Esas No: 2017/10420
Karar No: 2020/3034
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/10420 Esas 2020/3034 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ... ili, ... ilçesi, ... köyü, ... mevkii, 792 parselde kain taşınmaz ... adına kayıtlı iken 1000/3360 hisseyi müvekkillerinden ..."nın 22.02.1986 tarihinde, daha sonra müvekkillerinden ..."nın ise 2360/3360 hisseyi 25.06.2003 tarihinde satış yolu ile devraldıklarını, Kadastro Müdürlüğünce müvekkilerinden ..."ya gönderilen yazıda "... Belediyesi ... ve İstimlak Müdürlüğünün 03.02.2014 tarih ve 970 sayılı yazısında; ... ilçesi, ... köyü, 792 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydındaki alanı ile hesaplanan alanı arasında yanılma sınırını aşan fark olduğunu, bu farkın Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince düzeltilmesinin talep edildiğinin, kadastro müdürlüğünce de söz konusu parselin hesaplanan alanı arasında yanılma sınırını aşan fark olduğunun tespit edildiğini ve tapuda 3.360 m2 olarak kayıtlı olan yüzölçümünün 2447.48 m2 olarak 3402 sayılı yasanın 41. maddesine göre 04.02.2014 tarihinde düzeltildiğinin ve 30 gün içerisinde dava açılmadığı takdirde yapılan düzeltmenin kesinleşeceğinin..." bildirildiğini, Eyüp Tapu Müdürlüğünce 2447.48 m2 yüzölçümündeki düzeltilmiş olan tapu senedinin müvekkillerine verildiğini, kadastro müdürlüğünün düzeltme kararı ve teknik hataları düzeltme formu incelendiğinde dava konusu taşınmazın yüzölçümünün tescile esas alınan hesaplamasının planimetrik alan hesaplama yöntemi ile yapılması nedeniyle alan farkının bu yöntemin hassas olmamasından kaynaklandığı, 912.52 m2"lik farkın yanılma sınırını aşan kabul edilebilir hata sınırından fazla olduğunun belirtildiğini, müvekkillerinin tapu kaydına güvenerek 3.360 m2 olarak satış yoluyla devraldıkları taşınmazın yüzölçümünün tapu ve kadastro müdürlüklerinin hatalı ölçümleri sonucunda 912.52 m2 eksildiğini bu nedenle müvekkillerinin zarara uğratıldığını beyan ederek; oluşan zararın şimdilik 10.000,00-TL"sinin davalıdan yasal faiziyle tahsilini talep etmiş, 24/11/2015 tarihli harçlandırılmamış ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini toplamda 1.642,536,00-TL. olarak ıslah etmiştir.
Mahkemece; davacının ıslah edilen davasının kabulü ile, 1.642,536,00-TL. maddi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiliyle davacı tarafa tapudaki hisseleri oranında ödenmesine, davacı vekili kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince takdiren hesaplanan 73.226,08-TL. vekalet ücretinin davalıdan alınmasına, davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.
Dava; 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar usul ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır." hükmüne yer verilmiştir.
Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481, 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. - 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Yargılama aşamasında taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Kural olarak ıslah işlemi harca tabi bir işlem olup; ıslah edilen husus, değer artırımı ise nispi tarifeye göre, değilse maktu harç yatırılmalıdır. Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, ıslah edilen dava değeri üzerinden nisbi tarifeye göre ıslah harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi ıslah harcının alınması gerekir. Islah edilen miktar yönünden bakiye nispi karar ve ilam harcı ödenmeksizin sonraki işlemlerin yapılmasına olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde 10.000,00-TL. tazminat talebinde bulunmuş, dava niteliği itibariyle nisbi harca tâbi olmasına rağmen, dava harcı olarak 170,80-TL. nispi harç yatırmış, sonra da; 24/11/2015 tarihli ıslah dilekçesiyle; dava değerini 1.642,536,00-TL"ye yükseltmiş ancak ıslah edilen kısma ilişkin nispi harcı yatırmamıştır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek ıslah harcı tamamlanmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece; yürürlükteki harçlar tarifesi uyarınca ıslah edilen dava değeri üzerinden ıslah harcını ödemesi konusunda davacıya usulünce süre verilip harç tamamlanırsa ıslah edilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken, harcı tamamlanmayan ıslah dilekçesine değer verilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 17/09/2020 günü oy birliği ile karar verildi.