Esas No: 2022/103
Karar No: 2022/407
Karar Tarihi: 02.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/103 Esas 2022/407 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2022/103 E. , 2022/407 K."İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 291-418
Şikâyetçi : ...
Nitelikli yağma suçundan sanıklar ..., ... ve ...’nın TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 149/1-a-c-h, 168/3-2, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca iki kez 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2020 tarihli ve 371-66 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince 30.06.2020 tarih ve 1486-1325 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 01.04.2021 tarih, 277-6494 sayı ve oy çokluğu ile;
“...Sanıklara verilen cezadan değer azlığı nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 150/2. maddesiyle cezadan indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 24.02.2020 tarih ve 291-418 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların nitelikli yağma suçundan mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.12.2021 tarihli ve 139560 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.02.2022 tarih ve 25761-1620 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme sanıklar ..., ... ve ... hakkında şikâyetçi ... ve katılan ...'a karşı nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanıklar hakkında TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulundukları oturumda son söz sanıklara verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Tutuklu olan sanıklardan ...'nın mevcutlu olarak getirildiği, sanıklar ... ve ...'ın da SEGBİS aracılığıyla katıldığı, sanıklar müdafilerinin de hazır bulunduğu 07.09.2021 tarihli oturumda, önce sanıklardan ardından da sanıklar müdafilerinden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyeceklerinin sorulduğu, sonra "Tercüman bilirkişiye 200,00 TL ücret takdirine, sarf kararı yazılmasına karar verildi. Tefhimle açık yargılamaya devam olundu." şeklinde ara karar kurularak, hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip hükümler kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; “Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur.” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, ... 2014, .... 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, ... 2013, cilt: 2, .... 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece hükmün tefhim edildiği oturumda, önce sanıklardan ardından da sanıklar müdafilerinden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyeceklerinin sorulduğu, sonra "Tercüman bilirkişiye 200,00 TL ücret takdirine, sarf kararı yazılmasına karar verildi. Tefhimle açık yargılamaya devam olundu." şeklinde ara karar kurulduğu anlaşılan dosyada; sanıklara yeniden zorunlu hâle gelen son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddesinin 3. fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle, Yerel Mahkemece sanıklar hakkında katılan ... ve şikâyetçi ...'ye yönelik nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanıklar hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerin, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanıklara verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında, sanıklar hakkında TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- ... Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.02.2020 tarihli ve 291-418 sayılı; sanıklar hakkında katılan ... ve şikâyetçi ...'ye yönelik nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanıklara verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.