Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/6380 Esas 2022/323 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/6380
Karar No: 2022/323
Karar Tarihi: 12.01.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/6380 Esas 2022/323 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2021/6380 E.  ,  2022/323 K.

    "İçtihat Metni"

    7. Hukuk Dairesi

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 11/06/2015 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 05/03/2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı, abisi davalıya ait tarlanın yanındaki tarlayı 50.000,00 TL'ye almaya karar verdiğini, tarla sahibi olan ... ile görüşmeleri ve sair pazarlığın davalı ile yapıldığını, bu görüşmeleri yapan davalının daha sonra tarla sahibinin tarlayı kadın olduğu için vermek istemediğini belirterek "ben alayım daha sonra da sana devrederim" diyerek söz konusu ...,... ovası mevkii 336 parselde kain olan taşınmazı 04/01/2011 tarihinde kendi adına tescilini yaparak satın aldığını, geçen zaman sürecinde defalarca kez abisiyle görüşmesine rağmen abisi davalıyı sürekli oyaladığını ve gerekli tapu devrini yapmadığını, tapunun iptali ile adına tescilini, bu mümkün olmadığı takdirde dava tarihindeki değerinin tespit edilerek davalıdan tahsilini istemiştir.
    Davalı, taşınmazı alırken davacıdan bir miktar borç aldığını davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece davanın kabulü ile tapu iptali tesciline dair verilen karar Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2016/14365 Esas, 2019/678 Karar sayılı 13.11.2019 tarihli kararı ile "...Davacı, iddialarını yazılı delil veya delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde yemin deliline de dayanmış olduğundan bu hakkı hatırlatılmalı, sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır. ...Kabule göre de; 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi (5578 sayılı Kanunla değişik) hükmü de dikkate alınmadan davanın kabulü doğru görülmemiştir." gerekçeleri ile bozulmuştur.
    Mahkemece bozmaya uyulmuş, davalıya 29.01.2021 günlü celsede yöneltilen yemin de "Davaya konu Ocak ayı ve devamında davacıdan 50.000,00 TL aldım, 2016 yılında ben emekli olacaktım, o parayı bana borç olarak verdi, 2016 yılında emekli oldum, parayı iade edeyim dedim, kabul etmedi, ben tarla istiyorum dedi, ben bu parayı tarla almak için aldım, bu paraya karşılık taşınmazın yarısını davacı kullanmamıştır " beyanda bulunmuştur.
    Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil olmaz ise tazminat istemine ilişkindir.
    Davalı yargılama aşamasında ve yemininde davacıdan 50.000,00 TL aldığını ancak bu paranın inanç ilişkisine dayalı olmayıp borç olarak aldığını savunmuştur.
    Taraflar arasında inanç sözleşmesine dayalı yazılı delil veya delil başlangıcı olmadığı, davalının teklif edilen yemini de eda ettiği gözetildiğinde mahkemece tapu iptali ve tescil isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Bunun yanında davalı taşınmazı satın alırken davacıdan 50.000,00 TL'yi borç olarak aldığını kabul ettiğine göre "çoğun içinde az da bulunmaktadır" ilkesi gereği davacının tazminat istemine ilişkin terditli istemi bulunduğundan davalının kabul beyanı dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/01/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

    (Muhalif)
    (Muhalif)


    KARŞI OY

    Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, sahibi bulunduğu tarlanın yanındaki dava konusu taşınmazı 50.000 TL’ye almayı planladığını, önceki malik ... ile satış pazarlığının davalı olan kardeşinin yaptığını, ...’in taşınmazı kadına satmak istemiyor demesi üzerine davalı adına satın alındığını, taşınmazın parasının müvekkili tarafından ödendiğini, ancak davalının taşınmazı devretmeye yanaşmadığını belirterek, davacı müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
    Davalı vekili 11.08.2015 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın önceden ½ payının müvekkili ... ile ½ payının ... arasında müşterek mülkiyet tâbi olduğunu, taşınmaz paylı olduğundan 3. kişilere satılmayıp müvekkili davalıya teklif edildiğini, ½ payın satın alınması sırasında davacıdan bir miktar borç para alındığını, payın davacı adına alınmadığını, alınan borç paranın müvekkilinin emekli olması durumunda ödeneceği kararlaştırılmışken, zamanından önce talep edilmesi nedeniyle taşınmazın ½ payının aradaki fark telafi edilmek şartıyla davacıya verileceğinin kararlaştırıldığını ancak taşınmazdan pay vermenin kanunen mümkün olamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    04.01.2011 tarihli resmi satış senedine göre, taşınmazın ½ payının davalı adına, ½ payının dava dışı ... adına kayıtlı iken, paydaş ...’in ½ payını davalıya 3000.TL’ye sattığı ve hisse tevhidi yapılarak davalının tek başına malik hale geldiği görülmüştür.
    Taşınmaz başında 26.02.2016 tarihinde keşif yapılmış; 07.03.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre, taşınmazın toplam değerinin üzerindeki muhdesatlarla birlikte 212.875. TL olduğu belirlenmiş, davacı tarafından harca esas değer 106.437.TL üzerinden harç ikmali yapılmıştır.
    Davacı vekili 02.05.2016 tarihli dilekçesinde; davanın, dinlenen tanık beyanlarıyla ispatlandığını belirterek taşınmazın ½ payının iptali ile müvekkili adına tescilini, olmadığı takdirde bedelini talep etmiştir.
    Davacı tanığı ...; taşınmazın telle çevrili bulunan, elektriği ve sondajı olan bölümünün davacıya ait olduğunu belirtmiştir.
    Davacı tanığı ...; tarafların kardeşi olduğunu, taşınmazın ...’e ait payının davacı tarafından 50.000 TL’ye satın alındığını, parayı davalıya verdiğini, satış işlemlerini davalının yaptığını, kendi üzerine aldığını ancak tapusunu davacıya devretmediğini belirtmiştir.
    Davacı tanığı ...; tarafların kardeşi olduğunu, olayı bildiğini, davacının bu yeri satın almak istediğini, bu amaçla evini sattığını ve 50.000. TL satış bedeli ile 4000.TL tapu masraflarının davacı tarafından karşılandığını, satın alma işlemlerini davalının yürüttüğünü, tapunun davalı adına tescil edildiğini ancak davalının davacıya pay devrine yanaşmadığını belirtmiştir.
    Davalı tanığı ... ; tapu talep işlemleri yaptığını, davalının müşterisi olduğunu, davalının dava konusu taşınmazın bir kısmını ifraz ettirilip kardeşine verme girişiminde bulunduğunu, ancak kanuni engeller nedeniyle gerçekleşmediğini bildirmiştir.
    Davalı tanığı ...; davalının eşi olduğunu, davacı tarafından 2011 yılında davalı eşine 50.000.TL borç para verildiğini, dava konusu taşınmazın davacıya satın alınması amacıyla alınmadığını, davacının verdiği parayı geri istemesi nedeniyle eşinin taşınmazın yarısını davacıya devretmek istediğini, ancak bunun mümkün olmadığını beyan etmiştir.
    Mahkemenin 10.05.2016 tarihli kararıyla, davanın kabulü ile taşınmazın ½ payının iptali ile davacı adına tesciline karar vermiştir.
    Hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.
    Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 13.11.2019 tarihli kararıyla, inançlı işlem ispatlanamadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur.
    Mahkemece bozma ilamına uyulmuş ve davalının yeminli beyanı alınmıştır. Davalı yeminli beyanında; taşınmazın 2011 yılında alınması sırasında davacıdan 50.000.TL borç para aldığını, 2016 yılında emekli olduğunda parayı iade etmek istediğini, ancak davacının parayı almadığını, taşınmazı istediğini, oysa parayı borç aldığını belirtmiştir.
    Mahkeme 05.03.2021 tarihli kararıyla, inançlı işlem ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
    Davacı vekili hükmü temyiz etmiş, inançlı işlem ispat edildiğinden yerel mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
    Sayın çoğunluk, davalının 50.000 TL borç para aldığına yönelik kabul beyanını ve davacının tapu iptal ve tescil talebi yanında tazminat da talep ettiğini belirterek, bu hususlar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
    Davalı vekilinin 11.08.2015 tarihli cevap dilekçesindeki beyanları, davalı tanığı olarak dinlenen davalının eşi ... ve davalı tanığı ...’nın beyanlarına göre; davalının, taşınmazı satın aldığı 2011 yılında davacıdan 50.000.TL aldığı, davalının taşınmazın yarısını davacıya devretmek için ifraz girişiminde bulunduğu ancak, kanuni engel nedeniyle bunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık, davalı tarafından alınan taşınmazdaki ½ payın davacı adına alınıp alınmadığı konusundadır.
    Davalı taraf taşınmazı resmi sözleşmeye göre 3000.TL’ye satın almıştır.
    Satış sözleşmesinde bedel 3000.TL olarak gösterilmiş ise de, payın 50.000 TL ye satın alındığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
    Bu duruma göre, dava konusu payın 50.000 TL’ye alındığı, satış bedelinin tamamının davacı tarafından karşılandığı, davalının dava tarihinden önce taşınmazı ifraz ettirmeye çalıştığı ve davacıya taşınmazından yer vermek istediği, ancak kanuni engel nedeniyle ifraz edilemediği anlaşılmaktadır.
    Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 13.11.2019 tarihli kararında yer alan muhalefet görüşündeki gerekçelerle, davacı inançlı işlemi ispat etmiştir.
    5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun, 8. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemez, hisselendirilemez, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedi artırılamaz." hükmü gözetilerek, öncelikle taşınmazın ½’sinin ifrazı, mümkün değilse taşınmazın yarısının değeri olarak belirlenip harca esas 106.437.TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmesi görüşünde olduğumuzdan, sayın Çoğunluğun bozma kararına değişik gerekçeyle katılamıyoruz.







    Hemen Ara