Esas No: 2022/66
Karar No: 2022/210
Karar Tarihi: 24.03.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/66 Esas 2022/210 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2022/66 E. , 2022/210 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Sanık ... hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında iddianamede belirtilen sevk maddeleri uyarınca ... 17. Asliye Ceza Mahkemesince 05.11.2013 tarih ve 530-677 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği ... 5. Ağır Ceza Mahkemesince 19.12.2014 tarih ve 339-397 sayı ile çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanığın TCK'nın 103/1-a, 103/3-c, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin hükmün ... vekili, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 07.06.2018 tarih ve 4793-4349 sayı ile, mağdureyi temsil etmesi için temsil kayyımı tayin edilip gerekçeli kararın kayyıma tebliğiyle tebellüğ belgesi ile verildiği takdirde temyiz dilekçesinin eklenip hükmün temyiz edilmesi hâlinde bu hususta ek tebliğname düzenlenmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiş, anılan eksikliğin giderilerek dosyanın iade edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 05.02.2020 tarih ve 2628-805 sayı ile; Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı vekilinin temyiz isteminin reddine, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri yönünden yapılan incelemede; hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.02.2021 tarih ve 11613 sayı ile;
"Öncelikle gerek mağdur ...'in, gerekse de müşteki ...'nın aşamalarda verdiği tem beyanları arasında açık çelişkiler bulunmaktadır. Zira müşteki ..., ... Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 11/01/2011 tarihinde verdiği ifadesinde özetle, 2010 yılı Mayıs ayından itibaren, geceleri eşi olan sanığın, yanından kalkarak kızı olan mağdurun yattığı odasına giderek birlikte uyuduklarını fark etmesi üzerine durumdan şüphelendiğini, Temmuz ayında ise evde televizyon izledikleri sırada mağdurun kitap okumak için odasına gittikten hemen sonra sanığın da mağdurun peşinden gittiğini, bunun üzerine kendisinin de mağdurun odasına gittiğinde sanık ile mağduru yatakta, havanın sıcak olmasına rağmen üzerilerinde pike olduğu halde yatarken gördüğünü, odaya girdiğini fark eden sanığın elini mağdurun şortundan hızlı bir şekilde çekme hareketini fark ettiğini, daha sonra mağdura sorduğunda, mağdurun babasının bir kaç defa eliyle cinsel organını okşadığını söylediğini, sanığa sorduğunda ise sadece mağdurun özel bölgesinde kıl çıkıp çıkmadığına baktığını söylediğini ve bu olay nedeniyle eşiyle ayrılmaya karar verdiklerini beyan etmiş, yine ... Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 09/02/2011 tarihinde verdiği ifadesinde, ... Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 23/07/2013 tarihinde verdiği ifadesinde ve 09/05/2014 tarihli kovuşturma ifadesinde önceki beyanlarından dönerek özetle, sanıkla boşanmadıklarını, suç tarihlerinde sosyal ve görsel medyada çocuklarla ilgili bir çok habere rastladığını, bundan etkilendiğini, mağdur da kendisine böyle bir olayı anlatınca sinirlenerek boşanmaya karar verdiğini ve akabinde savcılığa başvurduğunu, ancak bu süreçte sanıkla mağdurun ilişkilerinin gayet sıcak olduğunu görmesi üzerine, böyle bir olayı yaşayan çocuğun babasına bu kadar sıcak davranamayacağı kanaatine vararak şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmiştir. Benzer şekilde mağdur ... de ... Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 09/02/2011 tarihinde verdiği ifadesinde, annesi ile babası henüz ayrılmadan, yaz aylarında müştekinin kendisine sanığın, organını elleyip ellemediğini sorduğunu, bunun üzerine kardeşi Ceren'in kolunun yandığı tarihten itibaren sanığın, bir kaç ay boyunca odasına gelerek pijamasının içine elini sokarak cinsel organını okşadığını ve bazen de yanaklarından öptüğünü, annesi kızar diye olayları anlatmadığını, sanığın müştekiden ayrıldıktan sonra ...'a gittiğini, bu sürede dedesinin yanında kaldıklarını, bu dönemde sanığın evde kimsenin olmadığı bir sırada yine cinsel organını ellediğini, bu olayı annesine anlattıktan sonra annesi ile babasının boşanmaya karar verdiklerini, ...'da annesi ile babasının sürekli kavga ettiklerini, ancam ...'ya taşındıktan sonra kavga etmediklerini beyan etmiş, ... Çocuk Büro Amirliğinde verdiği 05/08/2011 tarihinde verdiği ifadesi ile 22/09/2014 tarihli kovuşturma ifadesinde ilk beyanlarını kabul etmediğini, o tarihlerde anne ve babasının sürekli kavga ettiklerini, araları düzelsin diye annesine, babasının kış aylarında yanına gelerek cinsel organını okşadığını söylediğini, ancak aralarının daha da bozulduğunu, sanığın bir ay kadar yanlarından ayrıldığını, ancak sonra geri geldiğini ve birlikte yaşamaya başladıklarını, halen de birlikte yaşadıklarını, babasının bu eylemi gerçekleştirmediğini beyan etmiştir. Ayrıca ... Çocuk Büro Amirliğinde verdiği 05/08/2011 tarihinde verdiği ifadesi sırasında hazır bulunan sosyal hizmet uzmanı ... E. Baysal mağdurun yalan söyleme potansiyelinin olduğunu mütalaa etmiştir. Görüldüğü üzere gerek müştekinin gerekse de mağdurun, hem olayın ana hatları ile ilgili konularda, hem de ayrıntılar konusunda verdiği ifadeler birbiriyle tam bir çelişki ve tutarsızlık içindedir. Örneğin müşteki ..., sanıkla bir arada yaşamadıklarını beyan etmesine rağmen, mağdur ... bunun tam tersine, bir aylık ayrılık süresi hariç, sürekli annesi ve babası birlikte yaşadıklarını söylemiştir. Yine mağdur ilk soruşturma ifadesinde ...'ya taşındıktan sonra annesi ile babasının hiç kavga etmediğini ve olayın Mayıs ayında başlayıp bir kaç ay sürdüğünü söylemişken, sonraki beyanlarında annesi ve babasının kavga etmemeleri için böyle bir olay olduğunu söylediğini ve olayın kış aylarında gerçekleştiğini beyan etmiştir. Uyap Evrak Görüntüleme Ekranında yapılan incelemede sanığın, mağdurun ve müştekinin Mernis adreslerinin müşterek olduğu ve birlikte yaşadıkları, 20/09/2012 tarihinde ise ortak çocukları Lütfi Eren'in dünyaya geldiği görülmüştür.
Müştekinin beyanlarında geçtiği gibi, sanığın 27/08/2010 tarihinde işlerinin maddi çıkmaza girmesi nedeniyle eşiyle şiddetli geçimsizlik yaşadıklarından bahisle ... Asliye Hukuk Mahkemesine anlaşmalı boşanma davası açıldığı, dava sürecinde yargılamaya konu cinsel istismar olayından hiç bahsedilmediği, mahkemenin 2010/336 E - 2010/684 K sayılı ilamı ile 03/12/2010 tarihinde tarafların boşanmalarına karar verilmiş, ancak bu karar taraflarca kesinleştirilmemiş, sanık müşteki ve mağdurla birlikte yaşamaya önce ...'da sonra da yeniden ... kurduğu ve müşteki adına bir şirketi devraldığı ...'da yaşamaya başlamıştır. Uyap Mernis sisteminden temin edilen aile nüfus kayıtlarıyla bu husus teyit edilmiş, inceleme tarihi itibariyle dahi aynı adresi kullandıkları, hatta müştekinin sanıktan yeni bir bebek dünyaya getirdiği görülmüştür.
Sanık müdafinin itiraz dilekçesine ek olarak ibraz ettiği, ... Ticaret Odasından alınma firma detayları başlıklı belgede, Aksiyon İnşaat ve Dış Ticaret Ltd Şti'nin ortağı ve yetkilisinin müşteki ... olduğu, eski ortaklar bölümünde sanığın isminin bulunduğu görülmüştür.
Sanık ..., aşamalarda verdiği savunmalarında atılı suçu kabul etmediğini, ayrılmaya karar verdikten sonra ...'a gitmesine kızan müştekinin kıskançlık nedeniyle kendisini şikayet ettiğini, ancak sonradan müşteki ve mağdurla birlikte yaşamaya devam ettiklerini, halende birlikte yaşadıklarını, mağdurun ayrılmamaları için böyle bir beyanda bulunmuş olabileceğini beyan etmiştir.
Olay tarihinin Temmuz 2010 ve öncesi olmasına, bu süreçte sanık ile boşanmalarına ve olayın üzerinden yaklaşık olarak 6 ay gibi uzun bir süre geçmesine karşın, bu olayı boşanma davasına bile konu etmeyerek gizleyen müştekinin, müracaat tarihine kadar neden şikayetçi olmadığı hususu, müşteki tarafından açıklanamamıştır.
Ayrıca, cinsel istismar gibi ağır bir olayın yaşanmasına karşın, müştekinin bu olayı boşanma davasına konu etmeyerek gizlemesi ve boşanma davasından kısa sayılabilecek bir süre sonra ise sanık hakkında şikayette bulunması, hiç bir şey olmamış gibi sanıkla ve mağdurla uzun süredir -ve halen- aynı konutta yaşaması, sanıkla bir şirket devralarak birlikte ... kurması ve yürütmesi, yine aynı süreçte sanıkla ilişkiye girerek bebek sahibi olması, mahkemece boşanma hükmü verilmesine karşın, bu hükmü kesinleştirmemeleri hususlarının, hayatın olağan akışına aykırı olduğu kuşkusuzdur.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, mağdur ... müştekinin aşamalarda verdikleri beyanlarının birbiriyle çelişkili ve tutarsız olmasına ve sanığın en baştan beri atılı suçu inkar etmesine nazaran, sanığın atılı çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediğine ilişkin kuşku sınırlarını aşan nitelikte kanıt elde edilemediğinden 5271 sayılı CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerektiği," görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK'nın 308/3. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 22.11.2021 tarih ve 19379-9233 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı eylemin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle 5271 sayılı CMK'nın 176. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğinin ve savunmanın hazırlanmasına imkan sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunmasının öngörülmüş olması karşısında sanığa iddianame tebliğ edilmeden sorgusunun yapılması nedeniyle savunma hakkının sınırlanıp sınırlanmadığının, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ve kararın gerekçesinde sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına karar verildiğinin belirtilmesine rağmen sanık hakkında ceza tayin edilirken uygulama maddelerinin TCK'nın 103/1-a ve 103/3-c maddeleri olarak gösterilmesinin çelişki oluşturup oluşturmadığının ve ayrıca suç tarihinin gerekçeli karar başlığında doğru olarak yazılıp yazılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.10.2013 tarih ve 41651-15505 sayı ile ... Asliye Ceza Mahkemesine hitaben beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan iddianame düzenlendiği,
... 17. Asliye Ceza Mahkemesince 04.11.2013 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verildiği, aynı tarihli tensip tutanağında dosyanın görevsizlik yönünden inceleme altına alınmasına karar verildiği ve duruşmanın 05.11.2013 tarihine bırakıldığı, 05.11.2013 tarihli duruşma tutanağında "Duruşmaya gelen olmadığı görüldü." ibaresine yer verildiği, hüküm bölümünde Ağır Ceza Mahkemesine görevsizlik kararı verildiği, ayrıca "Dair , tarafların yokluğunda, sanık yönünden kararın tefhim tarihinden itibaren 7 günlük yasal süre içerisinde mahkememize veya başka bir Asliye Ceza Mahkemesine verilecek dilekçe ile, yada zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle tutulacak tutanakla (mahkeme hakimince onaylanmış) ... Nöbetçi Ağır ceza Mahkemesi nezdinde itiraz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı." hususunun zapta geçirildiği, Uyap kayıtlarına göre kararın 07.11.2013 tarihinde sanık müdafisi ile mağdur ... müştekiye tebliğe çıkarıldığı ancak 07.11.2013 tarihli kesinleştirme şerhinde "Mahkememizin 2013/530 esas ve 2013/677 sayılı kararının İtiraz edilmeden, 07/11/2013 tarihinde kesinleştiğine dair şerhtir." hususunun yer aldığı,
Dosyanın gönderildiği ... 5. Ağır Ceza Mahkemesince 15.11.2013 tarihli tensip tutanağı ile sanık, mağdur ... müştekiye duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmasına karar verildiği, Uyap kayıtlarına göre 15.11.2013 tarihinde duruşma gününün sanık, mağdur ... müştekiye tebliğe çıkarıldığı, 29.11.2013 tarihinde sanık ... müşteki adına çıkarılan tebligatların kendilerine, mağdur adına çıkarılan tebligatın annesi müştekiye tebliğ edildiği, sanığa çıkarılan tebligatın ekinde iddianame ve görevsizlik kararının yer almadığı, 09.05.2014 tarihli duruşma tutanağında sanığa görevsizlik kararı ve iddianamenin okunduğunun belirtildiği,
19.12.2014 tarihli ve 339-397 sayılı kararın gerekçe bölümünde; "Mağdurenin hazırlık aşamasında sıcağı sıcağına alınan beyanları, Adli Tıp Kurumunca yapılan muayenesi sırasında alınan beyanları, anlatımları ve yargılama sırasında hazır bulunan Psikolog Mert Elmacı'nın beyanları gözetildiğinde, daha sonra mağdurenin böyle bir olayın olmadığı yönündeki beyanlarının gerçeği yansıtmadığı, muhtemelen ebeveynlerini korumaya çalıştığı, bu doğrultuda daha önce alınan beyanlarına itibar edilmesi gerektiği, sanığın savunmalarının cezadan kurtulma amacına yönelik olduğu ve üzerine atılı öz kızı olan çocuğun nitelikli cinsel istismarı eyleminin sabit olduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır." şeklindeki değerlendirmelere yer verildiği, kararın hüküm bölümünün birinci paragrafında; "1.Sanık ...'nin mağdur ...'ye karşı çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan fiil ve eylemine uyan 6545 sayılı yasanın 59. Maddesi ile değişik ve lehe olan 5237 sayılı ...103/1-a maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi gözönüne alınarak takdiren 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına," şeklinde hüküm kurulduğu,
Mağdurenin 11.01.2011 tarihinde Savcılıkta; ilköğretim okulu 3. sınıfta okuduğunu, anne ve babasının kısa bir süre önce ayrıldıklarını, ayrılmadan önce yaz aylarında annesinin, kendisine, cinsel organını babasının elleyip ellemediğini sorduğunu, bunun üzerine annesine...'in kolunun yandığı günden beri cinsel organını elleyip okşadığını söylediğini, o günden annesinin sorduğu güne kadar birkaç ay boyunca geceleri yalnız kaldığı odasına babasının gelerek yatakta yanına uzandığını, pijamasının içinden elini soktuğunu ve cinsel organını okşadığını, zaman zaman yanağından öptüğünü, okula gitmesi nedeniyle erken uyuduğunu, babasının gelmesiyle de uyandığını, cinsel organını babasının okşadığını, ona yapmamasını söylediğinde oflayıp pufladığını, hemen hemen her gece yaşandığını, kendisinin bazı geceler uyandığını, bu durumu annesine söylemediğini, babasının kızmasından korktuğunu, kimseye de anlatamadığını belirttiği,
Müştekinin 11.01.2011 tarihinde Kollukta ve Savcılıkta; sanıkla İrem ve Kıymet Ceren isimlerinde müşterek iki kız çocuklarının bulunduğunu, 03.12.2010 tarihinde eşinden boşandığını, sebebinin sanığın mağdure İrem’e yönelik cinsel eylemlerinin olduğunu, Mayıs ayında Kıymet Ceren’in kolunu tencerede yaktığını, o olaydan sonra her gece yatak odasında uyuduktan sonra sanığın kalkıp İrem’in odasına giderek orada uyuması sebebiyle içine kuşku düştüğünü ancak eşine konduramadığını, basında ve televizyonda gördüğü haberlerin etkisiyle de sanıktan şüphelendiğini, söz konusu durumun birkaç ay devam ettiğini, Temmuz ayında festival zamanında gündüz saatlerinde, İrem ve eşiyle birlikte televizyon izledikleri esnada İrem’in kitap okumak için odasına gittiğini, ardından eşinin de İrem’in odasına gittiğini, bir süre daha televizyon izledikten sonra İrem’in odasına doğru yürüdüğünü, İrem’in odasının kapısının açık olduğunu, havanın çok sıcak olmasına rağmen eşini ve kızını yatakta yatar vaziyette ve üzerlerinde pikeyle gördüğünü, odaya seslenerek girdiği anda eşinin pikenin altında İrem’in şortunun içinden elini hızlı bir şekilde çekme hareketini sezdiğini ancak eşine bu durumu konduramadığını, yarım saat sonra İrem’le yalnız kaldıkları sırada İrem’e cinsel organını kimsenin görüp görmediğini, elleyip ellemediğini onun anlayacağı bir şekilde sorduğunu, İrem’in önce "Hayır." şeklinde cevap verdiğini, bunun üzerine İrem’e yalan söylemenin kötü bir şey olduğunu söylediğinde İrem’in ağlamaya başladığını, babasının birkaç defa cinsel organını okşadığını söylediğini, eşiyle İrem’i yüzleştirmesi üzerine eşinin İrem’e "Sadece oranda kıl çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için bakmıştım. Neden hemen annene söylüyorsun?" şeklinde çok sinirli bir şekilde serzenişte bulunduğunu, olayların ardından eşiyle ayrılmaya karar verdiklerini beyan ettiği,
... Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hatalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı tarafından düzenlenen tarihsiz rapora göre; mağdurenin annesiyle yapılan görüşmede; 2010 yılının Temmuz ayında Kıymet Ceren’in elinin yanması üzerine kendisinin Kıymet Ceren’le, eşinin ise İrem’le uyumaya başladıklarını, eşiyle problemler yaşadıklarını, İrem’in ağlayarak babasının bacaklarını ellediğini söylediğini ifade ettiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.10.2013 tarihli ve 41651-15505 sayılı iddianamede, ... 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.11.2013 tarihli ve 530-677 sayılı kararında ve ... 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2014 tarihli ve 339-397 sayılı kararında suç tarihinin 10.01.2011 olarak gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 176/1. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ edileceği hükme bağlanmış, aynı maddenin son fıkrasında da iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiği belirtilmiştir.
CMK’nun "İfade ve sorgunun tarzı" başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasında;
"Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır" denilmek suretiyle, sorguya çekilmeden önce sanığa yüklenilen suçun anlatılması gerektiği vurgulanmıştır.
Aynı Kanun'un suç tarihinde yürürlükte bulunan "Duruşmanın başlaması" başlıklı 191. maddesinin 3. fıkrasında ise;
"Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır" düzenlemelerine yer verilerek, sanığın sorgusu yapılmadan önce iddianamenin ve iddianame yerine geçen belgenin okunması gerektiği belirtilmiştir.
AİHS nin 6/1. maddesinin 1. cümlesinde; "Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir……",
Aynı maddenin 3. fıkrasında ise; "Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek…" hükümleri yer almaktadır. Adil yargılama; yalnızca davanın erken sonuçlandırılması olmayıp sanık ile katılana tüm haklarını tamamen kullanma imkanı sağlanarak yargılamanın en az giderle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması olduğundan, modern hukuk sistemlerinde sözlülük, doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkeleri kabul edilmiştir.
Kanun koyucu da, CMK'nın 176. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğini ve savunması hazırlanmasına imkan sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunmasını öngörmüş, ayrıca 191. madde ile sanığın üzerine atılı suçu ayrıntılarıyla öğrenmesi ve savunma hakkını en iyi şekilde kullanması için iddianamenin okunması zorunluluğunu getirmiştir. Sözkonusu düzenlemeler savunma ve yapılan isnadı öğrenme hakkı kapsamında olup, sanığın hakkındaki suçlamalardan haberdar olması ve daha etkili savunma yapması amaçlanmaktadır.
İkinci ve üçüncü ön sorunların sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için "gerekçeli karar" kavramına da değinilmesi gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir",
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. "Başlık" bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Ön sorunun sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK'nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlar değerlendirildiğinde;
... Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hatalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı tarafından düzenlenen tarihsiz raporda mağdurenin annesiyle yapılan görüşmede; 2010 yılının Temmuz ayında Kıymet Ceren’in elinin yanması üzerine kendisinin Kıymet Ceren’le, eşinin ise İrem’le uyumaya başladıklarını, eşiyle problemler yaşadıklarını, İrem’in ağlayarak babasının, bacaklarını ellediğini söylediğini beyan ettiği, mağdurenin 11.01.2011 tarihinde Savcılıkta; yaz aylarında annesinin, kendisine, cinsel organını babasının elleyip ellemediğini sorduğunu, bunun üzerine annesine...'in kolunun yandığı günden beri cinsel organını babasının elleyip okşadığını söylediğini belirttiği, müşteki 11.01.2011 tarihinde Kollukta ve Savcılıkta; 03.12.2010 tarihinde eşinden boşandığını, sebebinin sanığın mağdure İrem’e yönelik cinsel eylemlerinin olduğunu, Mayıs ayında Kıymet Ceren’in kolunu tencerede yaktığını, o olaydan sonra her gece yatak odasında uyuduktan sonra sanığın kalkıp İrem’in odasına giderek orada uyuması sebebiyle içine kuşku düştüğünü ancak eşine konduramadığını, basında ve televizyonda gördüğü haberlerin etkisiyle de sanıktan şüphelendiğini, söz konusu durumun birkaç ay devam ettiğini, Temmuz ayında festival zamanında gündüz saatlerinde, İrem ve eşiyle birlikte televizyon izledikleri esnada İrem’in kitap okumak için odasına gittiğini, ardından eşinin de İrem’in odasına gittiğini, bir süre daha televizyon izledikten sonra İrem’in odasına doğru yürüdüğünü, havanın çok sıcak olmasına rağmen eşini ve kızını yatakta yatar vaziyette ve üzerlerinde pikeyle gördüğünü, odaya seslenerek girdiği anda eşinin pikenin altında İrem’in şortunun içinden elini hızlı bir şekilde çekme hareketini sezdiğini, yarım saat sonra İrem’le yalnız kaldıkları sırada İrem’e cinsel organını kimsenin görüp görmediğini, elleyip ellemediğini onun alayacağı bir şekilde sorduğunu, İrem’in önce "Hayır." şeklinde cevap verdiğini, bunun üzerine İrem’e yalan söylemenin kötü bir şey olduğunu söylediğinde İrem’in ağlamaya başladığını, babasının birkaç defa cinsel organını okşadığını söylediğini beyan ettiği, sanık hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.10.2013 tarih ve 41651-15505 sayı ile ... Asliye Ceza Mahkemesine hitaben beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan iddianame düzenlendiği, Yerel Mahkemece, sanık hakkında gerekçe bölümünde sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı eyleminin sabit olduğunun belirtildiği, kararın hüküm bölümünün birinci paragrafında; "1.Sanık ...'nin mağdur ...'ye karşı çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan fiil ve eylemine uyan 6545 sayılı yasanın 59. Maddesi ile değişik ve lehe olan 5237 sayılı ...103/1-a maddesi uyarınca" şeklinde hüküm kurulduğu anlaşılan olayda;
Her ne kadar ... 5. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan 09.05.2014 tarihli duruşma tutanağında sanığa ... 17. Asliye Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararı ve ... Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin okunduğu belirtilmiş ise de 30.10.2013 tarihinde düzenlenen iddianamenin sanığa tebliğ edilmediği ve savunmasının hazırlanmasına imkan sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süreye riayet edilmediği, ayrıca Yerel Mahkemece, sanık hakkında gerekçe bölümünde sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı eyleminin sabit olduğunun belirtildiği ancak TCK'nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarının tereddüte yol açmayacak şekilde belirlenmesinin gerektiği, sanık hakkında verilen kararın hüküm fıkrasında ise sanığın mağdureye yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği, sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu oluşturan eyleminin ne olduğunun kararın gerekçesinde ve hüküm bölümünde tereddüte yer bırakmayacak bir biçimde açıklanmadığı ve ayrıca gerekçeli kararın başlığında mağdurenin ve müştekinin beyanlarında olayın daha önce gerçekleştiğini belirtmelerine rağmen olayı adli mercilere intikal ettirdikleri 11.01.2011 tarihinden bir gün önce olan 10.01.2011 tarihinin suç tarihi olarak gösterilmesi hususları bir bütün olarak göz önüne alındığında,30.10.2013 tarihinde düzenlenen iddianamenin sanığa tebliğ edilmediği ve savunmasını hazırlanmasına imkân sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süreye riayet edilmediği anlaşıldığından sanığın savunma hakkının sınırlanması ve kararın hüküm fıkrasının kendi içerisinde çelişkili olması, gerekçe bölümündeki sabit olduğu kabul edilen suç ile örtüşmemesi ve gerekçeli karar başlığında suç tarihinin yanlış gösterilmesi nedenleriyle hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2-Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 2628-805 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3-... 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2014 tarihli ve 339-397 sayılı hükmünün sanığa 5271 sayılı CMK'nın 176. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğini ve savunması hazırlanmasına imkân sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre tanınmadan sorgusunun yapılması, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ve kararın gerekçesinde sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına karar verildiğinin belirtilmesine karşın sanık hakkında ceza tayin edilirken uygulama maddelerinin TCK'nın 103/1-a ve 103/3-c olarak gösterilmesi ve gerekçeli karar başlığında suç tarihinin hatalı olarak gösterilmesi isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabul edilip Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle cezanın İNFAZININ DURDURULMASINA ve sanığın TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA, sanık hakkında CMK'nın 109/3-a bendi uyarınca "yurt dışına çıkamamak" şeklinde adli kontrol tedbiri UYGULANMASINA,
5-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.