Esas No: 2022/163
Karar No: 2022/501
Karar Tarihi: 29.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/163 Esas 2022/501 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2022/163 E. , 2022/501 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ... Kitapçı’nın TCK’nın 103/2, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı Kanun'un 109/1, 109/3-f, 109/5 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, her iki suç yönünden TCK'nın 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... 3. Ağır Ceza Mahkemesince 05.05.2014 tarihli ve 87-261 sayılı hükmün sanık müdafisi müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 17.03.2021 tarih ve 13057-2156 sayı ile;
"Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin aşamalardaki çelişkili ifadeleri, savunma ile bunu destekler mahiyetteki tanık ...'un beyanı, mağdurenin tanık ...ile yaptığı yazışmaların içeriği ve tanığın celse beyanı ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 10.06.2021 tarih ve 190-229 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.10.2021 tarih ve 106157 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.02.2022 tarih ve 27414-1338 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın mağdureye yönelik eyleminin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1-Usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının,
2-Hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden direnme hükmü kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ön sorun konularının birlikte değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece verilen 05.05.2014 tarihli hükümlerin temyiz istemi üzerine inceleme yapan Özel Dairece sanık hakkında "Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin aşamalardaki çelişkili ifadeleri, savunma ile bunu destekler mahiyetteki tanık ...'un beyanı, mağdurenin tanık ...ile yaptığı yazışmaların içeriği ve tanığın celse beyanı ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," hususundan bahisle bozma kararı verilmesinden sonra yargılama yapan Yerel Mahkemece 10.06.2021 tarihli oturumda önce Cumhuriyet savcısından sonra katılan vekilinden bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve sanığa son sözü sorulmadan duruşmaya son verildiği anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun'da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., ....193, 936-937.); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, ...Matbaası, ..., 1970, ....258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
1412 sayılı CMUK'nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK'nun "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; 'hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.' düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hali, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK'nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, ... 2014, .... 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, ... Yayınevi, ... 2013, cilt: 2, .... 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece verilen 05.05.2014 tarihli hükümlerin temyiz istemi üzerine inceleme yapan Özel Dairece sanık hakkında "Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin aşamalardaki çelişkili ifadeleri, savunma ile bunu destekler mahiyetteki tanık ...'un beyanı, mağdurenin tanık ...ile yaptığı yazışmaların içeriği ve tanığın celse beyanı ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," hususundan bahisle bozma kararı verilmesinden sonra yargılama yapan Yerel Mahkemece 10.06.2021 tarihli oturumda, Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, sonrasında katılan vekiline sorulduktan sonra Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve sanığa son sözü sorulmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu dosyada;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı karar verilmeden önce, toplanan delillere göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir şekilde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise ilgili kanun ve maddelerini göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 10.06.2021 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen "...Dosya içeriğine ve dosyadaki bilgilere uygun olmayan Yargıtay bozma ilamına karşı direnilmesine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur." şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında Cumhuriyet savcısı ve katılan vekiline sorulduktan sonra sanığa son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nun 216/3. maddesine açıkça aykırılıklar oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve sanığa son sözleri sorulmadan kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-... 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.06.2021 tarihli ve 190-229 sayılı direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan, hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunmasını yapma imkânı vermeden ve sanığa son sözü sorulmadan yargılamanın bitirilmesi isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verilmiştir.