Esas No: 2017/855
Karar No: 2022/235
Karar Tarihi: 05.04.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/855 Esas 2022/235 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/855 E. , 2022/235 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ...’in TCK’nın 109/2, 109/3-f, 109/5, 62, 53, 63 ve 58/7. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.11.2006 tarihli ve 175-433 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 04.06.2007 tarih ve 3445-4322 sayı ile; "CMK.nun 219/1 maddesine aykırı olarak esaslı işlemlerin yapıldığı, savunmaların ve C. Savcısının esas hakkında mütalaasının yer aldığı 02.11.2006 günlü oturuma ait duruşma tutanağının 1,2,3 ve 4. sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmaması,
CMK.nun 234/2. maddesinin amir hükmü gereğince onsekiz yaşını doldurmadığı ve vekilinin de bulunmadığı anlaşılan mağdure ...’e istemi aranmaksızın bir vekil atanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Hazırlıktaki anlatımları arasında farklılıklar bulunan mağdurenin dinlenmesinden sonra sanıkları suçlarının sübutunun ve niteliklerinin belirlenmesi gerektiğinin nazara alınmaması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 25.12.2008 tarih ve 196-314 sayı ile sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık müdafisi ve mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 28.03.2013 tarih ve 9286-3563 sayı ile;
"...Mağdurenin aşamalardaki anlatımları, sanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre; kendi rızası ve isteği ile sanıkla birlikte ...'ndan ...'e giden ve bir evde sanıkla birlikte kalan mağdurenin, geceleyin yanına gelip cinsel istismar eyleminde bulunan sanığa karşı koyduğu, bu olayın sona ermesinden sonra da isteğiyle aynı yerde kalmaya devam ettiği dikkate alınarak, hürriyetten yoksun kılma eyleminin zorla işlendiğini kabule yetecek delil bulunmadığı halde, sanık hakkında ...nın 109/1, 3-f ve 5. madde ve fıkralarıyla mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 26.11.2013 tarih ve 357-453 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.06.2016 tarihli ve 138168 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1009-1735 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 30.05.2017 tarih ve 419-2945 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 109/2. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece verilen 25.12.2008 tarihli hükme yönelik temyiz istemi üzerine inceleme yapan Özel Dairece sanık hakkında TCK’nın 109/2. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığından bahisle bozma kararı verilmesinden sonra yargılama yapan Yerel Mahkemece 26.11.2013 tarihli oturumda, bozma ilamı okunarak sırasıyla hazır bulunan mağdure vekili ve sanık müdafisinden bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hüküm¬leri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muha¬keme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., s.193, 936-937.); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece verilen 25.12.2008 tarihli hükme yönelik temyiz istemi üzerine inceleme yapan Özel Dairece sanık hakkında TCK’nın 109/2. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığından bahisle bozma kararı verilmesinden sonra yargılama yapan Yerel Mahkemece 26.11.2013 tarihli oturumda, bozma ilamı okunarak sırasıyla hazır bulunan mağdure vekili ve sanık müdafisinden bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu dosyada;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı karar verilmeden önce, toplanan delillere göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir şekilde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise ilgili kanun ve maddelerini göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 26.11.2013 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen "...Kişiyi Hürriyetinden Yoksun kılma suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama neticesinde verilen mahkumiyet hükmünün usul ve yasaya uygun olduğundan bozma kararına direnilmesi, kamu adına talep olunur." şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.11.2013 tarihli ve 357-453 sayılı direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunmasını yapma imkânı vermeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verilmiştir.