Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/2428 Esas 2020/2989 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/2428
Karar No: 2020/2989

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/2428 Esas 2020/2989 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi         2019/2428 E.  ,  2020/2989 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi tüm taraflar tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Kadastro sırasında ... ilçesi, ... köyü, 101 ada 4 parsel sayılı taşınmaz 5.594.144,00 m2 yüzölçümü ve orman niteliği ile tespit edilmiş ve tespit itirazsız olarak 31.03.1998 tarihinde kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir.
    Davacı ... vekili 23.05.2005 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; taşınmazın kadimden beri davacı köy halkı tarafından mera olarak kullanıldığını, ... köyü sınırlarını gösteren hudutnameye göre de taşınmazın ... köyü sınırları içerisinde kaldığını belirterek taşınmazın tapu kaydının iptaline ve mera olarak sınırlandırılmasına, mera kullanım hakkının davacı köye ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Mahkemece açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair verilen ilk karar, davacı vekilince temyiz edilmekle Dairenin 02.04.2015 gün 2014/8987-2015/2549 E.K. sayılı kararı ile özetle; “…Çekişmeli taşınmazın kadastro tutanağının 3402 sayılı Kanunun 11.maddesi uyarınca askı ilanına çıkarıldığı ve itirazsız 31.03.1998 tarihinde kesinleştiği, eldeki kadastro öncesi sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davasının ise aynı kanunun 12/3.maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde 23.05.2005 tarihinde açıldığı, bu sebeple işin esasına girilerek tarafların delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi” gereğine değinilmiştir.
    Mahkemece bozma ilamına uyulmasının ardından yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne; çekişmeli 101 ada 4 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile bu taşınmazın mera olarak sınırlandırılmasına ve özel sicile kaydedilmesine ve davacı ile davalı köyün ortak kullanımında olduğunun tespitine karar verilmiş, hüküm davanın tüm taraflarınca temyiz edilmiştir.
    Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
    Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 1998 yılında 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanunla değişik 4. maddesi hükümlerine göre yapılmıştır.
    Mahkemece, çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu ve davacı ile davalı köylerin müşterek kullanımında bulunan mera niteliğinde olduğu belirlenerek hüküm kurulmuş ise de yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir.
    Şöyle ki; yörede 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre yapılan orman kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmaz orman niteliği ile Hazine adına tespit ve tescil edilmiş olup, taşınmazın orman vasfını taşıyıp taşımadığı ve hukuki durumu eski tarihli resmi belgelere göre saptanacaktır. Somut olayda ise hükme esas alınan orman bilirkişi raporunda en eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritaları incelenmemiş olup, sadece 1996 tarihli memleket haritasında çekişmeli taşınmazın açıklık alanda kaldığı tespit edilerek orman sayılmayan yerlerden olduğu kabulüyle hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
    O halde, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için; öncelikle mahkemece en eski tarihli hava fotoğrafları, bu hava fotoğraflarından yararlanılarak üretilen memleket haritaları ve varsa amenajman planı ve fotogometri yöntemiyle kadastro çalışmalarına altlık olarak düzenlenen kadastro paftası ilgili yerlerden getirtilip, halen Tarım ve Orman Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman yüksek orman mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis, bir fen elemanı ve ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi aracılığıyla mahallinde yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, eğimi, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ve hava fotoğrafının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ve hava fotoğrafı ölçeğine çevrildikten sonra, bu haritalar komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte aynı haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, bilirkişilere hava fotoğrafları ve dayanağı haritaları stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip, raporlarında taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, taşınmaz üzerinde bulunan bitki örtüsünün niteliği, ağaçların yaşları ve dağılımları ile ilgili açıklama yapmaları istenmelidir.
    Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde bu kez mera kullanım hakkının hangi köye ait olduğu araştırılmalıdır.
    Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
    31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
    Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
    Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir. Kadimlik iddiasında, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
    Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı köy, kadimlik iddiasına dayanarak meranın aidiyetinin tespitini istemiştir. Mahkemece mahallinde iki kez keşif yapılmış, komşu köylerden üç ayrı mahalli bilirkişi dinlenmiş, bunlardan biri dava konusu taşınmazla ilgili bilgisi olmadığını beyan etmiş, ilk keşifte dinlenen komşu köy mahalli bilirkişisi meranın eskiden davacı köye ait olduğunu zaman zaman davalı köy halkının hayvanlarını burada otlattığını beyan etmiş, ikinci keşifte dinlenen komşu köy mahalli bilirkişisi de her iki köyün merayı kullandığını belirtmiş, mahkemece beyanlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulmuştur. Davacı köy kadimliğe dayanarak müstakiliyet iddiasında bulunduğuna göre bir köyün diğer köy sınırları içinde kadim merası olabileceğinden dava konusu meranın kullanım hakkının hangi köye veya köylere ait olacağı kesin ve tereddüte yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Bu nedenle öncelikle tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtları ilgili yerden getirtilmeli, bundan sonra davacı köyün meranın kendi kullanımlarında olduğunu ileri sürerek dava açtığı, dava konusu taşınmazın bitişiğinde davacı köye ait arazilerin de bulunduğu gözetilerek mahkemece mahallinde yeniden tarafsız, yaşlı, yöreyi iyi bilen komşu köylerden seçilecek mahalli bilirkişiler ve tanıklar aracılığı ile keşif yapılmalı, tanık ve mahalli bilirkişilerden dava konusu taşınmazın sadece davacı köyün kullanımında mı olduğu veya her iki köyün birlikte mi kullandığı konusunda beyanları alınmalı, yine varsa tahsis kayıtlarının kapsamı mahalli bilirkişi ve tanık beyanları doğrultusunda belirlenmeli, tarafların, taraf tanıklarının ve mahalli bilirkişilerin beyanlarını izlemeye elverişli fen bilirkişisi krokisi düzenlettirilmeli, yapılan araştırma ve keşif sonucu dava konusu taşınmazın davacı köyün mera olarak kullanımında olduğu belirlendiği takdirde davasının kabulüne karar verilmeli, her iki köyün kullanımında olduğunun belirlenmesi halinde ise müşterek kullanıma dair tespit hükmü kurulmalıdır.
    Açıklanan husular gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırmayla karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; tüm tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 16/09/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.






    Hemen Ara