Esas No: 2022/358
Karar No: 2022/2057
Karar Tarihi: 16.03.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/358 Esas 2022/2057 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2022/358 E. , 2022/2057 K."İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : ... vd.
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 07/06/2006 gününde verilen dilekçe ile önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23/03/2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, önalım hakkı nedeniyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının murisi ...’ın paydaşı olduğu 853 parsel sayılı taşınmazın dava dışı önceki paydaşı ...’in 3/12 payını 26.08.2004’te davalıya satış yoluyla devrettiğini ve bildirim yapılmadığını ileri sürerek, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemiştir.
Davalı, taşınmaz paydaşlarına ulaşamadığından satışı bildiremediğini, davacının satıştan bilgisi bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin davanın kanıtlamadığı gerekçesiyle reddine ilişkin kararı Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 11.04.2011 tarihli ve 2011/57-4530 sayılı ilamıyla bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın kabulü ile payın davacı adına tesciline karar verilmiştir. Davalılar vekilinin temyizi üzerine, hükmün Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 01.03.2016 tarihli, 2015/16257 Esas - 2016/2554 Karar sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir. Davacı vekilin karar düzeltme talebi Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 11.12.2017 tarihli, 2017/526 Esas - 2017/9234 Karar sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın kabulüne, dava konusu ...,... parsel numaralı taşınmazın davalıya ait 3/12 hissesinin iptali ile davacı murisi ... adına tesciline, ölü kişi adına tescil yapılamayacağı ve infazının mümkün olmaması sebebiyle Eyüp 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1965/129 Esas ve 1965/535 Karar sayılı ilamında belirtilen mirasçıları adına ve hisseleri oranında kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar vekili temyiz etmiştir.
Önalım hakkının kullanılmasında davacının dayandığı pay elbirliği mülkiyetine konu ise tüm ortakların birlikte dava açması veya birinin açtığı davaya diğerlerinin muvafakat etmesi gerekir. Çünkü bu gibi hallerde 11.10.1982 tarihli 3/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın tereke adına açıldığının kabulü gerekir. Davaya muvafakat, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce onaylı muvafakat belgesi ibraz edilmesi suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet verilmesi ile sağlanabilir. Bu yolda ortakların tümünün muvafakati sağlanamazsa Türk Medeni Kanununun 640. maddesi hükmü uyarınca murisin terekesine görevli mahkemede temsilci atanması için davacıya süre verilir. Temsilci davacı dışında biri olursa davacının sıfatı sona ereceğinden davayı temsilci takip eder. Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı tapu kayıt maliki ...’ın mirasçısı olup 853 parsel sayılı taşınmazın dava dışı önceki paydaşı ...’in 3/12 payını 26.08.2004’te davalıya satış yoluyla devrettiğini ve bildirim yapılmadığını ileri sürerek, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemiştir.
Eyüp 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1965/129-535 E. K. sayılı mirasçılık belgesine göre tapu kayıt maliki muris ...’ın mirasçıları ..., ..., ..., ... ve kızı ...’ nin oğlu ...’dir. Davacı kendi adına davayı açmış olduğundan verilen hükmün Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 11.04.2011 tarihli ve 2011/57-4530 sayılı ilamında “… davacı ...'a diğer mirasçıların muvafakatlerinin sağlanması ya da terekeye temsilci atanması için süre verilerek tüm mirasçıların davaya katılmaları sağlanarak taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı…” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine mahkemece 08.09.2011 tarihli duruşmada; “Davacı vekiline Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda mirasçıların muvafakatini sağlaması veya terekeye mümessil tayin ettirmesi için gelecek celseye kadar süre verilmesine” dair ara karar verilmiştir. Bu süre içerisinde tüm mirasçıların davaya muvafakatinin sağlanamamasına rağmen mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 01.03.2016 tarihli, 2015/16257 Esas, 2016/2554 Karar sayılı ilamında; “… ... oğlu ...'a ait mirasçılık belgesinden mirasçıları arasında yer aldığı anlaşılan ...'in davaya muvafakatinin sağlanmadığı görülmektedir. Davacının payına dayanarak dava açtığı, "... oğlu ...'ın" diğer mirasçılarının muvafakatinin alınmadığı veya terekeye temsilci atanmadığı anlaşıldığından taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında bir karar verilmesi doğru görülmediği…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bu defa davacı vekili tarafından tüm mirasçıların davaya muvafakatinin sağlanamadığı gerekçesiyle muris ...’ın terekesine temsilci atanması cihetine gidilmiştir. Ancak muris ...’ın değil ...’ın terekesine temsilci atanmasına yönelik İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/702 Esas, 2019/557 Karar sayılı ilamı mahkemece esas alınıp taraf teşkilinin sağlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece, 08.09.2011 tarihli duruşmada; “Davacı vekiline Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda mirasçıların muvafakatini sağlaması veya terekeye mümessil tayin ettirmesi için gelecek celseye kadar süre verilmesine” dair ara karar verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere davacı vekilince tapu kayıt maliki muris ...’ın mirasçılarının davaya muvafakati sağlanamadığı gibi terekesine mümessil de tayin ettirilememiştir. Bu haliyle davacının davayı açmakta taraf sıfatı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.03.2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne karşı muhalefet görüşün aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
Taraflar arasındaki dava önalım (şufa) hakkından kaynaklanan tapu iptali ve tescile ilişkindir.
Yerel mahkeme şu anda inceleme konusu olan 3. kararını vermiş olup, ilk iki karar Yüksek Yargıtayca iki defa usulden bozulmuştur. Son karar ile davanın kabulü yönünde karar verilmiş ise de, Dairemizin sayın çoğunluğu, davacıya verilen mehillere rağmen taraf teşkili sağlanmadığı için neticeten davacının, davayı açmakta taraf sıfatı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek bozma yönünde görüş belirtmiştir.
Davanın 16/06/2006 tarihinde açılmasına, iki ayrı bozma ilamı bulunmasına rağmen aradan geçen uzun zaman içerisinde problemin çözülememesi ve halen davacının, dava açmakta taraf sıfatının bulunup bulunmadığı ile uğraşılması öncelikle adil yargılanma yönünden bir eksikliktir.
Bozma ilamlarına göre yargılama yönünden süreçlerden sorumlu olan ilk derece mahkemesidir. Davacıya usulüne uygun bir şekilde bozma gerekçelerinin açıklanması, hangi konularda eksiklik bulunduğu ve bunların hangi yöntemlerle giderilmesi gerektiği yönünde aydınlatmada bulunması gereken merci mahkemedir.
İlk bozma ilamı sonrası mahkemece, 08/09/2011 tarihli duruşmada davacıya mehil verilmiş ise de, hangi konuda mehil verildiği hususlar ayrıntılı şekilde açıklanmamıştır.
İkinci bozma ilamı sonrası mahkemece,25/09/2018 tarihinde yapılan ilk duruşmada bozma ilamına uyulmuş ve yine özensiz bir şekilde davacıya mehil verildiği ve sonrasında davacı tarafından açılan bir davayı bekleme yönünde ara kararları ile neticeten 23/03/2021 tarihinde temyize konu karara ulaşıldığı açıktır.
Oysa verilen mehil, HMK yazıldığı şekilde detaylı bir şekilde açıklanmış olsa, davacının açtığı davanın neye ilişkin olduğu getirtilip incelenmiş olsa, bu kadar süre beklenmesine gerek kalmayacağı, belki davacının daha önceden uyarılması ile taraf teşkilinin sağlanması mümkün iken, gelinen bu aşamada aradan geçen uzun zamana rağmen taraf teşkilinin sağlanmamasında, davacı kadar mahkemenin de özensiz davranışlarının bulunduğu açıktır.
HMK, yargılamaya hakim olan ilkeler başlığı altında bazı ilkeleri açıklamış olup, bunlardan bazıları konumuzla yakınen ilgilidir.
Buna göre yargılamanın sevk ve idaresi hakime ait olup, buna ilişkin her türlü takibin olması gerekir. Bundan dolayı ara kararlarını düzenlerken tarafların hak ve yükümlülüklerinin ayrıntılı-açıklayıcı şekilde düzenlenmesi gerekir.
Yine Hakimin davayı aydınlatma ödevi itibariyle de, ara kararlarının ayrıntılı düzenlenmesi gerekeceği açıktır.
Neticeten bozma ilamları sonrası düzenlenen ara kararlarının yeterince açık olmaması, istenilen hususların detaylı olarak belirtilmemesi karşısında davacının verilen ara kararlarına yalnızca kendi kusuru ile uymaması sonucuna varılamaz. Bu durumda yargılamayı yöneten hakimin ağırlıklı eylemi sonucu, davacının ara kararlarını yerine getiremediği, gerekli denetimin zamanında yapılmadığı hususları dikkate alındığında, ara kararı yerine getirilmediğinden dolayı davanın reddi kararına varan sayın çoğunluğun görüşüne katılınmamıştır.
Bütün açıklamalar gereğince, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 01/03/2016 tarih, 2015/16257 Esas - 2016/2554 Karar sayılı ilamının gereği, bozmaya uyulmasına rağmen yerine getirilmediği için kararın bu gerekçe ile bozulması, bozma karar gereğinin yerine getirilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekçesi ile, sayın çoğunluğun bozma görüşüne farklı gerekçe ile karşı oy kullandığımı saygı ile bildiririm.