Esas No: 2020/469
Karar No: 2022/35
Karar Tarihi: 20.01.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/469 Esas 2022/35 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2020/469 E. , 2022/35 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık ...'un CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine, sanık ...'un TCK’nın 103/1-1. cümlesi, 103/3-c, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.11.2017 tarihli ve 47-80 sayılı kısmen resen istinafa tabi hükümlerin katılan mağdure vekili ile sanık ... müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince 03.10.2018 tarih ve 1105-1804 sayı ile duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece sanık ... hakkında verilen beraat hükmü kaldırılarak sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-1. cümlesi, 103/3-c, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, sanık ... hakkında verilen mahkûmiyet hükmü kaldırılarak sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-1. cümlesi, 103/1-3. cümlesi, 103/3-c, 103/4, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 27 yıl 13 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba hükmedilmiştir.
Bu hükümlerin Cumhuriyet Savcısı ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 23.10.2019 tarih ve 367-11927 sayı ile
"...Sanık ... hakkında kurulan hükmün incelenmesinde;
Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin aşamalardaki çelişkili beyanları, savunma, sanığın tanık Kader'e yönelik cinsel istismar eylemlerinin öğrenilmesinden sonra, abisi olan tanık ...'nin durumu sorduğu mağdurenin abisine sanığın kendisine yönelik eyleminin olmadığını beyan etmesi ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, Bölge Adliye Mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi karşısında mahkumiyet hükmünün yerinde olmadığı anlaşıldığından, anılan hükme yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi yerine yazılı şekilde kabulüyle hükmün kaldırılarak sanığın müsnet suçtan mahkumiyetine karar verilmesi,
Sanık ... hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
...sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Olayın intikal şekli ve zamanı, savunma, mağdurenin beyanları ve tüm dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesince sanığın atılı suç nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 103/1, 103/3. maddeleleri gereğince mahkumiyetine dair kurulan hükme yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi yerine sanığın eylemi cebirle gerçekleştirdiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılarak aynı Kanunun 103/1, 103/3, 103/4 maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi 08.01.2020 tarih ve 3274-69 sayı ile;
"...Mağdur ... 05/10/2005 doğumludur. Sanık ... diğer kardeşi ... (Saka) karşı cinsel istismar fiilinden dolayı ceza infaz kurumuna girdiği 13/04/2013 tarihi itibariyle 8 yaşındadır. Sanık ... mağdur ...'e karşı cinsel istismar fiilini ceza infaz kurumuna girmeden 1 yıl öncesi gerçekleştirmiştir. Suçun işlendiği tarihte mağdur 7 yaşındadır. Mağdur ağabeyleri ... ve ... tarafından uğramış olduğu cinsel istismar olayını 03/03/2017 tarihinde öğrenim gördüğü .... Ortaokulundaki rehber öğretmenine ve bilgisayar öğretmenine anlatması üzerine soruşturmaya başlanmıştır. Mağdur uğramış olduğu cinsel istismar fiillerini ilk olarak 03/03/2017 tarihinde öğretmenlerine anlatmasından itibaren beyanının alındığı bütün aşamalarda değişkenlik göstermeyen şekilde her iki sanığa ait cinsel istismar fiillerini anlatmıştır. Mağdur her iki sanık hakkındaki şikayetini dile getirdiği tarihte 11 yaşındadır. 7 yaşında olan bir çocuğun 13/04/2013 tarihinden 1 yıl önce sanık ağabeyi ... tarafından uğramış olduğu cinsel istismar fiilini şikayet etmesi beklenemeyecektir. Zira kendisine karşı gerçekleşirilen eylemlerin kötülüğünü idrak edebilecektir. Ancak bunu anlattığında neler yaşanacağı konusundaki kaygıları ve korkuları sebebiyle anlatması ve şikayet etmesi beklenemekeyecektir. Sanık ...'un ablası Kader'e karşı olan cinsel istismarı açığa çıkınca ... ağabeyinin kendisine yapıp yapmadığını sorduğunda korktuğu için söyleyemediğini beyan etmektedir ki bu da mağdurun yaşına uygun bir davranıştır. Mağdur 11 yaşına geldiğinde daha önce yaşamış olduğu cinsel istismar fiillerini daha iyi anlamlandırmış, kendisine karşı gerçekleştirilen fiilleri artık daha iyi tanımlamış ve bu çerçevede 03/03/2017 tarihinde okulundaki öğretmenlerine anlatmıştır. Kaldı ki mağdur, sanık ... 13/04/2013 tarihinde ceza infaz kurumuna girdikten sonra diğer sanık ...'un cinsel istismar fiilleri başlamıştır. 03/03/2017 tarihine kadar diğer sanık ...'un cinsel istismar fiillerini de şikayet edememiştir. Bu husus ancak sanığın yaşının küçüklüğü, cinsel istismar fiillerinin aile içinde gerçekleşmesi ile birlikte değerlendirildiğinde mağdurun korku ve endişe içerisinde olması sebepleri ile açıklanabilecektir. Anlatılan sebeplerle, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin sanık ... hakkındaki bozma ilamındaki olayın intikal şekli ve zamanı şeklindeki gerekçe dairemizce yerinde bulunmamıştır.
Mağdur ... 03/03/2017 tarihinde ... Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanında, sanık ağabeyi ...'un kendisine karşı gerçekleştirdiği cinsel istismar fiilinin sayısını hatırlamadığını beyan etmiştir. ... Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında ise beyanının bir bölümünde 3 kere olduğunu söylemiş ve daha sonra düzelterek 2 kere olduğunu söylemiştir. 7 yaşındaki bir çocuğun uğramış olduğu cinsel istismarın sayısını ve şeklini olayın üzerinden yaklaşık 5 yıl geçtikten sonra çok net bir şekilde, çelişkiye ve hataya düşmeden anlatmasının beklenmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Mağdur 7 yaşındayken ağabeyi sanık ... tarafından kendisine cinsel eylemlerde bulunulduğunu, bunun birden fazla defa olduğunu hatırlamakta ve anlatmaktadır. Anlatımları samimi olup ağabeyine suç atmasını gerektirir hiç bir neden bulunmamaktadır. İddiaları tanık Kader doğrulamaktadır. Tanık Kader sanık ...'e suç atma kastı ve amacında olsa birden fazla defa gördüğünü, zorla yaptığını söylerdi. Oysa bir defa gördüğünü ve zorla olmadığını söylemiştir. Anlatılan sebeplerle, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin sanık ... hakkındaki bozma ilamındaki mağdurun aşamalardaki çelişkili beyanları şeklindeki gerekçe dairemizce yerinde bulunmamıştır.
Mağdur, ağabeyi sanık ...'un ablası Kader'e karşı cinsel istismarının açığa çıkmasından sonra ağabeyi ...'nin durumu kendisine sorduğunu ancak korktuğu için anlatamadığını beyan etmektedir. 7 yaşındaki bir çocuğun korktuğu için yaşadıklarını açıklayamaması ve söyleyememesi hayatın olağan akışına uygun bir durumdur. Tanık Kader de ağabeyi sanık ... tarafından gördüklerini kimseye anlatmaması konusunda tehdit edildiğini beyan etmektedir. Anlatılan sebeplerle, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin sanık ... hakkındaki bozma ilamındaki mağdurun ağabeyi ...'ye kendisine karşı ağabeyi Kamil'in eyleminin olmadığını beyan ettiği şeklindeki gerekçe dairemizce yerinde bulunmamıştır.
Mağdur, ağabeyi sanık ... tarafından diğer ağabeyi ...'un kendisine cinsel istismarda bulunduğu tarihlerde başlamak üzere 26/02/2017 tarihine kadar cinsel istismara uğradığını, bunun en az 3-4 defa tekrarlandığını beyan ve iddia etmektedir. İlk derece mahkemesi, dairemiz ve Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından bu oluş kabul edilmektedir. Sanığın fiillerinde cebir ve şiddet bulunup bulunmadığı ve dolayısıyla sanık hakkında TCK 103/4 maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yargıtay 14. Ceza Dairesi kararlarında mağdurun iteklenmesi, fail tarafından mağdurun üzerine çekilmesi, mağdurun ağzının kapatılması, mağdurun üzerine abanılması halleri TCK 103/4 maddesi kapsamında değerlendirilebilecek ölçüde cebir kullanma olarak vasıflandırılmıştır. Mağdurun sanık ... tarafından kendisine karşı cinsel istismar fiilleri gerçekleştirilirken ''ben karşı çıkmaya çalıştıysam da benim ağzımı kapattı ve bana engel oldu'' şeklindeki beyanları, sanığın ise bir kısım ifadelerinde cinsel istismar fiilleri gerçekleştirirken mağdurun kendisi gibi zevk almadığını, tepkisiz kaldığını, kendisi öperken onun öpmediğini ifade etmiş olması birlikte değerlendirildiğinde, olayda cebir var kabul edilmelidir. Dolayısıyla TCK 103/4 maddesinin uygulanması doğrudur. Anlatılan sebeplerle, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin sanık ... hakkındaki TCK 103/4 maddesinin uygulanmasının hata olduğu yönündeki gerekçe dairemizce yerinde bulunmamıştır." gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.05.2020 tarihli ve 44591 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 11.11.2020 tarih ve 4497-4890 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...’in katılan mağdureye yönelik eyleminin sabit olup olmadığı; sanık ...’nin katılan mağdureye yönelik eylemlerini cebir veya tehditle işleyip işlemediği, bu bağlamda hakkında TCK’nın 103/4. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı ve UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.11.2019 kesinleşme tarihli ve 519-521 sayılı kararı ile katılan mağdurenin 05.10.2005 olan doğum tarihinin 05.10.2002 olarak düzeltildiğinin anlaşılması karşısında katılan mağdurenin gerçek yaşının tespiti ve bu bağlamda sanık ... hakkında 6763 sayılı Kanun’la değişik TCK’nın 103/1. maddesinin 3. cümlesinin uygulanıp uygulanmayacağı bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı hususlarının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hükümler kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bölge Adliye Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece, sanık ... hakkında TCK’nın 103/4. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı ve sanık ...’e atılı çocuğun basit cinsel istismarı suçunun sübut bulmadığı gerekçeleriyle bozulmasından sonra sanıklar, sanıklar müdafileri ve katılan mağdure vekilinin hazır bulundukları 08.01.2020 tarihli oturumda Özel Daire bozma ilamı okunarak sırasıyla sanıklar ve müdafilerinden, katılan mağdure vekilinden ve Cumhuriyet savcısından Özel Daire bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., s.193, 936-937); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr..... Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümlerin Özel Dairece bozulmasından sonra, sanıklar ve müdafileri ile katılan mağdure vekilinin hazır bulundukları 08.01.2020 tarihli oturumda, sırasıyla sanıklar ve müdafilerinden, katılan mağdure vekilinden ve Cumhuriyet savcısından Özel Daire bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmanın bitirildiği ve direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu dosyada;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 08.01.2020 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan "Yargıtay bozma ilamının usul ve yasaya uygun olması nedeniyle uyulması gerektiği mütalaa olunur." şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin sanıklar Kamil ve Niyazi hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin 08.01.2020 tarihli ve 3274-69 sayılı direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıkların esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.