Esas No: 2020/109
Karar No: 2020/926
Karar Tarihi: 26.02.2020
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/109 Esas 2020/926 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Horasan Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVACILAR : 1-... 2-... 3-... 4-... 5-... 6-... vekilleri Avukat ...
Davacılar ... ve diğerleri vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 08/04/2016 gününde verilen dilekçe ile trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; HMK 115/2 hükmü uyarınca davanın usulden reddine, Horasan Asliye Hukuk Mahkemesinin yargı yolu bakımından görevsizliğine dair verilen 19/06/2019 günlü karara karşı davacıların istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; Horasan Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/04/2016 tarih ve 2019/29 esas, 2019/65 karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacılar vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun HMK"nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen 08/11/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, trafik kazası sonucu gerçekleşen ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine dair verilen hüküm hakkında davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi tarafından, davacılar vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili; olay tarihinde, dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki araç ile Erzurum ili Horasan ilçesi sınırları içerisinde seyir halinde iken yolun karşısına geçmekte olan davacıların oğlu yaya ..."a çarparak ölümüne sebep olduğunu, ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporuna göre davalı ...’nün olay yerinde alt ve üst geçit yapmadığı için tali kusurlu olduğu hususunun tespit edildiğini, meydana gelen trafik kazası neticesinde davacılardan müteveffanın babası..., annesi ... ile kardeşleri..., ..., ... ve ...’nın maddi ve manevi destekten yoksun kaldıklarını belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili; kurumlarının herhangi bir ihmal veya kusurunun bulunmadığını, yaya ile sürücünün, trafik kurallarına uymaması nedeniyle kazanın oluşumuna sebebiyet verdiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın HMK"nın 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmiş; davacı vekilinin istinaf başvurusu ise ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden esastan reddedilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken esas sorun, davanın hangi yargı kolunda görüleceği üzerinde toplanmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun"un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa"da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun"dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.”.
Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun"dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun"dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.
Somut olayda davacının dava dilekçesinde istemin ileri sürülmesi sırasında, 22/09/2015 tarihinde davadışı sürücünün sevk ve idaresindeki araç ile Erzurum ili Horasan ilçesi sınırları içerisinde seyir halinde iken yolun karşısına geçmekte olan davacıların oğlu yaya ..."a çarparak ölümüne sebep olduğu, davadışı sürücü hakkında yapılan ceza yargılaması sırasında trafik bilirkişisinden alınan 04/04/2016 tarihli rapora göre kazada vefat eden çocuğun karşıdan karşıya geçmek istediği yerde yayalar için alt ve üst geçidin bulunmadığı, bu nedenle çocuğun karayolu üzerinden geçmek zorunda kaldığı, bu durumun kazanın oluşumuna katkı sağladığı, bahsedilen hususlar nedeniyle davalı ...’nün meydana gelen trafik kazasında tali kusurlu olduğu kanaatine varıldığından bahisle tazminat isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda istemin ileri sürülüş biçimine göre eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Mahkemece, davalı idare yönünden işin esasına girilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yargı yolu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir. Açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA
ve İlk Derece Mahkemesi kararının, aynı Kanun’un 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 26/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.