Esas No: 2007/4.MD-265
Karar No: 2008/57
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/4.MD-265 Esas 2008/57 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2007/4.MD-265 E., 2008/57 K.
"İçtihat Metni"
Sanık G..... B....’in görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan beraatine ilişkin olarak Yargıtay 4. Ceza Dairesinden verilen 20.09.2007 gün ve 16-39 sayılı hükmün Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “
“hükmün bozulması”
” görüşünü içeren 19.11.2007 gün ve 92 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Davanın konusu, Niğde Valisi sanık G..... B....’in, Y.... G.. isimli kişiye Yönetmeliğe aykırı olarak silah taşıma ruhsatı verdiği, böylece bu kişiye menfaat sağladığı, bu suretle de yetkisini kötüye kullandığı iddiasından ibarettir.
İncelenen olayda;
Y.... G.. isimli kişi 09.06.2000 tarihinde Konya Valiliğinden silah bulundurma izni almış, daha sonra 10.06.2002 tarihinde yeniden aynı Valiliğe başvuruda bulunup ruhsatının can güvenliği nedeniyle taşıma iznine dönüştürülmesini talep etmiş, ancak bu isteği anılan Valilikçe 27.12.2002 günlü kararla reddedilmiştir. Adıgeçen kişi bu kez 21.07.2003 tarihinde Niğde Valiliğine dilekçe ile başvuruda bulunarak, doğduğu ve nüfusa kayıtlı olduğu yer olan Niğde İli, Bor İlçesi, Karanlıkdere Kasabası’nda oturduğunu, can güvenliğinin tehlikede olduğunu belirterek silah taşıma izni verilmesi isteminde bulunmuştur. Başvuru nedeniyle gerekli belgelerin tamamlanması için yapılan çalışmalar sırasında jandarma tarafından düzenlenen 14.08.2003 tarihli tutanakta, ilgilinin Karanlıkdere Kasabası’nda ikamet ettiği, ekonomik durumunun iyi olduğu, hurdacılık yaptığı, işi, sosyal, ekonomik ve mesleki faaliyeti ya da bulunduğu yer ve zaman itibariyle can güvenliğinin ciddi ve harici tehdit ve tehlikelere maruz kalacağının kuvvetle muhtemel olduğu (günlük nakit akışının fazla olması gibi) belirtilmiş, ancak 01.09.2003 günlü Vali Olur’u ile bu istemi reddedilmiştir. Daha sonra 24.05.2004 tarihinde adıgeçen aynı gerekçe ile yeniden silah taşıma izni verilmesi isteminde bulunmuş, iki başvurusu arasında bir yıldan az süre bulunduğu için rutin uygulama doğrultusunda önceki dosya üzerinden işlem yapılarak güncel bazı belgelerin ilavesiyle yetinilmiş ve bu suretle düzenlenen silah izni dosyası İl Jandarma Komutanlığının Valiliğe hitaben yazdığı üst yazı ile onaya sunulmuştur. Üst yazıda, “
“bu güne kadar hayatının tehlikede olduğuna dair adli, idari ve zabıta makamlarına müracaatının bulunmadığı, ciddi ve harici bir tehdit ya da tehlikeye maruz kalacağının kuvvetle muhtemel olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanılmamış olup, silah taşıma ruhsatı verilmesinin uygun olmadığı değerlendirilmektedir”
” biçiminde görüş belirtilmesine karşın sanık Niğde Valisi G..... B....’in 25.05.2004 tarihli olur’u ile adıgeçene silah taşıma izni verilmiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 240. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, görevde yetkiyi kullanma suçu, mevzuata aykırı davranmakla oluşan, genel kasıtla işlenebilen bir suç iken, sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 257. maddesinde yapılan düzenleme ile, “
“görevin gereklerine aykırı hareket etme”
”, diğer bir deyişle yasa ve idarenin diğer düzenleyici işlemlerine salt aykırı davranma bu suçun oluşumu için yeterli görülmemiş, “
“kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olma ya da haksız kazanç sağlanmış olması”
” gibi öğelerden birinin de gerçekleşmiş olması aran¬
¬mıştır. Şu halde, öncelikle sanığın görevinin gereklerine aykırı davranıp davranmadığının saptanması gerekmektedir. Görevin gereğine aykırı davranış, Anayasa, yasa ve düzenleyici işlemlerle kamu görevlisine tanınan yetkinin aşılması, bunlarda öngörülen koşullara uyulma¬
¬ması, takdir hakkının amaç dışı kullanılması ve benzeri biçimlerde gerçekleşebilir. Takdir yetkisinin, dinî ve siyasî mülahazalarla ya da husumet, intikam alma, çıkar sağlama, zarar verme ve benzeri düşüncelerle kötüye kullanılması gibi haller görev gereğine aykırı davranış oluşturabilirse de, salt takdir hakkının yanlış kullanılmış olması yetkinin kötüye kullanılması olarak kabul edilmemelidir.
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin değişik 7/a. Maddesinde; “
“İl Valileri; a) Yaptıkları iş, sosyal, ekonomik, kültürel ve mesleki faaliyetleri ya da bulundukları yer ve zaman itibarıyla can güvenliklerinin ciddi ve harici tehdit ve tehlikelere maruz kalacağı kuvvetle muhtemel olduğu anlaşılan Türk vatandaşları ile karşılıklılık esasına göre ülkemizde çalışma ve ikamet izni sahibi yabancı uyruklu şahıslara talepleri halinde silah taşıma ruhsatı verebilir.”
” hükmü mevcut olup, yine aynı Yönetmeliğe göre, (a) bendinde geçen bu şahısların can güvenliklerinin ciddi ve harici tehditlere maruz kalacağının kuvvetle muhtemel olup olmadığı hususu Valiler tarafından takdir edilecektir.
Görüldüğü gibi, talepte bulunanın can güvenliğinin ileride ciddi tehdit ve tehlikeye maruz kalacağının kuvvetle muhtemel olması gerekmektedir. Bu ihtimalin kuvvetli olup olmadığının takdiri Vali’ye aittir. Vali bu takdirini oluştururken, taşıma izni isteyenin işini, toplumdaki yerini, ekonomik durumunu, kültürel ve mesleki faaliyetlerini gözetecektir. Somut olayda, İl Jandarma Komutanlığının üst yazısında, ilgilinin can güvenliğinin ciddi tehdit altında kalacağı konusunda kendilerine herhangi bir belge ve bilgi ulaşmadığından söz edilmekte ise de, bu değerlendirme, jandarma görevlilerince düzenlenen tutanakla çelişmektedir. Ayrıca, İl’de Devlet’i temsil edip kolluk görevlilerinin amiri durumunda olan ve Yönetmelik gereği ilgilinin can güvenliğine yönelik tehdidin kuvvetle muhtemel olup olmadığını takdir yetkisi kendisine tanınmış olan Vali yönünden bağlayıcılığı da bulunmamaktadır. Kaldı ki, kişinin can güvenliğinin tehlikeye maruz kaldığı hususunda kolluk kuvvetlerine önceden yapılmış bir başvuru veya bu hususta ulaşan bir bilginin mevcut olması da, geleceğe yönelik ciddi ve harici tehlikenin saptanmasında tek başına kullanılabilecek bir ölçüt değildir. Zira, yapılacak asılsız ihbarlar veya uydurma tehdit mektupları ile bu husustaki alt yapının kolaylıkla hazırlanması mümkündür. Somut olayda, talepte bulunanın ekonomik durumunun iyi olması, ticaretle uğraşması ve günlük nakit akışının fazla olması nedeniyle can güvenliğinin tehdit ve tehlikeye maruz kalacağı değerlendirilip kendisine silah taşıma izni verilmiştir. Bu gerekçe, oluşturulan silah dosyasındaki belgelerle de uyumlu bulunmaktadır. Bu durumda takdir hakkının kötüye kullanıldığından söz edilemez.
Öte yandan, Vali’ler ancak, görev yaptıkları il’de oturan kişilere silah taşıma izni verebilirler. Y.... G.. isimli kişinin başvurusu nedeniyle oluşturulan silah izin dosyasında mevcut olan ve muhtar ile kolluk tarafından düzenlenmiş bulunan belgelerde, bu kişinin Niğde, Bor, Kalkandere Kasabasında doğduğu ve aynı Kasaba’da oturduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla, adı geçene bu belgelere dayalı olarak silah taşıma izni verilmiş olmasında da yasa ve yönetmeliğe aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz itirazının reddine, sanığın, 5271 sayılı CYY’nın 223/2 a ve c maddelerine uygun mahiyetteki beraatine ilişkin hükmün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi O.... K....;
“Silah taşıma ruhsatı almak isteyen Y.... G..’ün ilk talebi Niğde Valiliği’ne 21.07.2003 tarihinde olmasına ve 24 gün sonra 14.08.2003 tarihinde talebi reddedilmesine rağmen ikinci talebi 24.05.2004 tarihinde olmuş, aynı gün dosyası Konya Emniyetinden getirtilmiş ve üstün bir çalışma sonucu soruşturma iki gün içinde tamamlanıp 21.03.1991 gün ve 91/1779 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkındaki Yönetmeliğin 7/d fıkrasına göre can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatı verebilmesi için kişilerin yaptıkları iş, sosyal ve ekonomik faaliyetler ya da bulundukları yer ve zaman itibariyle can güvenliğini ciddi ve harici tehdit ve tehlikelere maruz kalacağı kuvvetle muhtemel olan kişilere valilikçe silah taşıma ruhsatı verilebileceği halde emniyetin olumsuz mütalaasına rağmen 26.05.2004 tarihinde kişiye silah taşıma ruhsatı verilmiştir. Valiliğin takdir hakkı layüsel değildir. Valilik ancak yönetmelikte belirtilen şartların oluşması halinde bu yetkisini kullanabilir.
Daire çoğunluğu 5271 sayılı Yasanın 257. maddesinde belirtilen hususlardan olan ekonomik zarar olmadığından dolayı beraat kararı vermiş ise de, ruhsat alan kişinin bulundurma ruhsatı taşıma ruhsatına çevrilerek ruhsatı değerli hale getirilerek kişiye haksız kazanç (avantaj, yarar, çıkar) sağlanmıştır. Zira bu kişi taşıma ruhsatlı tabancasını bir başkasına devretmek istediğinde daha pahalıya satacağı aşikardır.
Nitekim 5237 sayılı Yasanın 257. madde gerekçesinde de kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket ederek kişiye haksız çıkar sağlanması suçun unsuru olarak belirtilmiştir.
Bu nedenlerle, sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği, hükmün bozulması düşüncesiyle çoğunluğun kararına katılmıyorum.”
” görüşüyle,
Diğer bir kısım Kurul Üyesi ise; Niğde Valisi sanık G..... B....’in, Konya’da oturan Y.... G.. isimli kişiye Niğde, Bor, Kalkandere Kasabası’nda oturuyormuş gibi silah taşıma izni vermesi eylemi nedeniyle görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun oluştuğunu, beraat hükmünün bozulması gerektiğini belirterek karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz itirazının REDDİNE,
2-Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20.09.2007 gün ve 16-39 sayılı kararının ONANMASINA, 25.03.2008 günü oyçokluğu ile tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak karar verildi.