Esas No: 2017/2800
Karar No: 2020/664
Karar Tarihi: 18.02.2020
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/2800 Esas 2020/664 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davalı şirketin bir haber sitesinde yayınladığı, Kamu davasında sanık olarak yargılanan bir kişinin telefon görüşmelerinin kaydedilip yayınlanması sonucu davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle açtığı manevi tazminat davasında mahkeme davanın kısmen kabulüne karar vermiş, bu karar davalı tarafından temyiz edilmişti. Yargıtay ise, dava dosyasındaki delilleri inceledikten sonra, dava dışı Ali Çamlı hakkında açılan kamu davasında delil olarak kullanılan telefon görüşmelerinin aleniyet kazandığı gerekçesiyle yayınlanmasında hukuka aykırılık bulunmadığına karar vererek mahkeme kararını bozmuştur.
Kanun Maddeleri: Anayasa'nın 28. maddesi, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddeleri, Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı Yeditepe İletişim Hizmetleri San. Tic. AŞ aleyhine 07/02/2013 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 01/12/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, ...A.Ş.’nin yayın sahibi olduğu www.....com’’ isimli internet sitesinde dava dışı ...isimli şahsın bir soruşturmanın icrası kapsamında teknik takibe alındığı, teknik takipte davacı ile konuşmalarının da kayıt altına alındığını, ilgili görüşme içeriklerinin davacının izni olmaksızın yayınlandığını, özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini belirterek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, mahkeme kararıyla dava dışı ... isimli kişinin görüşmelerinin teknik takibe alındığını, davaya konu görüşme içeriklerinin açılan kamu davasında delil olarak gösterildiğini, kamu davasının açılması ile birlikte söz konusu görüşmelerin aleniyet kazandığını, basın özgürlüğü sınırları içinde kalınarak yapılan yayında hukuka aykırılık bulunmadığını belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu konuşma içeriklerinin yayınlanmasının güncel olduğu ancak kamuoyunun yakından takip ettiği bir kovuşturmada sanık olan kişi ile yapılan görüşmelerin dinleme kapsamında olmayan bir kişinin yaptığı telefon görüşmelerin yayınlanmasının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHM 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil, ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru nolu ve 16354/06 başvuru nolu kararlarında da tekrar etmiştir.
Dosya kapsamından; içeriği aleniyet kazanmış bulunan Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/66 esas sayılı dosyası kapsamında sanık olarak yargılanan dava dışı Ali Çamlı isimli şahsa ait görüşme içeriklerinin delil olarak ceza yargılamasında hükme esas alındığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda, davaya konu edilen görüşmelerin, dava dışı Ali Çamlı hakkında açılan kamu davasında delil olarak elde edilen ve ceza yargılamasında hükme esas alınan bir kısım ses ve görüntü kayıtlarına ilişkin olduğu, aleniyet kazanan bu görüşmelerin davalı tarafından haber yapılarak gündeme getirilmiş bulunmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, yayının basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmakla davanın tümden reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.