Esas No: 2022/1443
Karar No: 2022/6613
Karar Tarihi: 01.06.2022
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2022/1443 Esas 2022/6613 Karar Sayılı İlamı
12. Hukuk Dairesi 2022/1443 E. , 2022/6613 K.Özet:
İcra Hukuk Mahkemesi'nde görülen bir davada, üçüncü kişi, haciz adresinin borçlu ile ilgisinin olmadığını belirterek mahcuzun kendisine ait olduğunu iddia etmiştir. Davalı alacaklı ise, borçlu ile üçüncü kişinin muvazaalı işlemler yaptığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, ancak Yargıtay'ın bozma ilamına uyularak dava konusu iş makinesinin tescile tabi olup olmadığının ve mahcuzun bedelinin üçüncü kişi tarafından ödenip ödenmediğinin tespiti için bilirkişi incelemesi yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak davalı alacaklı vekili, kendisine verilen kesin süre içerisinde bilirkişi ücretini yatırmadığından bilirkişi incelemesi yapılamamıştır. Mahkeme, verilen süreye uyulmaması nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak kesin süreye ilişkin ara kararın ve kesin sürenin mazeret dilekçesi kabul edilen davalı alacaklı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemesi, belirlenen kesin sürenin sonuçları hakkında tarafların uyarılmaması nedeniyle kararın yan
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Davacı üçüncü kişi, haciz adresinin borçlu ile ilgisinin bulunmadığını, mahcuzun davacı üçüncü kişiye ait olduğunu belirterek, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı alacaklı, üçüncü kişinin sicil adresinin haciz mahallinden farklı adres olduğunu, borçlu ile 3.kişinin muvazaalı işlemler yaptığını ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 9.4.2019 tarih, 2016/9446 Esas, 2019/3886 karar sayılı ilamı ile, ispat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olan alacaklının delillerinin ispat yükünü karşılayıp karşılamadığının ve aleyhine olan karineyi çürütüp çürütemediğinin irdelenmesi gerektiği, davalı alacaklı vekili ispat vasıtası olarak ticari defterlere, mahcuzun satış faturalarına, tanık ve bilirkişi deliline dayandığından dava konusu iş makinesinin tescile tabi olup olmadığı, tescile tabi ise kimin adına kayıtlı olduğu, ilk kayıt tarihinden itibaren tüm belgelerin ilgili Ticaret Sicil Müdürlüğünden getirtilmesi, mahcuzun bedelinin üçüncü kişi tarafından ödenip ödenmediğinin tespiti için üçüncü kişinin ticari defterleri üzerinde bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak dava konusu iş makinesinin ticaret siciline kaydının olmadığının bildirildiği, yine mahcuzun bedelinin üçüncü kişi tarafından ödenip ödenmediğinin tespiti için üçüncü kişinin ticari defterleri üzerinde bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılmasına karar verildiği ancak ispat yükü üzerinde bulunan davalı alacaklı vekili kendisine verilen kesin süre içerisinde bilirkişi ücretini yatırmadığından bilirkişi incelemesi yaptırılamadığı, dinlenen tanık beyanları ile de dava konusu iş makinesinin borçluya ait olduğu konusunda yeterli kanıya varılamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, karar alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK'nin 90. (1086 sayılı HUMK'un 159.) maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, 6100 sayılı HMK'nin 94. (1086 sayılı HUMK'un 163.) maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek
ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacagı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda, Mahkemece bozma ilamına uyularak davalı alacaklı vekilinin mazeret sunarak katılmadığı 3.11.2020 tarihli celse de " Davalı vekilinin mazeretinin kabulü ile duruşma gün ve saatini uyaptan öğrenmesine," ayrıca "Bilirkişi için 600 TL ücret takdirine, ispat yükünün Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği üzere alacaklı davalıda olduğundan, bilirkişi ücretini yatırması için alacaklı davalıya 2 haftalık kesin süre verilmesine, verilen kesin süre içerisinde bilirkişi ücretinin yatırılmaması halinde, bilirkişi delilinden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına," şeklinde ara karar kurmuştur. Ne var ki, davacı vekilinin mazeret dilekçesinde duruşma gününü uyap üzerinden öğrenmek gibi bir talebi olsa dâhi mevzuatımızda Uyap’tan öğrenme şeklinde bir tebliğ usulü bulunmadığı, davalı alacaklı vekilinin mazeretinin kabul edildiği halde davalı vekilinin yokluğunda verilen kesin süreye ilişkin ara kararının tebliğ edilmeden davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, Mahkemece bilirkişi ücretinin yatırılması hakkında oluşturulan ara kararın ve kesin sürenin mazeret dilekçesi kabul edilen davalı alacaklı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi, belirlenen kesin sürenin sonuçları hakkında tarafların uyarılması, ihtarata rağmen kesin sürenin gereğinin yerine getirilmemesi halinde HMK'nin 324. maddesi gereğince işlem yapılması aksi takdirde işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ :Davalı alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.06.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.