Esas No: 2012/2235
Karar No: 2012/16652
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2012/2235 Esas 2012/16652 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul 9. İş Mahkemesi
TARİHİ : 27/12/2011
NUMARASI : 2011/759-2011/1164
İş sözleşmesinin geçerli ve haklı sebep olmadan davalı işveren tarafından feshedildiğini belirten davacı işçi, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren vekili, vakıf bünyesinde 21 kişi çalıştığını, davacı ile eşinin 2000 yılında vakıfta sözleşmeli işçi olarak çalışmaya başladıklarını, davacının eşinin sahte belge ile vakfın banka hesabından para çekerken yakalandığını, hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, davacının aynı çatı altında yaşadıkları ve tüm olaylardan haberdar olduğu halde işyerinin zarara uğratılmasına açıkça göz yumduğunu, tüm bunlara rağmen kanuni haklarının ödendiğini, vakfın gelirinin egzoz emisyon ölçümünden sağlandığını, ölçüm yetkisinin Bakanlığa verilmesi ile vakıf gelirinin tamamı ile bittiğini, 2005 yılı sonu itibariyle stratejik görev ifa edenler dışında kalan çalışanların iş sözleşmelerinin sona erdirildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı tarafından davalı işyerinde çalışan sayısının 21 kişi olduğu beyan edilmiş ise de, Fatih Sosyal Güvenlik Merkezinin 16.12.2011 tarihli yazısı ekindeki dönem bordroları incelendiğinde; iş sözleşmesinin fesih tarihi itibari ile davalı işverenin 1007299 sicil nolu işyerinde 10 kişi, 100130840 sicil nolu işyerinde 21 kişi olmak üzere toplam 31 kişi çalıştığı ve 30 işçi sayısının sağlandığı, tüm dosya kapsamı ile davacının iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu"nun 19. maddesinde belirtildiği şekilde yazılı feshedilmediği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında fesih tarihi itibariyle işverence otuz veya daha fazla işçi çalıştırılıp çalıştırılmadığı ve dolayısıyla davacının iş güvencesi kapsamında kalıp kalmadığı, ayrıca taraflar arasındaki iş sözleşmesinin ikale ile sona erip ermediği uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı Kanun’un 18. ve devamı maddeleridir. 4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasına göre iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak için otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerinde çalışmak gerekir. Aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan sayısı bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. İşçi sayısına ilişkin bu hüküm nispi emredici olduğundan, daha az işçi sayısını öngören sözleşme hükümleri geçerli kabul edilmektedir.
Otuz işçi sayısının belirlenmesinde fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarih itibariyle belirli süreli-belirsiz süreli, tam süreli-kısmi süreli, daimi-mevsimlik sözleşmelerle çalışan tüm işçiler dikkate alınır.
İkale ise, sözleşmenin, tarafların ortak iradeleriyle sona erdirilmesidir. Niteliği itibariyle bir sözleşme olduğundan tarafların serbest iradelerine dayanmalıdır. Bu bağlamda ikale icabı işverenden gelmişse kanuni tazminatlarına ilaveten işçiye ek bir menfaat(makul yarar) sağlanmalıdır. Aksi halde iş sözleşmesinin ikale ile sona erdirildiğinden söz edilemez.
Davacının iddiasına göre davalı işverenlikte büro elemanı olarak çalışan davacının iş sözleşmesi, herhangi bir neden gösterilmeden ve yazılı fesih bildirimi yapılmadan feshedilmiş, davalının iddiasına göre ise işyerinde otuz işçi çalışmayıp, davacı işveren kendi rızası ile başvurup eşinin eylemlerinden dolayı artık vakıfta çalışmak istemediğini bildirmiş, bunun üzerine kıdem ve ihbar tazminatı mağdur edilmemek için ödenmiştir. Öncelikle davalı vakfa ait 1007299 sicil nolu 100130840 sicil nolu işyerlerinin aynı işkolunda olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. İşyerlerinin farklı işkolunda faaliyet gösterdiğinin tespiti halinde, bu durumda diğer iş kolunda çalışan işçi sayısının davacının çalıştığı işyerindeki işçi sayısına dahil edilmesinin mümkün olmadığı dikkate alınarak, işçi sayısı bakımından iş güvencesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmelidir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmaması hatalı olmuştur.
Öte yandan, davacının eşinin davalı vakıfta çalıştığı sırada, zimmetine 208.000,00 TL geçirdiği, bu sebeple yargılanarak mahkum olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Davalı vakıf, bu sebeple davacının vakıfta çalışmak istemediğini, ihbar ve kıdem tazminatının ödenmesi halinde vakıftan ayrılacağını beyan etmesi ve hizmet sözleşmesinin buna göre sonlandırılmasını istemesi üzerine davacıya tazminatları ödenerek iş sözleşmesinin sona erdirildiğini ileri sürmüştür. Vakfın bu savunmasının sabit olması halinde, iş sözleşmesinin ikale yoluyla yani tarafların anlaşmasıyla sonlandırılmış olduğunun kabulü gerekir. İş sözleşmesinin ikale yoluyla sonlandırılmasına yönelik iddiaların, başka bir anlatımla ikalenin (sözleşmenin feshi sözleşmesinin) ispatı yazılı şekle bağlı değildir. Her türlü delille ispat edilebilir. Davalı işveren bu hususta tanık listesi vermiş, ancak mahkemece tanıklar dinlenmeden sonuca gidilmiştir. Davalıya savunmasını ispat olanağı tanınmadan eksik inceleme ile yukarıda açıklanan gerekçeler sebebi ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, 12.07.2012 gününde oy birliği ile karar verildi.