Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/16374 Esas 2012/10451 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/16374
Karar No: 2012/10451

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/16374 Esas 2012/10451 Karar Sayılı İlamı

22. Hukuk Dairesi         2011/16374 E.  ,  2012/10451 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Kadıköy 3. İş Mahkemesi
    TARİHİ : 23/02/2011
    NUMARASI : 2011/56-2011/91

    Davacı vekili ... Ltd.Şti."ni davalı göstererek açtığı dava dilekçesinde; uzun süredir davalı işyerinde marketlere gelen çikolata, şeker vs. gibi ürünlerin tanzim, satış, reyon düzenlemesi işlerinde çalışan müvekkilinin iş sözleşmesinin haklı ve geçerli bir neden yokken ve yazılı bildirim yapılmadan feshedildiğini ileri sürerek davacının iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine ve işe iadesine, davacının başvurusuna rağmen davalı işverence süresi  içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarıyla boşta geçen süreye ilişkin ücret ve diğer haklarının belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili davanın ...A.Ş."ne ihbarı için dilekçe vermiş, duruşmadaki beyanında ihbar dilekçesini tekrarlayarak davacıya yazılı bildirim yapılmadığını, davacının ... firmasına ait reyonlarda ekip yöneticisi olarak çalıştığını, davacının iş sözleşmesine ..."in talebi üzerine son verildiğini,.........firmasıyla aralarındaki hizmet sözleşmesi gereğince "in talebi üzerine çıkarılan elemanların her türlü hak ve alacaklarının fatura mukabilinde ... tarafından kendilerine ödeneceğinin kararlaştırıldığını, bu nedenle davanın ...A.Ş."ye ihbarı gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece istek hüküm altına alınmış, davanın kararla birlikte ... Gıda A.Ş."ye ihbarına karar verilmiştir.
    Hüküm davalı ve ihbar olunan  vekillerince temyiz edilmiştir.
    Hakkında hüküm kurulmayan ...Gıda A.Ş."nin yerinde görülmeyen temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
    Davalı temyizine gelince;
    Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
    Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
    Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
    Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
    Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
    4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt  işverenin   davada   yer  almalarını  ve  kendi  hukuklarını  koruyacak  açıklama  ve  ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
    Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
    Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.
    Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun"un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
    Somut olayda; davalının davanın ihbarı dilekçesindeki beyanlarında davacı işçinin .... Gıda A.Ş."nin reyonlarında çalıştığı, iş sözleşmesine .... Gıda A.Ş."nin isteği üzerine son verildiği belirtildiği halde mahkece davalıyla .... Gıda A.Ş. arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı araştırılıp aradaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesi, böyle bir durumun varlığının tespit edilmesi  halinde yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda davalı olarak gösterilmeyen şirkete de davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmesi, bu suretle taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilerek taraflara savunma ve delillerini sunmaları için olanak tanınması, tarafların savunmalarına ve ortaya konacak delil durumuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 21.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara