Esas No: 2006/20-619
Karar No: 2006/665
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/20-619 Esas 2006/665 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kozan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/10/2005
NUMARASI : 2005/307-353
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.11.2004 gün ve 2004/13 E- 499 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 12.15.2005 gün ve 2005/1629-6141 sayılı ilamı ile; (...Davacı R..D.., 09.01.2004 tarihinde genel arazi kadastrosunda orman niteliğiyle Hazine adına tesbiti kesinleşen Karabucak Köyü 128 ada 430 parsel sayılı 3574 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kendisine ait olduğu, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğu iddiasıyla tapu kaydının iptali ve adına tescilini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne, çekişmeli parselin tapu kaydının iptali ve davacı gerçek kişi adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Yönetimler tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 Sayılı Yasanın 4.maddesi hükümlerine göre yapılıp dava tarihi itibariyle kesinleşmiştir.
Mahkemece; kesinleşmiş orman kadastro haritasının eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafı ve amenajman planının uygulamasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen uzman bilirkişi raporuyla çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğunun belirlendiği, davacı yararına tesbit gününe kadar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne var ki; hükme dayanak yapılan uzman bilirkişi raporu ve rapora ekli orman sınır hattına irtibatlı krokisi ile çekişmeli parselin 3402 Sayılı Yasanın 4.madde hükümlerine göre yapılan tesbitin orman kadastrosunda 247 ila 248 numaralı orman sınır noktalarından oluşan orman sınır hattının Güneyinde orman olarak sınırlandırıldığı bildirildiği halde, raporun sonuç kısmında taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu açıklanmış, mahkemece bilirkişinin teknik bulgusuna değil, hukuki görüşüne değer verilmiştir. Hakim, bilirkişinin hukuki saptaması ile bağlı olmayıp, teknik görüşünü serbestçe takdir eder.
Orman kadastrosunun kesinleştiği hallerde bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve hukuki niteliği, orman kadastro tutanak ve haritalarının uygulanması suretiyle belirlenir. 3402 Sayılı Yasanın 4.maddesi hükümlerine göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosunun sonuçları açısından, 6831 Sayılı Yasanın 7 ila 11.maddeleri gereğince yapılan orman kadastrosundan teknik ve hukuki olarak hiçbir fark yoktur. Fark, sadece sonuçlarının ilanı yönünden olup, 3402 Sayılı Yasanın 4.maddesi gereğince yapılan orman kadastrosuna ilişkin tutanaklar ve haritası işin bitimi ile Kadastro Müdürlüğüne verilip arazi kadastrosuna ilişkin tutanaklar ile birlikte 30 günlük askı ilanına tabi tutulur. İlanın bitimi ile arazi kadastrosu ile birlikte orman kadastrosu da kesinleşir. 30 günlük bu süre hak düşürücü süredir. 3373 Sayılı Yasa ile değişik 6831 Sayılı Yasanın 11.maddesi gereğince tapu sahibi gerçek ve tüzel kişilere 10 yıl içinde orman kadastrosuna itiraz davası açma hakkı tanınmıştır.
Somut olayda; davacı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanıp tapuya dayanmadığı gibi tutunduğu vergi kaydı kendisine 10 yıllık süre içinde dava açma hakkı vermez.
O halde; kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı saptanan taşınmaza ilişkin zilyetliğe dayalı olarak yapılan tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Yönetimlerin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 128 ada 430 parsel numaralı taşınmazın murisinden intikal ettiğini, 1937 tarih ve 132 numaralı vergi kaydına dayalı olarak 70-80 senedir davasız ve aralıksız olarak zilyed olduğunu ileri sürerek Orman niteliği ile Hazine adına yazılan tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu iddia ederek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; alınan raporlara göre dava konusu taşınmazın orman sayılmayan, kültür arazisi niteliğinde bir yer olduğu ve davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu sonucuna varılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuş, mahkeme önceki hükmünde direnmiştir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; Kadastro tespiti sırasında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3.maddesi hükmü gereğince müşterek çalışma esasına göre orman idaresince belirlenip kadastro müdürlüğüne devredilen ve sonuçta hakkında kadastro tutanağı düzenlenerek orman niteliği ile Hazine adına tespit edilip, 30 günlük askı ilan süresi içinde dava açılmaması sonucu kadastro tutanağı kesinleşen taşınmaz hakkında vergi kaydına ve zilyetliğe dayalı olarak 10 yıl içinde dava açılabilmesinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1961 Anayasasında mülkiyet hakkı Sosyal ve iktisadi haklar ve ödevler başlıklı üçüncü kısımda 36.maddede düzenlenmişken 1982 Anayasasında mülkiyet hakkı daha da güçlendirilerek, dokunulmaz, vazgeçilemez, devredilemez nitelikteki temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısımda 35.madde de düzenlenmiştir. Bundan amaç, mülkiyet hakkına gerek kişilerin gerekse Devletin azami ölçüde özen göstermesidir. 3402 sayılı Kadastro Kanunda ve diğer kanunlarda 3402 sayılı kanunun 4.maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, sıınırlayıcı hüküm bulunmadan kişinin Anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı ilanına çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınması doğru olmayacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, “Adil yargılanma hakkı” yalnızca milli anayasa ve muhakeme hukukunun önemli bir parçası olmakla kalmamış, aynı zamanda hukuk devleti anlayışının ayrılmaz bir parçası ve Avrupa ortak anayasal düzeninin temel bir değeri olarak kabul edilmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin sağlanması kadar, bu hakların etkin bir şekilde korunmasını isteme hakkının güvence altına alınması da büyük önem taşır.
Bir başvurunun etkin olabilmesi için başvuru konusunda öngörülen sürenin de makul olması gerekir. Bu anlamda bizzat taraflara tebliğ edilmeyen ve uzakta olanların yapılan kadastro işleminden haberdar olmasının oldukça güç olabileceği hususu düşünüldüğünde, kadastro tutanaklarının askı ilan süresi olan 30 günlük süre ile dava açma hakkının sınırlandırılması ve kişilerin haklılığı yönündeki delillerin mahkemede tartışılmasının önünün kapatılması adil yargılanma hakkına aykırı olacaktır.
AİHS’nin Ek 1 No’lu Protokolü mülkiyet hakkını garanti altına almış ve herkesin mülkiyetin dokunulmazlığına riayet edilmesi hakkına sahip olduğu açıklanmıştır. Buna göre ancak; kamu yararı nedeniyle ve kanunda öngörülen koşullarla ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olmak şartıyla, kişi mülkiyet hakkından yoksun bırakılabilecektir.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3.maddesi hükmüne göre; Kadastro ekiplerince kadastro çalışma alanı sınırının belirlenmesi sırasında, çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde, bu durum orman sınırının belirlenmesi için çalışmaya başlanmadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit edilip haritasına işaretlenir ve tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri bu sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir.
Buna karşılık iki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür.
Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.
Kanunun getirdiği düzenleme ile orman kadastro ekipleri ile arazi kadastro ekiplerinin birbirine aykırı ve çelişkili işlemler yapması önlenmek istenmiş ve memleket kadastrosunun bir an önce tamamlanması hedeflenmiştir. Ayrıca bu şekilde orman sınırının belirlenmesi durumunda orman kadastro işlemlerinin ikmal edilmiş sayılacağı açıklanmakla bu konuda ikinci bir kadastro yapılması önlenmiştir. Kadastro Kanunun 4.maddesi 3.fıkrasında; “…çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür…” denmektedir. Buna göre; yapılan çalışma sonucu belirlenen orman sınırları esas alınmak kaydı ile arazi kadastro ekiplerince 3402 sayılı Kadastro Kanununun izleyen maddelerine göre işlem yapılır. Bu şekilde yapılan kadastro tespitlerinin sonuçları 11.maddeye göre 30 gün süre ile ilan edilir. 12.maddeye göre 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir. Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. 3402 sayılı kanunun 4.maddesinde yukarıda açıklanan bu prosedür dışında, başka bir prosedür uygulanacağına dair bir hüküm mevcut değildir.
Kadastro Kanununun 14.maddesinde ise tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların tespitindeki esaslar açıklanmıştır.
Açıklanan nedenlerle kanun koyucu 3402 sayılı Kanunun 4.maddesine göre yapılan kadastro işlemi ile bir yerin niteliğinin orman yada kültür arazisi olarak belirlenmesi durumunda sonuçlarının ilanı ve hak düşürücü süreler ve bu sürelerde yapılacak itirazlar bakımından hiç bir fark öngörmemiştir. Yine arazi kadastro komisyonlarınca yapılan genel kadastro tespitleri sırasında bir yerin niteliğinin orman, mera veya yayla olarak tespit edilmesi ile kültür arazisi olarak tespit edilmesi arasında uygulanması gereken usul ve ilan süresi ile hak düşürücü süreler yönünden bir fark bulunmadığı ortadadır.
Her ne kadar 4.maddede; “…Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir.” ibaresi bulunmakta ise de; Kanun metninden 6831 sayılı Orman Kanununun 11.maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekeceği değil, sadece; orman olan yerlerde orman sınırlarının belirlenmesinde zorunlu olarak Orman Kanununun sınır belirlemesi ile ilgili özel hükümlerinin uygulanması gerektiğinin anlaşılması gerekmektedir.
Öte yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunun 33.maddesinde; “Kadastro işlemlerinin bir bölgede tamamlanması veya iş hacmi itibarıyla kadastro mahkemesinin devamına ihtiyaç kalmadığının anlaşılması nedeniyle kadastro mahkemesi kapatılarak dosyanın asliye hukuk mahkemesine devredilmesi durumunda bu mahkemede davaya 3402 sayılı Kadastro Kanununda yazılı usul ve esasa göre, kaldığı noktadan devam olunacağı” açıklanmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere; kadastro tespit işlemi gerek 4.maddeye, gerekse takip eden diğer maddelere göre yapılsın her halükarda uygulanacak olan kanun 3402 sayılı Kadastro Kanunun olmaktadır. 3402 sayılı Kanunda tespit edilen taşınmazın niteliğine göre farklı hak düşürücü sürelerin uygulanmasını öngören açık bir hüküm yada bu konuda 6831 sayılı Orman Kanuna bir atıf mevcut değildir.
Özel Kanun niteliğindeki 6831 sayılı Orman Kanununun 11.maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması için, bu kanuna göre oluşturulan orman kadastro komisyonlarınca bu kanundaki usul ve esaslara göre saptanan orman kadastro komisyonu kararının bulunması ve bunun kanunda yer alan 6 aylık itiraz süresi içerisinde askı suretiyle ilan edilmesi gerekir. Oysa ki, olayımızda tamamen 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki usul ve esasları ile ilan süreleri dikkate alınarak yapılan bir tespit bulunmaktadır. Bu durumda da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. 3402 sayılı Kanunda bu hususu düzenleyen açık bir hüküm bulunması nedeniyle aynı yasanın bir maddesinin aynı olaya uygulanması ve diğer bir maddenin gözardı edilip uygulanmaması düşünülemez 3402 sayılı Kadastro Kanunun 16/D maddesinde açıklanan Özel Kanunun uygulanması koşulları olayımızda mevcut değildir.
Bu açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4.maddesi uyarınca kadastro çalışmasının yapıldığı, Orman Bakanlığınca oluşturulan komisyon tarafından orman sınırının belirlenerek harita ve tutanakların kadastro müdürlüğüne devredildiği, arazi kadastro ekiplerince dava konusu 128 ada 430 parsel numaralı taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenerek söz konusu orman sınırlaması esas alınarak taşınmazın orman niteliği ile Hazine adına tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır. 11.11.2003 tarihi ile 10.12.2003 tarihleri arasında tutanaklar askı ilanına çıkarılmış, 30 günlük süre içinde itiraz olmadığından tutanak kesinleşerek 11.12.2003 tarihinde orman niteliği ile Hazine adına tescil edilmiştir. Taşınmazın kadastrosunun 3402 sayılı Kanuna göre yapılması, Kadastro Kanununda, bu Kanuna göre yapılan kadastro tespitlerinde 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki usul ve esasların uygulanacağının belirtilmesi, zilyetliğe ve/veya vergi kaydına dayalı olarak kadastrodan önceki nedenlerle açılan davalarda 30 günlük hak düşürücü sürenin uygulanıp, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde ki 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmamasının kanuna, Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine ve hukukun genel ilkelerine aykırı olması yanında; ilgili kanunun bir maddesinin uygulanıp, diğer bir maddesinin uygulanmaması şeklinde yapılan bir uygulama ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinin yok farz edilmesi mümkün değildir. Tesbit işlemi hangi kanuna göre yapılıp kesinleşmişse iptalinde de aynı kanun hükümlerinin uygulanmasının gerekmesine göre, davacının 30 günlük askı ilan süresinin bitiminden sonra başlayan 10 yıllık hak düşürücü süre içinde gerek tapulu ve gerekse tapusuz taşınmazlar yönünden ayrım yapılmaksızın dava açabileceği sonucuna varılmıştır.
Dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin 11.12.2003 tarihinde kesinleştiği davanın da 09.01.2004 tarihinde ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır. Dava açma süresi bakımından davanın 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı yolundaki mahkemenin direnme kararı yerindedir.
Ne varki, davanın esasına yönelik davalılar vekillerinin temyiz itirazları incelenmediğinden dosyanın bu açıdan temyiz incelemesinin yapılması için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, yerel mahkemenin hak düşürücü süre yönünden verdiği direnme kararı doğru olmakla birlikte, işin esasına yönelik davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 20.Hukuk Dairesine gönderilmesine 18.10..2006 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Davacı, Kozan İlçesi, Karabucak Köyü 128 ada 430 parsel sayılı taşınmazın orman niteliğiyle tesbit tutanağı düzenlenmeden önce murisi tarafından zilyet edildiğini, onun ölümü ile kendisine mirasen intikal etmekle zilyetliğinin kesintisiz devam ettiğini, eklemeli zilyetlik sürelerinin tesbitten önceki dönemlerde 20 yılı aştığını belirterek tapusunun iptali ile adına tescilini, davalı Hazine ve Orman İdaresi vekilleri ise, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında orman niteliğindeki yerlerden olduğu gerekçesi ile davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne, 128 ada 430 parsele ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm Hazine ve Orman Yönetimince temyiz edilmekle 20. Hukuk Dairesi “Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 Sayılı Yasanın 4. maddesi hükümlerine göre yapılıp dava tarihi itibariyle kesinleşmiştir. Orman kadastrosunun kesinleştiği hallerde bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve hukuki niteliği, orman kadastro tutanak ve haritaların uygulanması suretiyle belirlenir. 3402 Sayılı Yasanın 4. maddesi hükümlerine göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosunun sonuçları açısından 6831 Sayılı Yasanın 7 ile 11. maddeleri gereğince yapılan orman kadastrosundan teknik ve hukuki olarak hiçbir fark bulunmamaktadır. Fark sadece sonuçlarının ilanı yönünden olup, yasa gereğince bu tür tutanak ve haritalar 30 günlük askı ilanına tabi tutulur. İlanın bitimi ile arazi kadastrosu ile birlikte orman kadastrosu da kesinleşir. 30 günlük bu süre hak düşürücü süredir. 3373 Sayılı Yasa ile değişik 6831 Sayılı Yasanın 11. maddesi gereğince tapu sahibi gerçek ve tüzel kişilere 10 yıl içinde orman kadastrosuna itiraz davası açma hakkı tanınmış olduğuna, davacının tapuya değil de vergi kaydı ve zilyetliğe dayanmış olmasına göre davacının davasının reddine karar verilmesi” gereğine değinilerek karar bozulmuştur.
Yerel mahkemece taşınmazın tespitinin 3402 Sayılı Yasa kapsamında yapılarak kesinleştiği, yörede 6831 sayılı yasa hükümlerine göre bir orman kadastro işleminin yapılmadığı, 3402 sayılı yasanın 4. maddesi gereğince yapılan çalışmanın orman kadastro çalışması değil, orman tahdit işlemi olduğu ve bu tür orman tahdit çalışmalarına karşı açılacak davaların 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesindeki 10 yıllık süreye tabi bulunduğu, bu nedenle orman tahdidinin kesinleşmediğini, aksine, kişi yararına olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğinin gerçekleştiğini belirterek eski hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren ve tespit tarihinde yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3 maddesinde,
“Kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde; durum çalışmaya başlamadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenememesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu Kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.”
Yine aynı yasanın 16/D maddesinde “devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu yasada hüküm bulunmayan hallerde özel yasaları hükümlerine tabidir” hükümleri bulunmaktadır. Orman hukukuna ilişkin düzenlemeler özel yasa niteliğindeki 6831 sayılı Orman Kanununda yer almıştır. 3402 Sayılı Kadastro Kanunu, 6831 Sayılı Kanunun hiçbir maddesini yürürlükten kaldırmamış, aksine ormanlar hakkında mevcut olan özel Orman Yasasının uygulanacağını öngörmüştür. Bu bakımdan, niteliği orman olan taşınmazlar hakkında hukuk ve ceza konularında çıkacak uyuşmazlıkların tümünün özel Orman Yasasında yazılı hükümlere göre çözümlenmesi gerekir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi gerçekten uzman kuruluş olan orman kadastro komisyonlarının görevini, yani ormanları tespit etme işini, gerektiğinde genel arazi kadastro ekiplerine vermiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun hazırlık evresindeki Hükümet ve Adalet Komisyonu tasarılarında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. ve maddesi bu şekilde olmadığı, T.B.M.M.’deki görüşmeler sırasında verilen önerge ile maddenin şimdiki halini aldığı görülmektedir. Önergede, bu değişikliğin bir zorunluluk sonucu getirildiği bildirilmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğünden önce uygulanmış ve uygulanmakta olan 2613, 5602 ve 766 Sayılı Yasaların hükümleri gereğince, arazi kadastro ekipleri orman niteliğindeki yerler hakkında hiçbir işlem yapmadan, yani tespit tutanağı düzenlemeden ve kadastro paftasında, o yere parsel numarası vermeden çalışma alanı dışında, tespit ve tescil harici bırakmaktaydı. O yerde arazi kadastrosunun yapılıp kesinleşmesinden yıllar sonra o bölgede orman kadastrosu yapıldığından tespit ve tescil harici bırakılan ormanların mülkiyeti belli olmadığından ormanlar üzerindeki tahribat ve işgal devam ediyor, ya da arazi kadastro ekiplerinin yıllar önce özel mülk sayıp tapusunu kesinleştirdiği yerler orman sınırı içine alındığından, bu durum birçok hukuk ve ceza davalarına konu oluyordu. İşte 3402 sayılı Kadastro Kanunu; 1. maddesinde tanımlanan yasanın amacına uygun olarak, bir yerde kadastro işlemleri başlayınca, orman niteliğindeki (madde 4/3) özel mülke konu araziler (md. 13, 14) ile kamu malları (md. 16) ve şimdi tarım alanı olmayan; ancak, ileride tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlaması mümkün olan yerlerin (md.18/1.) tespit ve tescil edilmesi hükümlerini getirerek o yerin, kadastro paftasında boşluk bırakmadan tüm arazinin nitelik ve mülkiyetini belirleme yolunu benimsemiş, kamu mallarının tahribini, imar-ihya ve zilyetlik yoluyla kazanılmasını önlemiş, böylece yurt genelinde yıllardan beri sürmekte olan arazi çekişmelerine son vermek suretiyle sosyal ve toplumsal barışın sağlanmasını amaçlamıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi hükmüne göre, bir çalışma alanında orman belirleme işi; ister orman kadastro ekiplerince, isterse arazi kadastro ekiplerince belirlensin, kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemlerini de ikmal edilmiş saymıştır.
İkmal etme, tamamlama değildir. İkmal edilen ya da yapılan işlemin ilan edilmesi ve ilan süresinde dava açılmayarak kesinleşmesi veya ilan süresi içinde dava açılması halinde dava sonunda verilecek kararın kesinleşmesi ile orman kadastrosu kesinleşecektir. Yasanın 4/3. maddesi hükmüne göre yapılan tespit işlemi aslında bir orman kadastro işlemidir. Yasa maddesindeki “orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır” tümcesi yapılan işlemin isminin orman kadastro işlemi olduğunu, hiçbir yoruma gerek olmadan açık şekilde bildirmektedir.
Yapılan ve kesinleşen işlem orman kadastrosu olduğuna göre, temyize konu dava, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmüne göre açılan, tapu iptali davası değil, 6831 sayılı Orman Kanunun 11/1. maddesi hükmüne göre açılan, orman kadastrosunun iptalidir.
Orman niteliğinde olan bir yerin kadastro işlemi kesinleşmekle o taşınmaz kamu malı orman niteliğini kazanır. Yukarıda açıklandığı gibi, ormanlar açısından 6831 Sayılı Orman Yasası, 3402 Sayılı Kadastro Yasasına göre daha özel nitelikli yasa konumunda olup, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/D maddesinde ormanlar hakkında özel yasasının uygulanacağı hususu da önemle vurgulanmıştır. Bu nedenle, kesinleşen orman kadastrosunun nasıl iptal edileceği 3402 sayılı Kadastro Kanununda değil, 6831 Sayılı Orman Yasasının 11/1. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede ise, kesinleşen orman kadastrosunun iptalinin ancak, tapulu taşınmazlar yönünden, tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde istenebileceği öngörülmüştür. Vergi kaydına, zilyetliğe dayanılarak kesinleşen orman kadastrosunun iptali dava edilemez.
Yasaların yorumlanmasında yalnızca o madde değil, o maddeyi ilgilendiren diğer yasalardaki tüm hükümlerin birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılması gerekir.
3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3. ve 6831 sayılı Orman Kanunun 11/1. maddesinde belirtilen hak düşürücü süreler kamu düzeni ile ilgilidir. Hak düşürücü süre davanın görülebilirlik koşuludur. Bir davada hak düşürücü sürenin bulunup bulunmadığı davaya bakan hakim tarafından, tarafların istemi olmadan doğrudan göz önünde bulundurulması zorunludur. Hak düşürücü süre geçmişse davanın esası incelenemez. Davacı, davasında haklı bile olsa hak düşürücü süre davanın özünü ortadan kaldırmış olduğundan o davanın esasına girilemez ve dava dinlenemez. Kadastro yasaları tasfiye amacını gütmektedir.
Yasa koyucu, kamu düzenini hak arama hürriyetinden daha önemli görmüş ve hak düşürücü süreye üstünlük tanımıştır.
Somut olayda; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi hükmüne göre yapılan orman kadastrosu 2003 yılında kesinleşmiş dava konusu parselin orman niteliği ile Hazine adına tapu kaydı oluşmuş ve taşınmaz kamu malı orman olmuştur. Temyize konu dava 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde anılan 10 yıllık süre içinde vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak açılmıştır. Ne var ki; kesinleşen orman kadastrosunun iptali 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/D maddesi yollaması ile 6831 Sayılı Orman Kanunun 3373 Sayılı Yasa ile değişik 11/1. maddesi gereğince ancak tapuya dayanılarak 10 yıllık hak düşürücü süre içinde istenebilir. Davacı tapuya dayanmadığından hak düşürücü süre nedeniyle kesinleşen orman kadastrosunun iptalini isteyemez (H.G.K.’nun 08.06.2005 gün 2005/20-327 E., 2005/377 K. Sayılı ve H.G.K.’nun 28.06.2006 gün 2006/20-467 E., 2006/494 sayılı kararları da aynı yöndedir.).
Açıklanan nedenlerle, özel daire bozma kararındaki gibi, davacının hak düşürücü süre geçtikten sonra zilyetlik ve vergi kaydına dayanarak açmış olduğu kesinleşmiş orman kadastrosunun iptaline ilişkin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, bu tür davaların 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olacağını kabul eden Yüce Genel Kurulun değerli çoğunluğu görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.