Esas No: 2007/3-276
Karar No: 2008/14
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/3-276 Esas 2008/14 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2007/3-276 E., 2008/14 K.
"İçtihat Metni"
Orman sahasını işgal suçundan Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesince 12.07.2001 gün ve 2171-1198 sayı ile iddiaya uygun olarak; sanığın suçu sabit görülerek, 6831 sayılı Yasanın 93/2, 765 sayılı TCY.nın 81/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hüküm, sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 05.06.2002 gün ve 6695-6932 sayı ile zoralım yönünden düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Hükümlü müdafii tarafından 10.06.2005 günlü dilekçe ile hükümlünün durumunun 5237 sayılı TCY. hükümleri yönünden değerlendirilmesi ve bu Yasanın ortaya koyduğu ilkeler yönünden verilecek cezanın paraya çevrilerek ertelenmesine karar verilmesinin talep edilmesi üzerine;
Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesince 16.06.2005 gün ve 2171-1198 sayı ile evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda, herhangi bir gerekçe gösterilmemiş ve hüküm fıkrasında aynen;
“Hükümlünün sabit olan eylemine uyan 6831 s.Y.nın 93/2 md. gereğince sanığın kişiliği ve suçun işleniş özelliği dikkate alınarak takdiren bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Hükümlüye verilen cezada takdiren ve unsurları oluşmadığından başkaca herhangi bir artırım veya eksiltme yapılmasına yer olmadığına,
Hükümde yazılı diğer hususların aynen korunmasına,
765 ve 5237 sayılı TCK hükümlerinin olaya uygulanması sonucu yeniden oluşturulan bu hüküm hükümlü lehine olduğundan hükmün C.Başsavcılığı İnfaz Bürosuna bildirilmesine ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanması Hakkındaki Kanunun 98. maddesi uyarınca infazı gereken ceza süresinin hesabında bu hükmün göz önünde tutulmasına,
Sanığın ve katılanın 7 gün içerisinde mahkememize vereceği bir dilekçe veya zabıt katibine düzenleteceği bir dilekçe ile Yargıtay yoluna başvurma hakkı bulunduğuna”
” karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 09.01.2006 gün ve 1875-8305 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yine hükümlü müdafiinin başvurusu üzerine Yargıtay C.Başsavcılığı ise 10.12.2007 gün ve 239505 sayı ve özetle;
“1- Sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce verilen hükümlerde verilen cezanın miktarı itibariyle paraya çevirme sınırları içerisinde kalmadığından ceza para cezasına çevrilmemiş ise de mahkemece verilen 16.06.2005 tarihli kararda netice cezanın 1 yıl olması nedeni ile paraya çevrilebilme sınırları içerisinde kaldığı ve sanık vekili tarafından verilen 17.09.2001 tarihli temyiz dilekçesinde verilen cezanın para cezasına çevrilmesi talep edilmiş olmakla, bu hususun takdire şayan husus olması nedeniyle sanık ve katılan idare adına duruşma günü bildirir davetiye çıkartılarak tarafların beyanı alınıp lehe kanun tespit edilip sanık hakkında paraya çevrilme talebi konusunda da karar verildikten sonra hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Yerel Mahkemenin kararında, her iki yasa uygulanıp sonuçlarının karşılaştırılmadığı ve Yargıtay denetimine müsait uygulama gösterilmediği,
Kabule göre de;
3- Yeniden hüküm kurulduğu halde, 765 sayılı TCY.nın 81. maddesinin uygulanmaması suretiyle hükümde, eski kesinleşen hükümde belirtilen hususların tekrar karar altına alınmaması”
” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
765 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı TCY.nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümlü hakkında Orman Yasasına aykırılık suçu nedeniyle evrak üzerinde verilen uyarlama kararı üzerine, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında çözümü gereken hukuki uyuşmazlıklar;
1- Önceki ve sonraki yasal düzenlemelerden hangisinin lehe olduğunun saptanması bakımından kesinleşen hükümler üzerinde yapılacak yargılamanın duruşmalı mı, duruşmasız mı gerçekleştirileceği;
2- Yerel Mahkemece denetime elverişli uygulama yapılıp yapılmadığı;
3- Kabule göre de 765 sayılı TCY.nın 81. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi;
Noktalarında toplanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında vurgulandığı ve ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;
Hukukumuzda lehe yasanın tespiti yöntemine ilişkin; 5252 ve 5275 sayılı Yasalardan önce herhangi bir pozitif hukuk normunun bulunmaması nedeniyle, lehe yasa, 1412 sayılı CYUY.nın mahkûmiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hakimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesi uyarınca yapılmakta iken, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 9. maddesinde ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’nın 98 vd. maddelerinde, lehe yasanın saptanması ve uygulanmasında başvurulacak yöntemle ilgili ayrıntılı hükümler getirilmiştir.
Yürürlük yasaları, suç tarihinde yürürlükte bulunan yasa ile sonradan kabul olunan yasalar arasındaki uyum sorunlarını gidermek için kabul olunan geçici yasalar olup, 5252 sayılı Yasa da, 765 ve 5237 sayılı Yasalar arasındaki uyumu sağlayabilmek için kabul edilmiş bulunan, geçici, süreli ve özel bir Yasa’dır. O halde, uyuşmazlık öncelikle, amacı, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, kapsamı ise, diğer kanunlarda 765 sayılı Türk Ceza Yasasına yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının uygulanması için diğer Yasalarda yapılan değişiklikler, bu yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümleri içeren 5252 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmelidir.
Diğer yönden, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içeren 5275 sayılı Yasanın 98 vd. maddelerindeki hükümlerin aynı konuda daha özel bir düzenleme içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesi hükmü karşısında, somut olayda uygulanması olanağı bulunma¬
¬dığından, maddenin uygulanma koşullarının da bu somut olayda belirlenmesine gerek bulunmamaktadır.
Görüldüğü gibi uyuşmazlık, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içeren, 5275 sayılı Yasanın 98 vd. maddeleri hükümlerine göre değil, 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak lehe yasanın saptanmasında izlenecek yöntemi belirleyen ve bu konuda özel düzenleme içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
5252 sayılı Yasanın “
“Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul”
” başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında; “
“Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.”
” şeklinde lehe yasanın saptanmasında başvurulacak yöntem düzenlenmiş olup,
Bu hüküm uyarınca, kesin yargı haline gelmiş bir hükümde değişiklik yargılaması yapılması, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümleri birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaştırılmasını gerekli kılmaktadır.
Görüldüğü gibi; kesin yargı haline gelmiş bir hükümde sonradan yürürlüğe giren ve lehte hükümler içeren yasaya dayalı bulunan değişiklik yargılamasında, her iki yasanın ilgili tüm hükümleri, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya uygulanmak suretiyle belirlenmeli, bu belirleme herhangi bir inceleme, araştırma, kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasının gerekmediği;
Eylemin suç olmaktan çıkarılması,
Ceza sorumluluğunun kaldırılması,
Önceki hükümle belirlenen cezanın bir değerlendirme ve takdir gerektirmemesi gibi hallerde,
Evrak üzerinde;
Sonraki yasa ile;
Suçun unsurlarının veya özel hallerinin değiştirilmiş olması,
Cezanın tayininde 5237 sayılı TCY.nın 61 inci maddesi gözetilerek cezanın tayin ve taktirinin gerekmesi,
Önceki hükümde cezanın asgari haddin üzerinde tayini nedeniyle bu olguların 5237 sayılı Yasanın 61. maddesi uyarınca tartışılmasının gerekmesi,
Artırım ve indirim oranlarının belirlenmesinin takdiri gerektirmesi,
Seçimlik cezalardan birinin tercihinin söz konusu olması,
Seçenek yaptırımların ya da cezanın kişiselleştirilmesini gerektiren hallerin değerlendirilmesinin gerekmesi,
Durumlarında ise duruşma açılarak değerlendirme yapılmalı,
Bu değerlendirme yapılırken hükmün gerekçe bölümünde yukarıda belirtilen ilkelere uygun olarak, her iki yasaya göre uygulama ve sonuçları yasal dayanakları ile birlikte belirtilmeli, lehe yasanın hangisi olduğu saptandıktan sonra, hüküm fıkrasında; lehe olduğu kabul edilen yasa ilgili tüm hükümleriyle birlikte olaya uygulanmak suretiyle hüküm tesis edilmelidir.
Ancak duruşma açılarak yargılama yapılsa da, bu yargılamanın sonraki yasanın lehe hükümlerinin saptanması ve uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile sınırlı ve kendine özgü bir yargılama olduğu unutulmamalı, lehe yasanın tespiti amacıyla yapılan yargılamada, önceki karar dışına çıkılmamalı, kesinleşen karardaki suça uygulanması olanağı bulunan 5237 sayılı Yasa hükümlerinin tamamının uygulanarak bulunacak cezaların karşılaştırılıp lehe yasanın saptanması ile yetinilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükümlü hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi üzerine, 5237 sayılı Yasa hükümleri kapsamında durumunun ele alınması sonucunda, tekerrür uygulamasına ilişkin uygulama kaldırılıp verilen ceza da değiştirilerek, hükmün diğer yönlerinin aynen bırakılmasına ilişkin Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda verilen 16.06.2005 gün ve 2171-1198 sayılı ek karar, cezanın kişiselleştirilmesi yönündeki hükümlü müdafiinin talepleri nazara alındığında, takdir hakkının kullanılmasını da gerektiren bir karar niteliğinde olduğundan duruşma açılması zorunluluğuna uyulmaması nedeniyle yasaya aykırıdır. Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Yerel Mahkemece duruşma açılarak yargılama yapılması yerine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının birinci nedene dayalı olarak kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmelidir. Ancak, bu aşamada itirazın diğer yönlerden değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 3.Ceza Dairesinin 09.01.2006 gün ve 1875-8305 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Üsküdar 1.Sulh Ceza Mahkemesinin 16.06.2005 gün ve 2171-1198 sayılı hükmünün duruşmalı inceleme yapılması yerine evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 05.02.2008 günü oybirliğiyle karar verildi.