Esas No: 2021/4059
Karar No: 2022/4075
Karar Tarihi: 06.06.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/4059 Esas 2022/4075 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/4059 E. , 2022/4075 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Çarşamba 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 20/05/2019 tarihinde verilen dilekçeyle elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen 24/03/2021 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmiştir. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin kabulü ile hükmün kaldırılarak davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
KARAR
Dava, elatmanın önlenmesi, tahliye ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile davalının kardeş olduklarını, davalının akrabalık ilişkisi nedeniyle müvekkil adına kayıtlı evde ikamet ettiğini, müvekkilinin davalıyı evden çıkması için uyarmasına rağmen davalının evi tahliye etmediğini belirterek, davalının dava konusu taşınmaza elatmasının önlenmesine ve dava konusu taşınmazdan tahliyesine, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100,00TL ecrimisil bedenin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilin dava konusu taşınmazın birinci katında ikamet ettiğini, bu kısmın davacıdan satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını ve birinci katın müvekkili tarafından inşa edildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile davalının dava konusu taşınmaza yönelik el atmasının önlenmesine ve 8.517,11TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin istinaf istemi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme hükmünün kaldırılmasına, davacının davasının reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2. maddesi gereğince herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Bu durum TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Türk Medeni Kanununun 2. maddesi hukuk sistemimiz bakımından çok önemli iki prensibi açıklar. Bunlardan birincisi, her somut olayda hakların kullanılmasının kapsam ve içeriğini sınırlayan “objektif iyi niyet” ikincisi ise, hakların kötü kullanılmasının sonucunu gösteren ve bunun hukuk tarafından korunmayacağını bildiren “hakkın kötüye kullanımı yasağı”dır.
Hakkın kötüye kullanıldığı savunma olarak ileriye sürülmüş olmasa dahi bu husus def’i değil itiraz olarak kabul edildiğinden, dava dosyasından anlaşılan böyle bir durumu hakim resen göz önüne almak zorundadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04/11/1964 gün 1964/2-953 Esas ve 1964/640 Karar sayılı ilamı ile 14.02.1951 tarih ve 1949/17 Esas, 1951/1 Karar sayılı; 08/11/1991 tarih 1990/4 Esas, 1991/13 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını yasanın korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hakime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik oluşturduğu, gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hallerinde, TMK'nın 2. maddesi uygulama alanı bulur ve olağanüstü bir imkan sağlar; haksızlığı düzeltici, yasadaki kuralları tamamlayıcı fonksiyonunu yerine getirir (25.1.1984 T. 1983/3 Esas, 1984/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Dürüstlük kuralı, bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlak ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulanagelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.
Diğer yandan, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlaka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler.
Bir hakkın, objektif iyi niyet kurallarına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar vermesi, hakkın kötüye kullanımını oluşturur. Bu durumda hak sahibinin başkasını zarar verme amacıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan, başkasına zarar verme kastı değil, fakat hakkın objektif iyi niyet kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Hakkın kötüye kullanımının genel yaptırımı, hukuk düzeninin her hangi bir hakkın objektif iyi niyet kurallarına aykırı olarak kullanılmasını korumamasıdır. Bu, bir kimsenin hakkını objektif iyi niyet kurallarına aykırı olarak kullanmakla gerçekleşmesini arzuladığı amacın ya da hukuki sonucun elde edilmesini sağlayacak imkanlardan yoksun bırakılması demektir.
Diğer taraftan, kullanılan hak soyut değil somut olaylara dayanmalıdır.
Hak sahibinin hakkını kullanmada iyi ya da kötü niyetli olduğunu saptamak kullananın iç dünyası ile ilgili olduğundan bunu belirlemek oldukça güçtür. Ancak bunun belirlenmesi her somut olaydaki durum gözetilerek dışa yansıyan olgulara göre belirlenmelidir.
Somut olaya gelince; dava konusu 232 ada 1 parsel sayılı taşınmaz 228/7920 paylı olarak davacı adına kayıtlı olup, bu pay tarafların babası tarafından 19.10.2000 tarihinde yapılan bağış işlemi sonucu davacı adına tescil edilmiştir. Çarşamba 1. Noterliğinde tanzim edilen 09.09.2004 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde; davacının satış vaadi borçlusu, davalının ise satış vaadi alacaklısı olarak yer aldığı, davacının 1/2 payını davalıya satmayı vadettiği ve satış bedelinin tamamını alarak taşınmazı davalıya teslim ettiği, vaat edilen taşınmazın tapu kaydını kat irtifakı kurulduğunda davalıya devretmeyi taahhüt ettiği hususları yazıldır. Dosyada yer alan belgelerden, davacıya ait pay üzerinde iki katlı bina yapıldığı, davalının 1. katta, davalının ise 2. katta oturduğu, satış vaadi sözleşmesinin feshedildiği ya da davalı tarafından davacıya yönelik açılmış bir tapu iptali ve tescil davasının varlığı iddiasına da taraflarca dayanılmadığı anlaşılmaktadır.
Davalı, satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak ve dava konusu yerin bedeli karşılığında kendisine teslim edilmesi nedeniyle mülkiyetin ileride kendisine devredileceğine inandırılmış olarak taşınmazda ikamet etmektedir. Davacı tarafından sözleşme ile zilyetliğin davalıya teslimine rağmen, taşınmaz kullanımından men edilmesi için dava açması iyiniyetli olmayıp, TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmamaktadır. Bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, istinaf taleplerinin farklı gerekçeyle reddine karar verilmesi nedeniyle Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 01.06.2021 tarihli kararının bozulması gerekmekte ise de, ret kararı sonuç itibariyle usul ve kanuna uygun olduğundan Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle; Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi hükmünün gerekçesinin yukarıdaki şekilde DEĞİŞTİRİLEREK DÜZELTİLMİŞ bu gerekçe ile ONANMASINA, 2. dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 06.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.