Esas No: 2019/429
Karar No: 2022/104
Karar Tarihi: 17.02.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/429 Esas 2022/104 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2019/429 E. , 2022/104 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda ... 1. Sulh Ceza Mahkemesince 11.04.2008 tarih ve 701-258 sayı ile sanık hakkında TCK'nın 191/2-3-4 ve 5. maddeleri uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmiş, söz konusu karar itiraz edilmeksizin 18.04.2008 tarihinde kesinleşmiştir.
Tedavi denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmadığının bildirilmesi üzerine sanık hakkında yargılamaya devam eden ... 1. Sulh Ceza Mahkemesince 20.02.2009 tarih ve 561-80 sayı ile sanığın TCK'nın 191/1, 62, 50/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.02.20016 tarih ve 2400-1019 sayı ile;
"Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;
a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen TCK'nın 191. maddesi ve aynı Kanun'un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’,
b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen TCK'nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen ‘Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz’ hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK'nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca ‘davanın düşmesine’, karar verilmesinde zorunluluk bulunması..." gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 29.04.2016 tarih ve 206-424 sayı ile; "...sanık hakkında aynı dosya kapsamında daha önce TCK'nın 191/2-5. madde ve bentleri uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik kararı verildiği ve sanığın tedavi ve denetim tedbirine uymadığı için TCK'nın 191/5. maddesinin 2. cümlesi uyarınca dosya yeniden ele alınarak yargılamaya devam olunduğu, 5320 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesinin 2. fıkrasında da 'hakkında daha önce denetimli serbestlik veya tedavi tedbiri uygulanmayan kişilerle ilgili olarak 191 inci madde hükümleri çerçevesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir' hükmü bulunduğu, dolayısıyla sanık hakkında daha önce denetimli serbestlik ve tedavi tedbiri uygulandığı için 6545 sayılı Kanun ile değişik 191. maddenin uygulanmasının mümkün bulunmadığından bozma ilamının usul ve yasaya uygun olmadığı..." şeklindeki gerekçe ile direnerek, sanığın önceki hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.05.2017 tarihli ve 21962 sayılı "temyiz isteminin reddi" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.07.2019 tarih ve 19-19 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen TCK'nın 191. maddesi ve aynı Kanun'un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası gereğince, 191. madde hükümleri çerçevesinde "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına" ve 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen TCK'nın 191. maddesinin 5. fıkrası uyarınca, kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK'nın 223. maddesinin 8. fıkrası gereğince "davanın düşmesine" karar verilmesi şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
18.05.2007 tarihli olay tutanağına göre; haber merkezinin, ... sayılı adreste kavga olayı olduğu anonsu üzerine belirtilen yere giden kolluk görevlilerinin, daha önceden tanıdıkları ve eroin bağımlısı olan ... isimli şahsın babası ... ...’e saldırıp tehdit ettiği bilgisini aldıkları, adı geçen şüphelinin yakalanmasının ardından yapılan üst yoklamasında üç fişek içerisinde eroin olduğu değerlendirilen maddeyi ele geçirdikleri, konu hakkında bilgilendirilen Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapıldığı,
Sanık hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığının 11.12.2007 tarihli ve 3609-1240 sayılı iddianamesiyle; TCK'nın 191/1-2-3-4-6-7, 53, 54 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
... 1. Sulh Ceza Mahkemesince 11.04.2008 tarih ve 701-258 sayı ile; sanık hakkında TCK'nın 191/2-3-4 ve 5. maddeleri uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği, söz konusu kararın itiraz edilmeksizin 18.04.2008 tarihinde kesinleştiği,
Kesinleşen bu kararın infaz edilmesi amacıyla dosyanın ... Cumhuriyet Başsavcılığınca, 15.05.2008 tarihinde ... Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğüne gönderildiği, söz konusu kurum tarafından 2008/295 DS sırasına kaydı yapılan dosyada çağrı yazısının 23.05.2008 tarihinde tebliğ edildiği,
Sanığın, çağrı yazısının tebliğ alması sonrasında Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğüne müracaatı üzerine 30.05.2008 tarihinde denetim programına başlanıldığı, sanığa (5) gün içerisinde hastaneye başvurması gerektiğinin aksi hâlde yükümlülüğünü ihlal etmiş olacağının bildirildiği, hastaneye müracaat etmediği bildirilen sanığa 20.06.2008 tarihinde uyarı yazısının tebliğ edildiği, 04.07.2008 tarihinde Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğüne müracaat eden sanığa tekrardan hastaneye müracaat etmesi gerektiğinin bildirildiği, ancak uyarıya rağmen hastaneye müracaat etmediğinin 23.07.2008 tarihinde bildirilmesi üzerine Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği'nin 121. maddesinin uyarınca kaydının 29.07.2008 tarihinde kapatılmasına karar verildiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 30.07.2008 tarihli yazısı ile de denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin karara uymadığı anlaşılan sanık hakkında TCK'nın 191. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca yargılamaya devam edilmesinin mahkemeden talep edildiği,
25.08.2008 tarihi itibarıyla yargılamaya tekrar başlayan ... 1. Sulh Ceza Mahkemesince 20.02.2009 tarih ve 561-80 sayı ile; sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK'nın 191/1, 62, 50/1 ve 52/2-4 maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.02.2016 tarih ve 2400-1019 sayı ile; 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin sanık yönünden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
... 6. Asliye Ceza Mahkemesinin ise 29.04.2016 tarih ve 206-424 sayılı kararı ile önceki hükmünde direnerek, sanığın önceki hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar verdiği,
Anlaşılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak” başlıklı 191. maddesinin suç tarihindeki hâli;
“(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...” şeklindedir.
Diğer taraftan TCK'nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hallerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava zamanaşımının işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir (TCK m. 267/8 ve 230/4.).
Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezası ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son günün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir.
Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi halleridir.
Dava zamanaşımının durması, kanunda açıkça sayılan bazı hâllerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu hâlin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede zamanaşımının işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır (Faruk Erem, ... Danışman, ... Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, ..., 1997, s. 1013.). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hâl nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durdurmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek hâlleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK'nın 107. maddesinde; "Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur.", 5237 sayılı TCK'nın 66/1. maddesinde ise "Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur." hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 5237 sayılı TCK'da, 765 sayılı TCK'daki "hukuku âmme dâvasının ikamesi" ibaresi yerine "soruşturma ve kovuşturma yapılması" ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur.
Dava zamanaşımının kesilmesi ise kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92.). Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usuli muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK'da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK'nın 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK'nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Anayasa’nın 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir, bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.
Öte yandan Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Sanığa atılı kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun yaptırımı, TCK'nın 191. maddesinin birinci fıkrasının suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan metnine göre bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. Diğer yandan, anılan maddenin suç tarihinde yürürlükte bulunan ikinci fıkrasında; tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararların, durma kararının hukuki sonuçlarını doğuracağı hüküm altına alınmıştır. TCK'nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67. maddenin dördüncü fıkrası dikkate alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 18.05.2007 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 5237 sayılı TCK'nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde ve 67. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen 12 yıllık kesintili dava zamanaşımının, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararının kesinleştiği 18.04.2008 tarihi itibarıyla durduğu, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararının gereklerine uymayan sanık hakkında TCK'nın 191. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca yargılamaya tekrar başlandığı 25.08.2008 tarihinde zamanaşımının yeniden işlemeye başladığı, bu hâliyle zamanaşımının 18.04.2008-25.08.2008 tarihleri arasında 4 ay 7 gün süreyle durduğu, sanığın sorgusunun yapıldığı 11.04.2008 ile sanık hakkında mahkûmiyet kararlarının verildiği 20.02.2009 ve 29.04.2016 tarihlerinde ise kesildiği gözetildiğinde, 12 yıllık kesintili zamanaşımı süresine durma süreleri de eklendiğinde, Ceza Genel Kurulu inceleme tarihinden önce 25.09.2019 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK'nın 66/1-e, 67/4 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-... 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.04.2016 tarihli ve 206-424 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda; 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanun'un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK'nın 66/1-e, 67/4 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2-Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.02.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.