Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/1043 Esas 2022/1266 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/1043
Karar No: 2022/1266
Karar Tarihi: 22.02.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/1043 Esas 2022/1266 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2021/1043 E.  ,  2022/1266 K.

    "İçtihat Metni"

    7. Hukuk Dairesi
    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    ...

    Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04/02/2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın sulh protokolü doğrultusunda kabulüne dair verilen 16/06/2016 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 22/02/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden bir kısım davalılar vekili Av. ... geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenin sözlü açıklamaları dinlenildi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

    K A R A R

    Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/02/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.


    (Muhalif)

    KARŞI OY

    Davacı vekili tarafından açılan tapu iptali ve tescile ilişkin davada ilk derece mahkemesince verilen “sulhe dayalı kabul” kararının davalılar vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin sayın çoğunluğunun onama görüşüne karşılık olarak muhalefet görüşü aşağıda açıklanmıştır.
    1. İlk derece mahkemesi sulh protokolünü esas alarak protokolün onaylanmasına ve bu doğrultuda binadaki muhtelif dairelerin kime ait olduğu hususlarını tek tek hüküm fıkrasına geçirmiş ve devamında her bir taraf için davalılar adına kayıtlı hisselerin bir bölümünün iptal ve ayrı ayrı davacı adına tesciline karar vermiş, yargılama giderlerini taraflar üzerine bırakmış, vekalet ücreti takdir etmemek suretiyle 16/06/2016 tarihli kararını tesis etmiştir.
    2. Öncelikle tarafların bir gün önceki tarihli ayrı ayrı dilekçe tanzim ederek duruşma gününden önce mahkemeye sundukları ve özellikle bir kısım davalı vekilinin yokluğunda duruşma açılarak bu beyanları tutanağına geçirmiş ve duruşmanın daha önce belirlenen 11/10/2012 tarihine bıraktığı, normal duruşma günü ve devamında gelen 28/12/2012 tarihli duruşmada hazır bulunan bir kısım davalı vekili, yokluklarında yapılan işlemlerin hiçbirisini kabul etmediklerini müvekkillerinin mağdur edildiklerini açıklayarak itirazlarını bildirmiştir.
    3. Bu kısa açıklamalar ve son celsedeki beyanlara bakıldığında özellikle bir kısım davalı tarafın sözleşmeleri-beyanları kabul etmedikleri gibi, ayrıca HMK. 315/1 maddesinde belirtilen şekilde “tarafların birlikte sulhe göre karar verilmesi yönünde” bir taleplerinin olmadığı belirgindir.
    4. Bu durumda mahkemenin “protokolün onaylanması, sulh anlaşmasının hüküm kısmına işlemesi” uygulaması usulsüzdür. Çünkü aynı maddesinin son cümlesine göre bir anlaşma olmadığı için, mahkemece sadece “KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA KARAR” verebileceği açık olmakla, neticeten mahkemenin ulaştığı sonucun bu açıklamalar itibariyle hatalı ve yanlış olduğu, sulhe göre karar vermesi mümkün bulunmadığı için, kararın öncelikle bu usul hatasından dolayı bozulması gerekirdi.
    5. Dosyadaki yargılama hatalarının sayılamayacak kadar çokluğu sebebiyle yine usul ve esas yönünden yanlışları izah etmeye çalışacağız.
    6. Bir kısım davalıların avukat olduğu ve halen görevinde devam ettiği hususu dikkate alındığında, hakimin, daha önce verilen duruşma gününden önce, haber vermeksizin, özellikle davalıların kendilerini savunma haklarını kısıtlayarak sulh protokolünü zapta geçirmesi hatalıdır.
    7. Esasen sulh protokolü denilen belgeler taraflarca ayrı ayrı imzalanmış, tek bir yazı formatı ile tek kalemden çıktığı açıkça belli olan belgelerdir.
    8. HMK. 313. maddesi ve devamındaki düzenlemelere göre, sulhun bir sözleşme olduğu açıkça belirtildiği halde, olayımızda tarafların birlikte katıldıkları tek bir metnin bulunmadığı, bu haliyle ayrı ayrı yapılan açıklamaları ihtira eden dilekçenin, zapta geçirilmesi ile bir sözleşmenin kurulmuş sayılamayacağı da açıktır Çünkü beyanlar ortak bir imza ile zapta geçirilmemiştir.
    9. Mahkeme hakimi 18/09/2012 tarihinde duruşma tutanağına geçirdiği beyanlar yönünden, bu beyanların kuvvetini yeterli bulmamış olacak ki, bir kısım davalı vekilinin itirazı üzerine araştırma yapmaya başlamış, çok sayıda belge toplanması, bilirkişi raporu alınması sonrası yaklaşık 4 yıl sonra tekrar eski duruma dönerek sulhe dair beyanları dikkate almıştır.
    10. Esasen geçerli bir sulh, “İlgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur” hükmü gereğince tarafları bağlayacağı açıktır. Ancak bir kısım davalı vekili ilk katıldığı duruşmada bu beyanları kabul etmediğini ve özellikle aşırı yararlanma halinin mevcut bulunduğu itirazı, sebebiyle mahkemenin bu itirazı dikkate alarak uzun bir araştırma sürecini başlattığı açık olduğuna göre, hüküm kısmına geçirilen anlaşma hususunun, ilk baştan beri tartışmalı olduğu belirgindir.
    11.Çok sayıda bilirkişi raporlarına karşı tarafların ayrı ayrı beyanlarda bulundukları, özellikle heyet raporlarında sulhteki paylaşım ile davalıların miras payları arasında nispetsizlik bulunduğu ve uyumsuzluk bulunduğu açıklanmış ve özellikle davacı vekilinin ilginç bir beyanı duruşma zaptına geçirilmiştir.
    12. Buna göre bilirkişi raporunun okunduğu 13/03/2014 tarihli duruşmada, söz alan davacı vekilinin “Fen bilirkişi raporunda tespit edilen 13.962,08 TL meblağın arsa payı farkı olarak ... ’e ödenmesi hususunda bir itirazımız yoktur. Müvekkile payına düşen miktar 5.540,56 TL yi ödemeyi kabul ediyoruz." açıklamasını yaparak, imzası ile tasdik ettiği açıktır. Böylece gerek bilirkişiler ve gerekse davacı vekili beyanı ile, sulh beyanları yönünden, bir oransızlık- aşırılık bulunması karşısında esasen 18/09/2012 tarihli duruşmadaki beyanların dikkate alınmaması gerekirken, aksine düşünce ile bu açıklamalar gereğince olaya uygun olmayan hüküm kurulması bozmayı gerektirir.
    13. Ayrıca kendisini vekille temsil ettirmeyen davalı ... 29/07/2010 tarihli duruşmada bizzat açılan davayı kendi yönünden kabul etmiş ve imzası ile tasdik etmiş olmakla bu şahsın kabul beyanı da görmezden gelinmiş ve buna dair hüküm kurulmamıştır.
    14. Yine mahkemece esas alınan sulhe dair açıklamalarda, taşınmazın bazı bağımsız bölümlerinin yer almadığı bilirkişilerce belirlendiği halde, tarafların ortak iradesi bulunmadığı halde bu tip yerlerin (dükkan vs.) paylaşıma dahil edilmesi de açık bir usulsüzlüktür.
    15. Bilirkişiler ısrarla edimler arası bir uyum bulunmadığını bildirmelerine ve ısrar etmelerine rağmen, bu uyumsuzluk aşırı-yararlanma hallerinin nasıl aşıldığı hususu da izaha muhtaçtır.
    16- Bunların dışında kabul yönünden de, bir kısım davalılar vekili için vekalet ücreti talim edilmemesi hususuda usule aykırıdır. Çünkü gerçek kişi taraflar arasında yapıldığı belirtilen ancak şekli tartışmalı olan sulh sözleşmesinde, bir kısım davalı vekilinin yer almadığı, bundan dolayı vekalet ücretinden açıkça vazgeçtiğine dair imzalı bir beyanı bulunmadığı halde, lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi HMK. ve Avukatlık Kanunu hükümlerine aykırı olmakla kararın bu yöndende bozulması gerektiği kanaati açıklanmıştır.
    Neticeten yukarıda açıklanan konular ve değinilmeyen diğer hususlar itibariyle, davanın sulh protokolü adlı belgeler üzerinden sonuçlandırılması usul ve esasa aykırıdır. Belgelerin şekli ve içeriği tartışılmamış, davacı vekilinin kabul beyanı dikkate alınmamış, davalılar vekilinin itirazlarına rağmen sulh açıklamalarının hüküm kısmına eksik, hatalı bir şekilde geçirilmiş olması karşısında, gerek resen tespit edilen ve gerekse bir kısım davalılar vekilinin şimdilik bu yönlere ilişkin tespit edilen kanuna aykırılıklar dikkate alınarak hükmün bozulması gerektiği görüşünde bulunduğum için, sayın çoğunluğun onama görüşüne katılamıyorum.
    ...






    Hemen Ara