Ceza Genel Kurulu 2015/58 E. , 2015/357 K.
"İçtihat Metni"Tebliğname:2014/368285
Mahkemesi : NİĞDE 1. Sulh Ceza
Günü : 10.06.2009
Sayısı : 603-659
Sanık A.. E..’nın firar suçundan 5237 sayılı TCK’nun 292/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Niğde 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2008 gün ve 93-607 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 01.04.2009 gün ve 343-6364 sayı ile;
"Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5237 sayılı TCK"nun 62. maddesinde yazılı sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki etkileri gibi hususlar tartışılmadan, "sanığın iyi hali görülmediğinden TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına" denilmek suretiyle yasal ve yeterli olmayan bir gerekçe ile takdiri indirim nedeninin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 10.06.2009 gün ve 603-659 sayı ile;
"Her ne kadar Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararında bozma gerekçesi olarak, TCK"nun 62. maddesinin uygulanmama gerekçesinin belirtilmemiş olmasını göstermiş ise de; mahkememizin 09.05.2008 tarihli gerekçeli kararında, "sanığın fiilden sonra ve yargılama sürecinde iyi hali görülmediğinden, sanık hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanmamıştır" ifadesine yer verilmek suretiyle TCK"nun 62. maddesinin hangi nedenle uygulanmadığının yeterli gerekçeyle açıklandığı" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.12.2014 gün ve 368285 sayılı "temyiz isteminin reddi" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; firar suçundan sanık hakkında TCK’nun 62. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin kanuni ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, temyiz talebinin süresinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
10.06.2009 tarihli oturumda sanığın yüzüne karşı tefhim edilen kararın yasa yolu bildiriminin; “Dair sanığın yüzüne karşı açıklanma tarihinden itibaren 7 gün içinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nda temyiz yasa yolu açık olmak üzere karar verildi” şeklinde olduğu, başvuru şeklinin açıklanmadığı hükmün sanık tarafından 24.10.2014 tarihinde temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki istek, ikincisi ise süre şartıdır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
CMUK"nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddenin 3. fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık anılan kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK’nun 264. maddesinde ise kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz talebi süresinde verilen dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak, süresinde olması şartıyla dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde C.Savcılığına ya da bir başka merciye talepte bulunulması temyiz talebini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide hata kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya talebin yapıldığı mercii tarafından talep veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanlış gösterilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükmün 10.06.2009 tarihli duruşmada sanığın yüzüne karşı tefhim edilmesine karşın, 24.10.2014 günü temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesi uyarınca, yüze karşı verilmiş olan karara yönelik temyiz talebinin hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanık 10.06.2009 günü tefhim olunan karara karşı bir haftalık süreden sonra 24.10.2014 günü temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar kararda, başvuru şeklinin belirtilmemiş olması nedeniyle kanun yolu bildiriminin eksik olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de, sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması “kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyecek, bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilmeyecektir.
Zira belirtilen sürede yanlış mercie yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması halinde, bu yanılma 5271 sayılı CMK’nun 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Bu itibarla, sanığın kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanığın kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesine göre halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2015 günü oybirliğiyle karar verildi.