Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/446 Esas 2020/661 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/446
Karar No: 2020/661
Karar Tarihi: 18.02.2020

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/446 Esas 2020/661 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2017/446 E.  ,  2020/661 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVALILAR : 1-... adına Yayın Sahibi ... vekili Avukat ... 2-... AŞ vekili Avukat ...

    Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... adına Yayın Sahibi ... ve ... AŞ aleyhine 04/07/2014 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 14/05/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
    Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 18/02/2020 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY YAZISI

    Dava, basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
    Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
    Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddelesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
    Özel hayat kavramı, kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı kapalı kapılar ardında dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret olmayıp, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olaylarını da içerir. Kamuya açık alana çıkan her kişinin de bu alandaki her görüntüsünün kaydedilip izinsiz kullanılmasına rıza gösterdiği kabul edilemez. Özel hayat kavramı salt mekana indirgenemez, kamuya mal olmuş kişilerin konutları dışında da özel hayatları vardır.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, her bireyin kişiliğinin gelişimi için özel hayatının korunması gereğinin temel önemini yineleyerek, kamuoyunda tanınan kişiler de dahil olmak üzere herkesin özel hayatının korunması ve özel hayatına saygı duyulması hususlarında meşru bir bekletiye sahip olabileceğini ve bu haklardan da faydalandırılması gerektiğine işaret eder. Fotoğraflarla ilgili olarak mahkeme, fotoğrafların kişilerin özel alanına veya kamuoyunun gözü önünde cereyan eden hadiselere ilişkin olup olmadığı ve bu şekilde elde edilen materyalin sınırlı kullanım amaçlı olup olmadığı veya genel olarak halka sunulmaya elverişli olup olmadığı hususlarını inceler. Ayrıca mahkeme, özel hayatın korunmasını ifade özgürlüğü karşısında dengelemek zorunda olduğu davalarda, her zaman basında yayınlanan fotoğraflar ve makalelerin kamu menfaatine yaptığı katkıya vurgu yapmıştır. Mahkeme, başvurucunun kamuoyunda tanınmış bir kişi olmasına rağmen, yegane amacı başvurucunun özel hayatına ait detaylarla birtakım okuyucuların merak duygularını tatmin etmek olan
    fotoğraf ve makalelerin yayınlanmasının topluma herhangi bir menfaat sağlamayacağını belirtmektedir. Bu şartlar altında ifade özgürlüğü daha dar bir yorumlamayı gerektirmektedir. Sonuç olarak Mahkeme, özel hayat korumasının ifade özgürlüğüne karşı dengelenmesinde ağırlıklı unsurun, yayınlanan fotoğrafların kamu menfaatine katkıda bulunması gerekliliği olduğunu belirtmiş, buna ilaveten her zaman yalıtılmış olarak tanımlanmayacak mekanlarda bulunsa dahi ve herkes tarafından tanınması gerçeğine rağmen, halkın başvurucunun nerede olduğunu ve genel olarak özel hayatında nasıl davrandığını bilme hususunda yasal bir menfaatinin olmadığına karar vermiştir. (06/11/2003 tarihli Von Hannover/Almanya kararı)
    Anayasa Mahkemesi de kararlarında AİHM’nin yukarıdaki kararına atıf yaparak, kamuoyunun bilgilenme hakkının, tanınan kişilerin, kamu görevlilerinin ve özellikle de siyasi kişiliklerin özel hayatlarının çeşitli boyutlarına belli bazı durumlarda üstün gelebilse de, yayınlanan haberler ile onlara eşlik eden fotoğraf ve yorumların, bu kişilerin sadece özel hayatlarıyla ilgili detaylar hakkında olması ve belli bir kesimin bu konudaki merakını gidermek dışında bir amaç taşımaması durumunda ilgili kişiler belli bir üne sahip olsalar bile böyle bir üstün gelme durumundan bahsedilemeyeceğine ve bu durumda ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerektiğine karar vermiştir. (21/09/2016 tarihli ... Başvurusu)
    Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
    Davaya konu olayda; tanınmış bir siyasetçi olan davacının kaldığı otelin restorantında yemek yediği bir sırada, bilgisi ve rızası dışında çekilen fotoğraflarının yanında davacı ile ilgili olarak "kayıp bira"der" başlığı altında "..."li ..., Bodrum"da bira keyfi yaparken ..."e yakalandı...Bunun üzerine telefonunu kapatıp sırra kadem bastı. Ne ailesi, ne de danışmaları..."ye ulaşamadı... "Bodrum"da iki ayyaş", "fondip vekil" ve "Hiç İnce değil!" başlıkları altında ..."nin... Milletvekili ..., ne yoğun gündemi, ne parti çalışmalarını ne de Ramazan"ı tanıdı! Vefa Salman"la birlikte Bodrum"da tatile koştu, serinlemek için de bol alkol aldı..." şeklinde haber yapılmıştır.
    Yukarıdaki açıklamalar, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları ışığında, toplumun bilgilendirilmesi ve haber alma hakkı kapsamına girmeyen ve tamamen davacının özel yaşamı ile ilgili bir konuda davaya konu haberler ile onlara eşlik eden fotoğrafların yayınlanmasında, davacının özel hayatıyla ilgili detaylar içermesi ve sözkonusu yayının içeriği itibariyle davacıyı toplumun büyük bir kesiminin kin ve nefretine maruz bırakabilecek mahiyette olması da dikkate alınarak, bu durumda ifade özgürlüğünü daha dar yorumlamayı gerektirdiği sonucuna varılmalıdır. Davacının bir siyasetçi ve halka mal olmuş bir kişi olması özel hayatına böyle bir müdahaleyi haklı kılmaya yeterli değildir.
    Şu durumda, davacı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu nedenle değerli çoğunluğun hükmün onanması yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir. 18.02.2020

    Hemen Ara