Esas No: 2020/236
Karar No: 2022/156
Karar Tarihi: 08.03.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/236 Esas 2022/156 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2020/236 E. , 2022/156 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Sanık ... hakkında sahte fatura kullanma suçundan açılan kamu davaları birleştirilerek yapılan yargılama sonucunda, sanığın birleşen dosya yönünden CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca davanın reddine, ana dava dosyası yönünden ise sanığın, 213 sayılı Kanun’un 359/b-2, TCK’nın 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... (...) Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2014 tarihli ve 152-352 sayılı hükümlerden mahkûmiyet hükmünün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 09.12.2019 tarih ve 12450-8996 sayı ile;
"...Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34/1, 230, 232 ve 289. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay'ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçede iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, bu delillere göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden, Anayasa ve 5271 sayılı Kanun'un amir hükümlerine aykırı şekilde; sanık hakkında, ... Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 22.02.2013 tarihli 2013/8 Soruşturma ve 2013/62 Esas sayılı iddianamesi ile dava konusu edilen ... İnşaat Elek. Metal. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.‘den alınan 16 adet ve Esedullah Ayık‘tan temin edilen 32 adet fatura yönünden, CMK‘nin 223/7. maddesi uyarınca mükerrerlik nedeniyle red kararı verildiği belirtilmesine ve ... Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 24.08.2011 tarihli 2011/514 Soruşturma ve 2011/278 Esas sayılı iddianamesine konu ... isimli mükelleften temin edilen 12 adet fatura yönünden mahkûmiyet hükmü kurulmasına karşın, hükmün gerekçe kısmında sanığın 60 adet sahte fatura kullandığının kabul edilmesi, mahkûmiyet kararı verilirken hangi delillere üstünlük tanındığının karar yerinde tartışılmaması ve gerekçede 18 yaşından büyük olan sanıktan 'suça sürüklenen çocuk' olarak söz edilmesi suretiyle hükmün karıştırılması..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi H. Dönmez; "Sayın çoğunluk ile aramızdaki farklılık mükerrirlik nedeni ile reddedilen dava dosyasındaki delillerin mükerrirliğe esas oluşturan diğer dava dosyasında delil olarak nazara alınıp alınamayacağı noktasındadır.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım 'olmazsa olmaz' (sine qua non) şartlar aranır. Muhakeme yapılmasına engel olan bu şartlardan birisi 'Non bis in idem' olarak ifade edilen, hüküm veya açılmış dava bulunmamasıdır.
Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da yaşayan bir hukuk normu olarak uygulanan, doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan 'Non bis in idem' ilkesi 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nin 'Duruşmanın sona ermesi ve hüküm' başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında; 'Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir' şeklinde düzenlenmiştir.
'Non bis in idem' ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup, konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 7 numaralı Ek Protokolünün 'Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı' başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; 'Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne veya yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez' şeklinde ifade edilmiştir. Düzenlemelerden de açıkça anlaşıldığı üzere bu hukuk normunun amacı sanığın aynı olay nedeni ile iki kez yargılanmasının önüne geçmektir.
Gerek 1412 sayılı CMUK ile getirilen yargılama sisteminde gerekse CMK’da pozitif hukuk normu olarak düzenlenen kanıt yasakları ise soruşturma veya kovuşturma sırasında hukuka aykırı usul ve yöntemlerle elde edilmiş delillerin hükme esas alınamayacağına ilişkindir. Nitekim 5271 sayılı CMK’nın da 206. maddesinde 'kanuna aykırı elde edilmiş delillerin red olunacağı' belirtilmiştir. Bu kapsamda örneğin, usulsüz arama, elkoyma kararları sonucu elde edilmiş deliller yine tanıkların usulsüz dinlenmesi, keza sanığın kendisini veya yakınlarını suçlayan beyana zorlanması sonucu elde edilen deliller gibi yasa dışı elde edilmiş hukuka aykırı delillerin yargılamada ispat aracı olarak kullanılamayacağı Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve kanunlarda tartışmasız bir şekilde açıkca düzenlenmiştir. Öte yandan CMK 217. maddesinde ise yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği belirtilmiştir. CMK’nın 'Bağlantılı Davalar' başlıklı bölümünde de bu tür dava dosyalarının gerektiğinde birleştirilerek delillerin birlikte incelenmesi gerektiğine ilişkin düzenlemeler mevcuttur.
Bu düzenlemelerden beklenen amaç ise birleştirilen davalar arasında zincirleme suç ilişkisi olup olmadığı, davalar arasında mükerrirlik ilişkisinin bulunup bulunmadığı ve dava dosyalarındaki delillerin birbirini etkileme durumunun olup olmadığının araştırılarak ceza adaletinin sağlanması ve mükerrir yargılamaların önüne geçilmesidir.
Yüksek Yargıtayın yerleşik karar ve uygulamalarından bilindiği üzere henüz sonuçlanmamış dava dosyaları arasında mükerrirlik iddiası olması halinde dava dosyalarının birlikte incelenmesi ve sonucuna göre değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Davalardan birinin önceden sonuçlanmış olduğu durumlarda da her iki dava dosyasındaki delillerin birlikte değerlendirilmesine engel bir durum bulunmamaktadır. Çünkü her iki davanın mükerrir olup olmadığı ve zincirleme suç ilişkisi ancak bu şekilde tespit edilebilecektir. Bu incelemede delillerden bir kısmının önceki davada bir kısmının diğer (mükerrir) dava dosyasında olduğunun anlaşılması halinde mükerrir dava dosyası delil olarak dosya içerisine konularak o dosya içerisindeki delillerden de sübut ve zincirleme suç ilişkisi yönünden istifade edilmesine engel bir düzenleme bulunmamaktadır. Çünkü; sadece mükerrirlikten dolayı açılan dava red edilmektedir. Dava dosyası içerisindeki deliller geçerliliğini korumakta olup yasa dışı elde edilmiş yasak bir delil bulunmamaktadır. Dolayısı ile mükerrirlikten red edilen dava dosyası içerisindeki delillerin sübut ve zincirleme suç ilişkisi yönünden değerlendirilmesi mümkün hatta bazı durumlarda zorunludur. Bu nedenle mükerrirlikten red edilen dava dosyası içerisindeki delillerin yasak delil olduğu ve kullanılamayacağı düşüncesi dayanaktan yoksundur. Nitekim mahkeme de kararının gerekçesinde mahkumiyet kararını sadece derdest davadaki delillere değil mükerrirlikten red edilen dava dosyasındaki delillere de dayandırmıştır. Bu hali ile gerekçe ile hüküm arasında bir çelişki olmadığı gibi yasak bir delilin kullanılmasıda söz konusu değildir.
Açıklanan nedenlerle kararın onanması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmadığımı saygı ile arzederim." düşüncesiyle,
Daire Üyesi S. Bayındır da; "I- Görüş ayrılığının konusu:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı, davanın mükerrer olduğu gerekçesi ile reddine karar verildiği hallerde reddine karar verilen dava dosyasındaki delil ve konuların görülmekte olan diğer ceza davasında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu ila tek vergi beyannamesinde kullanılan faturalar nedeni ile zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
II- Davanın mükerrerlikten reddi halinde dava dosyasındaki delil ve konuların yürütülmekte olan diğer davada değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu ile ilgili görüşlerimiz:
CMK 223/7 maddesinde 'Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir' şeklinde düzenlenen 'non bis in idem prensibi' gereğince bir fiilden dolayı bir kişi hakkında ceza davası açıldıktan sonra o davanın muhakemesi sona ermeden aynı fiilden dolayı aynı kişi hakkında ikinci bir ceza davası açılamaz.
Ceza Genel Kurulunun 08.10.2002 gün ve 199-347 sayılı kararında da belirtildiği üzere, muhakeme koşullardan birisi de 'yargı bulunmaması' koşuludur. Ceza yargılamasının bir 'yargı' ile sona ermesi durumunda, 'yargı otoritesinin' özelliği gereği aynı konuda yeni bir yargılama yapılamayacaktır. Bu kuralın en önemli sonucu, aynı suçtan dolayı aynı sanık aleyhine tekrar ceza davası açılamamasıdır. Yargının değerlilik otoritesinin bir çeşidi olarak 'non bis in idem' diye ifade edilen bu kural, yargılama hukukunun ana ilkelerindendir. (C.G.K. 13.12.2011 tarih ve 2011/342 Esas, 2011/271 Karar )
Kanun koyucunun 'non bis in idem' kuralı gereğince aynı fiilden dolayı sanığın ikinci kez yargılanmasını ve muhakemenin tekrarlanması önlemeyi amaçladığı ve ikinci açılan davanın CMK 223/7 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılsa da; bu durum aynı fiil ve konuya ilişkin tüm delillerin muhakemesi devam eden davada değerlendirilmesine engel teşkil etmeyecektir. Çünkü delillerin ve konunun aynı fiile ilişkin olduğu düşünüldüğünde muhakemesi devam eden yargılamada değerlendirilip dikkate alınmalıdır.
Örnek vermek gerekirse; failin üzerinde ele geçen 2 adet belgenin (nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi) sahteliği iddiası ile hakkında ceza davası açılıp yargılaması devam ederken, daha başlangıçtaki soruşturma aşamasında kriminal incelemeye gönderilen sürücü belgesi ile ilgili kriminal rapor ve ekindeki sürücü belgesi aslının Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesi üzerine tekrar yeni bir soruşturma yapılıp aynı sürücü belgesi ile ilgili ikinci bir dava açılması halinde ikinci açılan davanın CMK 223/7 maddesi uyarınca reddine karar verilmeli, ancak sürücü belgesi aslı ve kriminal rapor görülmekte olan ve ilk açılan dava dosyasında suçun maddi konusu ve delil olarak değerlendirilmelidir.
III- Sahte fatura kullanma suçlarında zincirleme suç kavramı ile ilgili değerlendirmemiz:
5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır' şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesinde 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK'nin 43. maddesindeki 'değişik zamanlarda' düzenlemesi karşısında sahte belgelerin kısa süre aralıklarla düzenlenmesi ya da kullanılması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı düşünülmelidir.
213 sayılı VUK'nun 3/a maddesinde ki 'Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı gözönünde tutularak uygulanır.' düzenlemesi ile vergi kanunlarına göre defterlerin hesap dönemi itibarıyla tutulduğu, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatıldığı ve ertesi dönem başında tekrar açıldığı düşünüldüğünde; 'yeni suç işleme iradesinin' tespiti ve teselsül hükümlerinin uygulanmasında 'takvim yılı ve mükellefiyet' ölçütünün esas alınmasının 5237 TCK 'nin genel hükümlerine aykırı olmadığı gibi 213 sayılı VUK daki düzenlemelere de daha uygun olduğu kanaatindeyim.
213 sayılı VUK 359 maddesinde düzenlenen sahte belge kullanma suçu deftere kayıt ile başlayıp vergi indiriminde kullanma ile oluşacağından, kullanma faaliyetinin işleyiş biçimi, mahiyeti, sayısı, deftere kayıt ve sonuçları değerlendirilir, vergilendirme dönemleri ve beyanname tarihlerine bakılır. Kullanma eylemi deftere kayıt anından itibaren beyanname tarihine kadar devam edeceğinden dava zamanaşımının hesaplanması bakımından en son suç tarihi olarak beyanname tarihi esas alınır. Teselsülün bittiği tarih ise en son beyanname tarihi olur.
Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, işlediği her bir suçtan dolayı faile ayrı ceza yerine artırılmış bir ceza verilmesinin mantık ve amacı, failde tespit edilen bir suç işleme kararı ile aynı suçun birden fazla işlenmesi unsurudur. Tarih ve miktarları farklı birden fazla faturanın deftere kayıt ile tek bir dönemde KDV beyannamesinde indirim konusu yapmak sureti ile Hazineye karşı işlendiği kabul edilmesi karşısında 'aynı suçun birden fazla işlenmesi' unsuru burada da tam manası ile vardır.
Sahte fatura kullanma suçlarının oluşumu bakımından bir vergilendirme - tarh döneminde tarihleri ve miktarları farklı birden fazla fatura kullanılması halinde de birden fazla fiil olduğu ve her bir faturanın ayrı bir konu olduğu değerlendirildiğinde teselsül hükümlerinin uygulanması gerektiği düşünülmelidir.
Nitekim CGK 05.03.2002 -2002/11-28-2002/179 sayılı kararında özetle; 'usulsüzlük cezalarına ilişkin hükümler, kabahatlerin oluşumu akımından hesap dönemi - takvim yılı esas alınmıştır, Bu nedenle KDV indiriminden yararlanmak için hesap dönemi içerisinde ve farklı tarihlerde sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı fatura kullananların eylemlerinin hesap dönemi - takvim yılı esas alınarak teselsül eden bir suçu oluşturduğunun kabul edilmesi yasanın ruhuna aykırı bir yorum tarzı sayılmayacağını' belirtmiştir.
Tarihleri ve miktarları farklı her bir sahte faturanın farklı bir fiil ve konu olduğu düşünüldüğünde KDV indiriminden yararlanmak için bir hesap dönemi içerisinde ve farklı tarihlerde sahte fatura kullananların eylemlerinin hesap dönemi - takvim yılı esas alınarak teselsül eden bir suçu oluşturduğunun kabul edilmesi 5237 sayılı TCK ile 213 sayılı VUK'nun ruhuna aykırı bir yorum tarzı sayılmayacaktır.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi başlangıçta vergilendirme dönemlerini dikkate alarak bir yılda bir kaç defa vergi suçunun işlenebileceğini (örn:sahte belgelerin KDV de kullanılması halinde 3 aylık veya 1 aylık vergilendirme döneminde) değerlendirmiş ise de;... tarihli 2002/11-28 , 2002/179 sayılı kararında iddianame ile hukuki kesinti oluşmadığı sürece bir takvim yılında (hesap dönemi) işlenen sahte belge düzenleme ve kullanma suçlarında tek suç, farklı takvim yıllarında işlenen suçların ise ayrı suç olarak kabul edilerek kendi içinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiş, uygulamaları da bu yönde gelişmiştir.
'Sanığın atılı suça konu olan faturaları 2008 yılı Mayıs ayına ait KDV beyannamesinde kullanması nedeniyle, ...5237 sayılı TCK'nın 43 maddesine göre 'bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi' halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği; somut olayda sanığın 2008 takvim yılı içinde farklı tarihlerde birden fazla sahte fatura kullanma iddiası karşısında hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması.' (11.C.D. 26.04.2017 tarih ve 2017/1896 Esas, 2017/3132 Karar)
"5237 sayılı TCK'nın 43. maddesine göre 'bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi' halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği; somut olayda sanığın aynı takvim yılı içinde farklı tarihlerde birden fazla sahte fatura kullandığının kabul edilmesi karşısında hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması,' (11.C.D. 27.09.2017 tarih ve 2017/8068 Esas, 2017/5973 Karar)
Sonuç olarak Yargıtay uygulamasında 213 sayılı V.U.K'nun 359. Maddesindeki suçlar yönünden bir takvim yılındaki (vergilendirme dönemi) eylemler tek suç, aynı takvim yılında değişik zamanlarda gerçekleştirilen eylemlerin ise zincirleme suçu oluşturacağı kabul edilmiştir.
IV- Somut olay ve kanaatimiz;
... Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/514 Soruşturma sayılı evrakı üzerinden 24/08/2011 tarihli iddianame ile ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.yetkilisi sanık ... hakkında 2010 takvim yılında sahte fatura kullanmak eyleminden dolayı kamu davası açıldığı,
Sanık ... hakkında dava açan ikinci iddianame olan ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/8 Soruşturma sayılı 22/02/2013 tarihli iddianamesi ile ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. yetkilisi olan sanık hakkında 'sahte olduğu tespit edilen 48 adet faturayı 2010 yılı defter ve kayıtlarına intikal ettirdiği' iddiası ile sahte fatura kullanmak suçundan dava açıldığı,
Dava dosyalarının birleştirilerek aynı dosya üzerinden yürütülen yargılamada ise 22.03.2013 tarihli ikinci iddianame konusu eylemlerin ilk iddianame konusu eylemler ile aynı olduğu gerekçesi ile CMK'nun 223/7 maddesi uyarınca ikinci açılan davanın reddine, karar verilerek her iki iddianamede dava konusu yapılan ve farklı mükelleflerden alınarak farklı vergi dönemlerinde vergi indiriminde kullanılan toplam 60 adet sahte faturanın 2010 takvim yılında kullanılması nedeni ile sanığın mahkumiyetine karar verilerek sanık hakkında TCK'nin 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı anlaşılmıştır.
Esasen ikinci kez düzenlenen 22/02/2013 tarihli iddianamede ilk iddianameden farklı olarak 'sahte olduğu tespit edilen 48 adet faturayı 2010 yılı defter ve kayıtlarına intikal ettirdiği' belirtilerek farklı bir eylem anlatılmakta olup sanığın aynı takvim yılında başka mükelleflere ait kullandığı 48 adet sahte faturaya ilişkin tespitin yeni bir suçu oluşturmayıp zincirleme suç içinde değerlendirilmesi gerekirken mükerrer olduğu gerekçesiyle red kararı verilmesi yerinde değil ise de;
Sayın çoğunluğun 'mükerrerlikten Red kararı verildiği belirtilmesine ve ... isimli mükelleften temin edilen 12 adet fatura yönünden mahkumiyet hükmü kurulmasına karşın hükmün gerekçe kısmında sanığın 60 adet sahte fatura kullandığının kabul edilmesi ve hükmün karıştırılması' şeklindeki bozma gerekçesi de yerinde değildir.
Şöyle ki; mahkemece 'sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir.' Böylece her iki iddianame ile dava konusu yapılan toplam 60 adet sahte fatura mahkumiyet hükmüne esas alınmış ve sanık hakkında TCK'nin 43. maddesi hükümleri uygulanmıştır.
Kararın gerekçe kısmı ile hüküm kısmına bakıldığında mahkemenin mahkumiyet kararını 12 adet sahte fatura ile sınırlamadığı, aksine kararın gerekçesinde açıkça 60 adet sahte faturanın hükme esas alındığının belirtildiği, gerekçe ile hüküm arasında bir çelişki bulunmadığı anlaşılmaktadır. Non bis in idem kuralı gereğince aynı fiilden dolayı açılan davanın CMK 223/7 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği durumlarda dahi aynı fiil ve konuya ilişkin tüm delillerin muhakemesi devam eden davada değerlendirilip dikkate alınmasında engel bir durum bulunmadığı gözetildiğinde mahkemenin görmekte olduğu her iki davada ki delil ve konuları mahkumiyet kararına esas alabileceği kabul edilmelidir.
Kaldı ki somut olayda sanığın eyleminin aynı takvim yılında zincirleme suç içinde kalan sahte fatura kullanma eylemini oluşturduğu, mahkemenin dava konusu olan 2010 takvim yılında kullanılan tüm faturaları mahkumiyet hükmüne esas almasında yasal bir engel bulunmadığı düşünülmelidir.
Sayın çoğunluğun kabule göre 2/b maddesindeki '...12 adet faturanın tamamının 2010 yılı Mart ayı KDV indiriminde kullanılması nedeniyle aynı beyanname döneminde birden çok sahte fatura kullandığı kabul edilen sanık hakkında TCK'nin 43. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığına' ilişkin bozma gerekçesine de katılmak mümkün değildir.
Şöyle ki; ilk iddianame ekindeki vergi suçu raporu konusu faturaların her birinin tarihleri (09.03.2010- 18.03.2010- 20.03.2010- 22.03.2010- 23.03.2010- 24.03.2010- 25.03.2010- 26.03.2010- 27.03.2010- 29.03.2010- 30.03.2010- 31.03.2010) ve tutarları farklı olup her bir faturanın ayrı fiil ve konu olduğu düşünüldüğünde; bir aylık KDV beyannamesinde kullanılması durumunda da sanık hakkında TCK'nin 43/1 maddesindeki zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır.
Şirket yetkilisi sanığın vergi incelemeleri sırasındaki beyanında 'söz konusu mükellef tarafından düzenlenen faturalarda belirtilen malları gerçekten satın aldık, malları işyerimizde teslim aldık, fatura bedelleri karşılığında senet düzenleyerek verdik, faturaları sahte olduğunu bilmeden kayıtlarımıza intikal ettirdik' şeklindeki beyanı da dikkate alındığında, mükellefin 12 adet sahte faturayı 2010 yılı yasal defterlerine kaydetip, dönem kazancının tespitinde maliyet/gider unsuru olarak dikkate almış, faturalarda tutarları yer alan KDV'lerini ilgili dönemde indirim konusu yaptığı anlaşılmıştır.
Tarih ve miktarları farklı birden fazla 12 adet faturanın deftere kayıt ile tek bir dönemde KDV beyannamesinde indirim konusu yapmak sureti ile Hazineye karşı işlendiğinin kabul edilmesi durumunda da 'aynı suçun birden fazla işlenmesi' unsuru tam manası ile vardır.
Mahkemenin, '...sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir...' şeklinde gerekçelendirerek sanık hakkında 2010 takvim yılında zincirleme sahte fatura kullanma eyleminden dolayı verdiği mahkumiyet kararı yerinde olduğundan, kararın 'Onanması' gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun 'Bozma' düşüncesine katılmıyorum.' görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.02.2020 tarih ve 79926 sayı ile;
"...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; Özel Dairenin bozma kararının yerinde olup olmadığına ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Cumhuriyet Başsavcılığının 24/08/2011 gün ve 2011/278 esas sayılı iddianamesi ile; 'Yukarıda açık kimliği yazılı şüphelinin ... Mal Müdürlüğü'nün 383 040 1377 vergi numaralı mükellefi olduğu, İlçede ...Akaryaktı Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.ni işlettiği, mükellef kurumun 2010 takvim yılı beyan ve işlemlerinin vergi kanunları yönünden sınırlı olarak incelenmesi neticesinde düzenlenen ... Vergi Dairesi Başkanlığı, Denetim Grup Müdürlüğü'nün 9/5/2011 tarihli raporunda; şüphelinin sahte fatura kullanmak suretiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/2,b maddesine aykırı davranıldığının belirtildiği, rapor değerlendirme komisyonunun mütalaasının da aynı yönde olduğu,
Şüphelinin savunmasında; şirkete ait faturaları kesilmiş malları gerçekten satın aldığını ve karşı firmadan buna ilişkin fatura aldıklarını ancak faturaların vergi denetimi sırasında sahte çıktığını, vergi dairesi ile anlaşıp kesilen para cezasını ödeyeceklerini belirterek üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, şüphelinin atılı suçu işlediği, vergi suçu raporu, defterdarlık mütaalası ve tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla şüphelinin eylemine uyan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/2/b ve TCK 53. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi, kamu adına iddia ve talep olunur.' istemiyle kamu davası açıldığı,
Yine ... Cumhuriyet Başsavcılığının 22/02/2013 gün ve 2013/62 Esas sayılı iddianamesi ile; 'Yukarıda açık kimliği yazılı şüphelinin ... Mal Müdürlüğünün 3830401377 vergi numaralı mükellefi olan ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Müh. San. Tic. Ltd. Şti'nin müdürü olarak görev yaptığı, ... Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı tarafından şüphelinin müdür olarak görev yaptığı ...Akaryakıt Nak.Petrol Teçhizatları İnş. Müh. San. Tic. Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 20/12/2012 tarih ve 2012-A-3007/46 sayılı Vergi İnceleme Raporunda mükellef şirketin vergi tekniği raporları ile sahte olduğu tespit edilen 48 adet faturayı 2010 yılı defter ve kayıtlarına intikal ettirdiği ve bu sahte faturalarda yer alan KDV tutarlarını ilgili dönem KDV beyannamesinde indirim konusu yaptığının belirtildiği,
... Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı tarafından düzenlenen 2012-A-3007/48 sayılı Vergi Suçu raporunda mükellef ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Müh. San. Tic. Ltd. Şti'nin sahte olduğu vergi incelemesi ile tespit edilen katma değer vergisi hariç toplam 1.756.163,70 TL tuturındaki sahte faturayı 2010 yılı defterlerine kaydederek dönem kazancının tespitinde maliyet/gider unsuru olarak dikkate alarak faturalarda yer alan KDV tutarlarını ilgili dönemlerde indirim konusu yaptığı ve mükellef kurumda müdür olarak görev yapan şüphelinin 306 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde öngörülen şekilde bilerek sahte belge kullanmak suretiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b maddesindeki suçu işlediği yönünde kanaate varıldığı,
... Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı II nolu Rapor Değerlendirme Komisyonu tarafından 27/12/2012 tarih ve RDK-II/2012/186 sayılı mütalasıyla şüphelinin 2010 yılında bilerek sahte belge kullanmak suretiyle 213 Sayılı VUK.'nun 359/b maddesine aykırı davrandığı yönünde mütalaa verdiği,
Yapılan soruşturma neticesinde VUK ek 11. maddesinin birinci fıkrası uyarınca uzlaşmanın 359. maddedeki eylemler hariç uygulanması nedeniyle dava açmaya engel bir durum bulunmadığı ve şüphelinin üzerine atılı suçun işlediği yukarıda yazılı olan deliller ile tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla;
Şüphelinin yargılamasının mahkemenizde yapılarak delillerin takdiri mahkemenize ait olmak üzere ilgili sevk maddeleri gereğince cezalandırılmasına, işlemiş olduğu kasti suç nedeniyle TCK 53/1 gereğince belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına, tüm yargılama giderlerinin CMK 325/1 uyarınca şüpheliden tahsiline karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.' istemiyle kamu davası açıldığı,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 22/02/2013 gün ve 2013/62 Esas sayılı iddianamesiyle açılan kamu davasının ... Asliye Ceza Mahkemesinin 01/03/2013 gün ve 2013/47 Esas, 2013/105 karar sayılı ilamı ile ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/152 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği,
... Asliye Ceza Mahkemesinin 16/12/2014 gün ve 2011/152 Esas, 2014/352 Karar sayılı ilamı ile '...İddia, suça sürüklenen çocuğun savunması, nüfus ve adli sicil kayıtları, yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; şüphelinin ... Mal Müdürlüğü'nün 383 040 1377 vergi numaralı mükellefi olduğu, ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.ni işlettiği, mükellef kurumun 2010 takvim yılı beyan ve işlemlerinin vergi kanunları yönünden sınırlı olarak incelenmesi neticesinde sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir.
Birleşen mahkememizin 2013/47 esas sayılı dosyasındaki eylem ile eldeki dosyaya konu eylemlerin aynı olduğu, farklı yerlerde yapılan soruşturmalar neticesinde iki farklı dava ikame edildiği anlaşılmakla CMK'nun 223/7 maddesi uyarınca birleşen mahkememizin 2013/47 esas sayılı dosyasındaki davanın reddine ilişkin aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
Suça sürüklenen çocuk hakkında tayin olunan cezaların tür ve miktarı itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanabilmesi açısından aşağıdaki şekilde değerlendirme yapılmıştır. 5271 sayılı CMK’nun 231/5-14. maddelerine göre sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. CMK’nun 231/5. maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verile bilmesi için; sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir. Ayrıca 6008 sayılı yasanın 7. maddesi ile eklenen fıkra uyarınca sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri uygulanamaz. Bu şartların birlikte gerçekleşmiş olması halinde sanık hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Olayımızda sanığa verilen hapis cezasının miktarı itibariyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri tatbik edilmemiş ve aşağıdaki hüküm tesis eadilmiştir...' gerekçesiyle 2013/47 Esas sayılı dosyadaki eylem ile ilgili davanın reddine, sahte belge kullanmak suretiyle VUK'na muhalefet etmek suçundan mahkumiyetine karar verildiği ve bu kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 09/12/2019 gün ve 2016/12450 Esas 2019/8996 Karar sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım 'Olmazsa olmaz' (sine qua non) şartlar aranır. Bu bağlamda muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de 'Non bis in idem' olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da uygulanan bir hukuk normu olarak doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan 'Non bis in idem' ilkesi 1412 sayılı CMUK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; 'Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir', 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 'Duruşmanın sona ermesi ve hüküm' başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; 'Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.' şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
'Non bis in idem' ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup, konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7 numaralı Ek Protokolü’nün 'Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı' başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; 'Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulune ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez.' şeklinde ifade edilmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için 'Zincirleme suç' hükümleri üzerinde de durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın 'Suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK'nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, 'Değişik zamanlarda' ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK'nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;
Mahkeme gerekçeli karar başlığında suç tarihini '25/04/2010' yerine '09/03/2010' olarak yanlış yazmış ise de bu durumun mahallinde düzeltilmesi olanaklı görülmüştür.
Mahkeme gerekçesinde 'sanık' ibaresi yerine 'suça sürüklenen çocuk' ibaresini kullanmış ise de, bu hususun da mahallinde düzeltilmesi olanaklı görülmüştür.
Yine 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Öte yandan ikinci davanın reddine karar verilmesi, aynı fiil ve konuya ilişkin tüm delillerin muhakemesi devam eden davada değerlendirilmesine engel teşkil etmeyecektir. Bu deliller devam eden davada değerlendirilip dikkate alınabilir. Mahkeme somut olayda her iki iddianame ile dava konusu yapılan toplam 60 adet sahte faturayı mahkumiyet hükmüne esas almış ve sanık hakkında ayrıca TCK'nun 43. maddesini de uygulamıştır. Kararın gerekçe kısmında mahkumiyet kararı 12 adet sahte fatura ile sınırlandırılmamış, aksine gerekçede de belirtildiği üzere 60 adet sahte fatura hükme esas alınmıştır. Ayrıca sanığın aynı takvim yılında zincirleme suç içinde kalan sahte fatura kullanma eyleminde, dava konusu olan tüm faturaları mahkumiyet hükmüne esas almasında da bir engel bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle mahkemenin gerekçesinde çelişki bulunmadığı değerlendirilmektedir.
Yüksek Dairenin TCK'nun 43. Maddesi koşullarının bulunmadığı hususuna ilişkin bozma kararı da yerinde değildir. Şöyleki, davaya konu faturaların tarihleri 09/03, 18/03, 20/03, 23/03, 24/03, 25/03, 26/03, 27/03, 29/03, 30/03, 31/03/2010 olup, miktar ve tarihleri farklıdır. Bu faturaların bir aylık KDV beyannamesinde kullanılması durumunda, TCK'nun 43/1 maddesinin uygulanması yerindedir. Zira 12 adet tarih ve miktarları farklı sahte faturayı tek bir dönemde KDV beyannamesinde indirim konusu yapmak suretiyle aynı suçun aynı mağdura karşı birden fazla işlenmesi durumu vardır. Nitekim Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 05/03/2002 gün ve 2002/11-28 Esas, 2002/179 Karar sayılı ilamı da aynı yöndedir. Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin uygulamaları da bu yöndedir.
Tüm bu nedenlerle ... Asliye Ceza Mahkemesinin 16/12/2014 gün ve 2011/152 Esas, 2014/352 Karar sayılı ilamının onanması gerektiği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 08.06.2020 tarih, 1006-2804 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yerel Mahkeme hükmünün yasal ve yeterli gerekçeyi içerip içermediği,
2- Mevcut gerekçenin de hüküm(sonuç) kısmı ile çelişkili olup olmadığı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Mal Müdürlüğü mükellefi ...Akaryakıt Nak. Petr. Teçh. İnş. Müh. Hiz. San. Tic. Şti.nin yetkilisi olan sanık ... hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 24.08.2011 tarih ve 278-139 sayı ile; “Yukarıda açık kimliği yazılı şüphelinin ... Mal Müdürlüğü'nün 383 040 1377 vergi numaralı mükellefi olduğu, İlçede ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.ni işlettiği, mükellef kurumun 2010 takvim yılı beyan ve işlemlerinin vergi kanunları yönünden sınırlı olarak incelenmesi neticesinde düzenlenen ... Vergi Dairesi Başkanlığı, Denetim Grup Müdürlüğü'nün 09.05.2011 tarihli raporunda; şüphelinin sahte fatura kullanmak suretiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/2-b maddesine aykırı davranıldığının belirtildiği, rapor değerlendirme komisyonunun mütalaasının da aynı yönde olduğu, şüphelinin savunmasında; şirkete ait faturaları kesilmiş malları gerçekten satın aldığını ve karşı firmadan buna ilişkin fatura aldıklarını ancak faturaların vergi denetimi sırasında sahte çıktığını, vergi dairesi ile anlaşıp kesilen para cezasını ödeyeceklerini belirterek üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, şüphelinin atılı suçu işlediği, vergi suçu raporu, defterdarlık mütalaası ve tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla şüphelinin eylemine uyan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/2-b ve TCK 53. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi” istemiyle kamu davası açıldığı,
İddianamede bahsedilen ... Vergi Dairesi Başkanlığı Denetim Grup Müdürlüğünün 09.05.2011 tarihli vergi inceleme raporunda; sanığın, sahte fatura düzenlediği bir başka vergi raporuyla tespit edilen Ulus Vergi Dairesi mükellefi ... (Yıldız İnşaat Elektrik Organizasyon Tekstil ve ... Elbiseleri Akaryakıt Ekipmanları ve Yedek Parça Ticaret Hizmetleri) tarafından sanık adına düzenlenen 09.03.2010, 18.03.2010, 20.03.2010, 22.03.2010, 23.03.2010, 24.03.2010, 25.03.2010, 26.03.2010, 27.03.2010, 29.03.2010, 30.03.2010 ve 31.03.2010 tarihli 12 adet faturayı KDV beyannamesinde indirim konusu yaptığı hususlarına yer verildiği,
Sanık hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığının 24.08.2011 tarihli ve 278-139 sayılı iddianamesiyle açılan kamu davasının ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/152 esas sayılı dosyasında kovuşturmasına başlandıktan sonra, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2013 tarihli ve 62-23 sayılı iddianamesiyle 2010 takvim yılında sahte fatura kullanmak suçundan yeni bir kamu davasının açıldığı,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2013 tarihli ve 62-23 sayılı iddianame içeriğinin; “Yukarıda açık kimliği yazılı şüphelinin ... Mal Müdürlüğünün 3830401377 vergi numaralı mükellefi olan ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Müh. San. Tic. Ltd. Şti.nin müdürü olarak görev yaptığı, ... Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı tarafından şüphelinin müdür olarak görev yaptığı ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Müh. San. Tic. Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 20.12.2012 tarih ve 2012-A-3007/46 sayılı Vergi İnceleme Raporunda mükellef şirketin vergi tekniği raporları ile sahte olduğu tespit edilen 48 adet faturayı 2010 yılı defter ve kayıtlarına intikal ettirdiği ve bu sahte faturalarda yer alan KDV tutarlarını ilgili dönem KDV beyannamesinde indirim konusu yaptığının belirtildiği,
... Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı tarafından düzenlenen 2012-A-3007/48 sayılı Vergi Suçu raporunda mükellef ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Müh. San. Tic. Ltd. Şti.nin sahte olduğu vergi incelemesi ile tespit edilen katma değer vergisi hariç toplam 1.756.163,70 TL tutarındaki sahte faturayı 2010 yılı defterlerine kaydederek dönem kazancının tespitinde maliyet/gider unsuru olarak dikkate alarak faturalarda yer alan KDV tutarlarını ilgili dönemlerde indirim konusu yaptığı ve mükellef kurumda müdür olarak görev yapan şüphelinin 306 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde öngörülen şekilde bilerek sahte belge kullanmak suretiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b maddesindeki suçu işlediği yönünde kanaate varıldığı,
... Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı II nolu Rapor Değerlendirme Komisyonu tarafından 27.12.2012 tarih ve RDK-II/2012/186 sayılı mütalaasıyla şüphelinin 2010 yılında bilerek sahte belge kullanmak suretiyle 213 sayılı VUK'nın 359/b maddesine aykırı davrandığı yönünde mütalaa verdiği,
Yapılan soruşturma neticesinde VUK ek 11. maddesinin birinci fıkrası uyarınca uzlaşmanın 359. maddedeki eylemler hariç uygulanması nedeniyle dava açmaya engel bir durum bulunmadığı ve şüphelinin üzerine atılı suçun işlediği yukarıda yazılı olan deliller ile tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla;
Şüphelinin yargılamasının mahkemenizde yapılarak delillerin takdiri mahkemenize ait olmak üzere ilgili sevk maddeleri gereğince cezalandırılmasına, işlemiş olduğu kasti suç nedeniyle TCK 53/1 gereğince belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına, tüm yargılama giderlerinin CMK 325/1 uyarınca şüpheliden tahsiline karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.” şeklinde olduğu,
Bu iddianamede bahsedilen ... Vergi Denetim Kurulu ... Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığının 20.12.2012 tarihli vergi inceleme raporunda; sanığın, sahte fatura düzenledikleri başka vergi raporlarıyla tespit edilen, Ulus Vergi Dairesi mükellefi 3 ... İnşaat Elk. Metal. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından sanık adına düzenlenen 16 adet fatura ile yine aynı Vergi Dairesi mükellefi Esedullah Ayık tarafından sanık adına düzenlenen 32 adet faturayı KDV beyannamesinde indirim konusu yaptığı hususlarına yer verildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2013 tarihli ve 62-23 sayılı iddianamesiyle açılan kamu davasının ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/47 esasına kaydedildikten sonra Mahkemece 01.03.2013 tarih ve 47-105 sayı ile bu davanın ilk iddianame ile açılan kamu davası olan ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/152 esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesine karar verildiği,
Birleştirme kararı sonrasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 16.12.2014 tarih ve 152-352 sayı ile “İddia, suça sürüklenen çocuğun savunması, nüfus ve adli sicil kayıtları, yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; şüphelinin ... Mal Müdürlüğü'nün 383 040 1377 vergi numaralı mükellefi olduğu, ...Akaryaktı Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.ni işlettiği, mükellef kurumun 2010 takvim yılı beyan ve işlemlerinin vergi kanunları yönünden sınırlı olarak incelenmesi neticesinde sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzeri atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir.
Birleşen mahkememizin 2013/47 esas sayılı dosyasındaki eylem ile eldeki dosyaya konu eylemlerin aynı olduğu, farklı yerlerde yapılan soruşturmalar neticesinde iki farklı dava ikame edildiği anlaşılmakla CMK'nun 223/7. maddesi uyarınca birleşen mahkememizin 2013/47 esas sayılı dosyasındaki davanın reddine ilişkin aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesine yer verildikten sonra, sanık hakkında, Mahkemenin birleşen 2013/47 esas sayılı dosyasındaki eylem ile eldeki dosyaya konu eylemlerin aynı olduğu, farklı yerlerde yapılan soruşturmalar neticesinde iki farklı dava ikame edildiği belirtilerek CMK'nın 223/7. maddesi uyarınca Mahkemenin birleşen 2013/47 esas sayılı dosyasındaki davanın reddine karar verildiği, akabinde ise hüküm kısmının “B-1-” kısmında “Eldeki dosyada” ibaresine yer verildikten sonra sanık hakkında 213 sayılı Kanun’un 359/b-2, TCK’nın 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün kurulduğu,
Mahkûmiyet hükmünün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince hükmün bozulmasına oy çokluğuyla karar verildiği, bu karar yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurulduğu, Özel Dairece yapılan değerlendirme sonucunda dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderildiği,
Anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kararların gerekçeli olması" başlığını taşıyan 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir." ,
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
"1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"1) Hükmün başına 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.
2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir."
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Anayasa'nın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin, mahkeme başkanı ve üyelerin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekillerinin ve yasal temsilcilerinin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında ya da tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüş ve düşünceler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; dosyada mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra hükme esas alınan ve reddedilen bütün deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilerek sonuç kısmında açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç" ya da "hüküm" bölümünde ise, CMK'nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun'un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK'nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre mahkûmiyet yerine veya müeyyidenin yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezası veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yollarına müracaat mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir. Ayrıca duruşmada tefhim olunan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmamalı, diğer bir ifadeyle gerekçe ile sonuç (hüküm) kısmı infazda karışıklığa neden olabilecek nitelikte olmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık ...’in sahte fatura kullanma suçunu işlediğinin iddia olunduğu olayda; Yerel Mahkemece "İddia, suça sürüklenen çocuğun savunması, nüfus ve adli sicil kayıtları, yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; şüphelinin ... Mal Müdürlüğünün 383 040 1377 vergi numaralı mükellefi olduğu, ...Akaryakıt Nak. Petrol Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.ni işlettiği, mükellef kurumun 2010 takvim yılı beyan ve işlemlerinin vergi kanunları yönünden sınırlı olarak incelenmesi neticesinde sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzeri atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir." şeklindeki gerekçe ile anılan suçtan mahkûmiyet hükmü kurulduğu, kararda öncelikle 18 yaşından büyük olan sanıktan hatalı biçimde “suça sürüklenen çocuk” olarak söz edilmesinin yanı sıra, yalnızca sanık hakkında düzenlenen vergi raporundaki inceleme sonucundan bahsedilerek sanığın üzerine atılı suça ilişkin delillerin ilişkilendirilip tartışılmadığı, sanık hakkında atılı suçtan kurulan mahkûmiyet hükmünde esas alınan ve reddedilen delillerin neler olduğunun, delillerle sonuç arasındaki bağın ne olduğunun ve niçin bu sonuca varıldığının gösterilmediği, bu nedenle 5271 sayılı CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi” düzenlemesine muhalefet edildiği, dolayısıyla itiraza konu hükmün, Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği,
Öte yandan, sanık hakkındaki ana davanın konusunu oluşturan 24.08.2011 tarihli ve 278-139 sayılı iddianameye konu ... isimli mükelleften temin edilen 12 adet fatura dışında kalan, Ulus Vergi Dairesi mükellefi 3 ... İnşaat Elk. Metal. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.den alınan 16 adet fatura ile aynı Vergi Dairesi mükellefi Esedullah Ayık’tan alınan 32 adet faturanın, sanık tarafından KDV indirimine konu edildiğinden bahisle düzenlenen ... Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2013 tarihli ve 62-23 sayılı iddianamesi ile açılan ve ana dava dosyası ile birleştirilen ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/47 esas sayılı kamu davası yönünden, Yerel Mahkemece gerekçeli kararın gerekçe ve hüküm (sonuç) kısmında CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca mükerrerlik nedeniyle ret kararı verildiğinin belirtilmesine rağmen, gerekçe kısmında sanığın, 2010 takvim yılında 60 adet sahte fatura kullandığını kabul etmek suretiyle mükerrerlik nedeniyle ret kararı verilen kamu davasının konusunu oluşturan 48 faturayı da içine alacak şekilde bu 48 fatura yönünden ikinci bir karar verilmesinin gerekçe ile hüküm (sonuç) kısmı arasında infazda karışıklığa neden olabilecek nitelikte çelişki oluşturduğu,
Kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
...