek dışı beyanlar söz konusudur. Yani sanık olmayanı olmuş gibi göstermiş, hileli faaliyetler sergilemiştir.
Bu itibarla tüm dayanak, belge ve işlemlerin sahte olması karşısında suça konu kredi kartının banka tarafından basımı yapılmış olsa dahi görünüş olarak gerçek, içerik olarak sahte kabul edilmesi ve TCK. nun 245/3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılarak, ilk hükümde direnme yoluna gidilmiştir..”
” gerekçesiyle önceki hükümde oy çokluğuyla direnmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve sübutu ile oluşu konusunda uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu tarafından çözümlenmesi gereken hukuksal uyuşmazlık, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nda hangi suçu oluşturduğu ve buna bağlı olarak ta 765 sayılı Yasanın mı yoksa 5237 sayılı Yasanın mı sanık lehine olduğuna ilişkindir.
Yerel Mahkemece lehe yasanın belirlenmesi amacıyla yapılan değerlendirmede, sanığın eylemi 5237 sayılı TCY’nın 245. maddesi kapsamındaki “
“kredi kartının kötüye kullanılması”
” suçunu oluşturacağından hareketle, 5237 sayılı TCY’nın ilgili 245/3, 43 ve 62. maddeleri olaya uygulandığında ortaya çıkan sonuç ceza miktarına göre, 765 sayılı TCY’nın 504/3, 80, 522 ve 59. maddelerinin uygulanması halinde ortaya çıkan sonuç cezanın sanık lehine olduğu saptanmış ve 765 sayılı TCY’nın sanık lehine olduğu kabul edilerek uygulama yapılmıştır. Özel Daire, banka tarafından basımı yapılan kredi kartının 5237 sayılı TCY’nın 245/3. maddesi anlamında sahte oluşturulmuş kredi kartı niteliğinde olmadığı, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 158. maddesinde düzenlenen ‘
‘açılmaması gereken kredinin açılmasını sağlamak’ suçunu oluşturduğu ve bankaya yapılan kısmi ödeme nedeniyle TCY’nın 168/2. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin de uygulanması gerektiği, bu nedenle de sanık hakkında 5237 sayılı TCY hükümlerinin lehe olduğu gerekçesiyle hükmü bozmuş, Yerel Mahkeme ise direnme kararı vermiştir.
5237 sayılı TCY’nda İkinci Kısmın “
“Malvarlığına Karşı Suçlar”
” başlıklı Onuncu Bölümünde düzenlenen dolandırıcılık suçu, “
“hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya bir başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamaktır”
”. Bu suçun unsurları Yasanın 157. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre;
1) Fail tarafından hileli davranışlar yapılmalıdır. Mağdurun inceleme eğilimini etkisiz kılacak nitelikte bir takım hareketlerde bulunulmalıdır.
2) Fail tarafından yapılan hileli davranışlar bir kimseyi aldatabilecek nitelikte olmalıdır.
3) Mağdurun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlanmalıdır. Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, verilen zarar ile sanığın eylemi arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Zarar, nesnel kişisel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarardır.
Madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güven bozulmaktadır. Bu suretle kişinin irade serbestîsi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlâl edilmektedir.
5237 sayılı Yasanın 158. maddesinde dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri on bent halinde düzenlenmiş olup, bunlardan biri de anılan maddenin 1. fıkrasının j bendinde öngörülen dolandırıcılığın, “
“Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak”
” işlenmesidir.
5411 sayılı “
“Bankacılık Yasası”
”nın 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından çıkarılan ve 01.11.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “
“Bankalarca Kredilerin Ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”
” ve “
“Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmelik”
”in 3. maddelerinde de kredi kavramından 5411 sayılı Yasanın 48. maddesindeki tanımın anlaşılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Kredi kurumundan ise banka olmamasına karşın, Yasa gereği borç para vermeye yetkili kılınan kurumların anlaşılması gerektiği maddenin gerekçesinde belirtilmektedir.
5237 sayılı TCY’nın 5377 ve 5560 sayılı Yasalar ile değişik 245. maddesinde düzenlenen “
“Banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması”
” suçu ise 765 sayılı TCY’nda bulunmayan bir suç türüdür. Maddenin getiriliş amacı gerekçede, “
“banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar sağlanmasını önlemek ve failleri cezalandırmak”
” olarak açıklanmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında; başkasına ait bir banka veya kredi kartının, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimsenin, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlaması,
İkinci fıkrasında; başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üretilmesi, satılması, devredilmesi, satın alınması veya kabul edilmesi,
Üçüncü fıkrasında; sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanması yaptırıma bağlanmıştır. Kuşkusuz, burada kullanılan “
“sahte oluşturulan”
” ifadesi sadece sahte üretilen kartları değil aynı zamanda gerçek dışı belgelerle banka görevlilerine sahte kredi veya banka kartı oluşturulmasını da kapsamaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suç açısından dördüncü fıkrada, şahsi bir cezasızlık nedeni getirilmiş, beşinci fıkrasında ise TCY’nın 168. maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Yasasının 3/e. maddesinde kredi kartı, nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya nakit çekme olanağı sağlayan basılı kart veya fizikî varlığı bulunmayan kart numarası olarak tanımlanmıştır. Kredi kartı, bankalar ve kart çıkarmaya yetkili kuruluşların müşterilerine belirli limitler dahilinde açtıkları krediler ile nakit kullanmaksızın mal veya hizmet alımı veya nakit kredi çekme olanağı sağlamak için verdikleri ödeme aracıdır.
Bu sistemin mal ve hizmet alımı için kullanılması halinde, kredi kartını çıkaran banka veya kurum, kart hamili ve üye işyerinden oluşan üç taraf vardır. Kart hamili, anlaşmalı işyerinden mal veya hizmet şeklindeki gereksinimlerini karşılarken, bedeli nakden değil ilgili satış belgesini imzalayarak ya da şifresini girerek ödemiş sayılır. Buna karşılık satıcı ise, sattığı mal ve hizmetin bedelini, kredi kartını çıkaran kurumdan tahsil eder. Hamil de anlaşma koşullarına uygun olarak mal veya hizmet bedelini daha sonra kartı çıkaran kurum veya bankaya ödeyerek kart sistemindeki işlem akışını tamamlar.
Banka kartı ise, saptanan ve kart sahibince bilinen bir numara ile kart sahibinin kendi hesabına ulaşmasını ve gerektiğinde para çekme başta olmak üzere bazı bankacılık işlemlerinin yapılmasını sağlamaktadır.
Sübutu ve oluşu konusunda uyuşmazlık bulunmayan somut olay bu açıklamalar ışığında incelendiğinde;
Sanığın T..... Ç....... isimli kişiye ait nüfus cüzdanını ele geçirerek kendi resmini yapıştırdığı, bununla Yapı Kredi Bankasının Cennet Şubesine başvurarak kredi kartı çıkarttığı, 20.04.2000 tarihinde teslim aldığı kredi kartı ile çeşitli tarihlerde mal ve hizmet alımı yaparak nakit çektiği, en son 13.12.2000 tarihinde kullandığı kredi kartının borcunu ödemediği için kartın banka tarafından kullanıma kapatıldığı, bankanın T..... Ç....... hakkında icra takibine başlaması nedeniyle olayın ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
Sanığın ele geçirdiği başkasına ait nüfus cüzdanını kullanarak banka görevlilerince basımını sağladığı kredi kartı “
“sahte oluşturulan”
” kart niteliğinde olup bu kartın kullanılması suretiyle kendisine haksız yarar sağlaması eylemi daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturmadığından 5237 sayılı Yasanın 245/3.maddesinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır. Burada sanığın eyleminin TCY’nın 158/1-j maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği düşünülebilir ise de, yasakoyucunun banka ve kredi kartları için getirdiği ve miktar olarak daha ağır cezayı gerektiren özel düzenleme nedeniyle bu maddenin olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak ta 5237 sayılı TCY’nın olaya bir bütün olarak uygulanması halinde ortaya çıkacak sonuç ceza miktarı gözetildiğinde sanık hakkında 765 sayılı TCY hükümleri daha lehedir.
Bu nedenle sanığın eylemini 5237 sayılı TCY’nın 245/3. madde ve fıkrası kapsamında değerlendirip sonuç ceza miktarı itibarıyla 765 sayılı TCY hükümlerinin sanık lehine olduğunu saptayan ve uygulayan Yerel Mahkemenin direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenle,
1- Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.11.2007 gün ve 253-687 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.05.2008 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.