Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/4485 Esas 2022/2647 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/4485
Karar No: 2022/2647
Karar Tarihi: 07.04.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/4485 Esas 2022/2647 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2021/4485 E.  ,  2022/2647 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacılar vekili tarafından davalılar aleyhine 06/02/2013 gününde verilen dilekçe ile muhdesatın aidiyetinin tespiti istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 09/01/2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

    K A R A R
    Dava, muhdesatın aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, taraflar arasında ortaklığın giderilmesi davasına konu olan 110 ada, 6 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan bina, ahır olarak kullanılan kargir yapı, yarım bodrum ve normal kattan oluşan iki katlı kargir bina ve bu binaya bitişik müştemilatın vekil edenlerinin yakın mirasbırakanı ... tarafından meydana getirildiğini ileri sürerek; dava konusu muhdesatların vekil edenlerine ait olduğunun tespitine ve tapu kaydına şerh edilmesine karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, taşınmaz üzerindeki binanın davacıların murisi tarafından yapıldığı, ancak bina bedelinin davacıların murisi tarafından tamamının karşılandığı yönünde davacı tarafın iddiasının ispatlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekilince karara karşı temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
    Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, taşınmaz üzerindeki binanın davacıların yakın mirasbırakanı tarafından kendi nam hesabına ve kendi geliri ile yapıp yapmadığı hususunun tereddüte mahal bırakmayacak şekilde aydınlığa kavuşturulması, bu yapılırken davacılar murisinin ekonomik geliri, ortak gelirin kullanılıp kullanılmadığı ve kendi nam ve hesabına yapılıp yapılmadığı hususlarının araştırılması, dava konusu 110 ada, 6 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağının ilgili Tapu Sicil Müdürlüğünden getirtilerek, tutanakta belirlenen evin davaya konu bina olup olmadığı belirlendikten sonra, davada hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması, toplanmış ve toplanacak delillere göre hüküm tesisi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmayla ve soyut beyanlara dayalı olarak karar verildiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Mahkemece bozma ilamına uyularak dinlenen tanık beyanlarında; binanın yapımı için masrafları muris İsmail'den aldıkları beyan edilmişse de, murisin bu muhdesatı tek başına yapabilecek ekonomik gücü olduğunun ispatlanamadığı, yine tanık anlatımlarında muris İsmail'in yapılan binadan davalılara daire vereceğini söylemesinin de, binanın tek başına murisin geliriyle yapılmadığını destekler nitelikte olduğu, dolayısıyla bina bedelinin tamamının davacıların murisi tarafından karşılandığı yönündeki davacı tarafın iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacılar vekilince temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
    Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 sayılı TMK m.684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK m.718).    22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir    arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde    dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK m.722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
    Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 Sayılı HMK m.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK m.114/1-h ve 115).
    Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
    Somut olayda; mahkemece yapılan tahkikatta tarafların gösterdikleri deliller toplanmış, taraf tanıkları dinlenmiş olup, bozma akabinde fen bilirkişisince dosyaya sunulan 12.12.2018 tarihli rapor ekindeki kadastro yenileme tutanağına göre, dava konusu taşınmazın evvelinin 1019 parsel sayılı taşınmaz olduğu, kadastro yenileme çalışmasıyla 10 ada, 6 parsel numarasını aldığı, yenileme tutanağında: “…parsel üzerine kadastrodan sonra 1985 yılında parsel maliklerinden ... oğlu ...’lunun krokide A ile işaretli olan dört katlı kargir binayı inşa ettiği ve kendisine ait olduğu muhtar ve bilirkişi beyanlarından anlaşıldığı…” ibaresinin yer aldığı, 14.01.1998 tarihinde tespitin yapıldığı, tespit tutanağının 16.04.1998 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, gerektiğinde kesinleşmiş bulunan kadastro yenileme tutanağında atıfta bulunulan muhtar ve bilirkişilerin re’sen celbiyle tanık sıfatıyla beyanları alınıp, beyanlar arasındaki çelişki de giderilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, yeterli araştırma ve inceleme yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/04/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara