Tehdit - suç işlemek amacıyla örgüt kurma - dolandırıcılık - tefecilik - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/7553 Esas 2017/5508 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
16. Ceza Dairesi
Esas No: 2016/7553
Karar No: 2017/5508
Karar Tarihi: 29.11.2017

Tehdit - suç işlemek amacıyla örgüt kurma - dolandırıcılık - tefecilik - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/7553 Esas 2017/5508 Karar Sayılı İlamı

 

 

16. Ceza Dairesi         2016/7553 E.  ,  2017/5508 K.

  •  


"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Sulh Ceza Hâkimliği

I-TALEP
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.12.2016 tarih ve 2016/394718 sayılı tebliğnamesinde ve ekindeki Adalet Bakanlığının 22.11.2016 tarihli “Kanun yararına bozma yoluna gidildiği” konulu yazısında;
“Tehdit, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, dolandırıcılık ve tefecilik suçlarından şüpheliler ..., ..., ..., ... ve ... isimli şahıs hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 08.02.2016 tarihli ve 2015/66822 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 18.04.2016 tarihli ve 2016/2138 Değişik İş sayılı kararını kapsayan onaylı dosya sureti incelendi.
5271 sayılı Kanunun 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanunun 170/2 maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaşıldığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise Kanunun 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanunun kendisine yüklenen soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanunun 173/3 maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müştekilerin ... İnşaat Taah. ve Tic. Ltd. Ştdi. ortak ve yetkilisi oldukları, şüpheli ...’un ... Elektronik firmasının sahibi olduğu, müştekilerle şüpheli arasında daha önceden birkaç kez taşeronluk sözleşmesi yapıldığı ve bu nedenle aralarında bir güven ilişkisinin bulunduğu, şüpheli ...’in müştekilerden bu güven ilişkisine dayalı olarak hatır çeki istediği, müştekilerinde 8 adet 45.000,00 Türk Lirası bedelli çek verdikleri, müştekilerin söz konusu çeklerin iade edilmesini istediğinde şüpheli ...’in işyerinde yangın çıktığını veya çeklerin kaybolduğunu beyan ettiği ve dosya içerisinde bulunan 22.07.2014 ve 06.08.2014 tarihli belgelerle de bu durumu teyit ederek çeklerin bulunması halinde herhangi bir bedel talep etmeden müştekilere teslim edeceğini belirttiği, ancak söz konusu çekleri cirolayarak diğer şüpheli ...’a teslim ettiği, ...’un da bu çekleri icraya koyduğu, şüpheliler ... ve ...’ın şüpheli ... ’e ait şirketin çalışanları oldukları ve şüphelinin eylemlerine iştirak ettikleri anlaşılması karşısında, şüpheliler haklarında delillerin kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu, söz konusu delillerin mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”
denilmek suretiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi gereğince anılan kararın kanun yararına bozulması talep olunmuştur.
II-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI
Uyuşmazlık konusu; “Soruşturma evresi sonunda toplanan delillerin, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturup oluşturmadığı”, bu kapsamda “Cumhuriyet savcısının soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi nedeniyle CMK"nın 172/1. maddesi gereğince verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın” ve bu karara karşı “CMK’nın 173/1. maddesi gereğince yapılan itiraz üzerine aynı maddenin 3. fıkrası gereğince Sulh ceza hakimliği tarafından verilen itiraz isteminin reddine dair kararın” hukuka uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III-OLAY
Müştekiler ...ve ... tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçelerde, adı geçen müştekiler özetle; ...İnşaat Taahhüt ve Ticaret Ltd. Şti."nin ortağı ve yetkilileri olduklarını, inşaatlarında bir takım işleri taşeron firmalara yaptırdıklarını, şüpheli ...’un sahibi olduğu ... Elektrik Elektronik firması ile bu şekilde birkaç kez taşeronluk sözleşmesi yaptıklarını, geçmişte sözleşme gereklerini yerine getiren ... ile aralarında güven ilişkisi olduğunu, şüphelilerden ... ve ..."ın 12.06.2014 tarihinde şirketlerine gelerek inşaatlarının elektrik ve elektronik işlerine talip olduğunu, ancak nakit ihtiyaçlarını karşılamak ve kredi çekebilmek maksadı ile kendilerinden teminat olarak kullanılmak üzere hatır çeki istediklerini, bunun üzerine şirketleri adına 8 adet 45.000,"er TL"den toplam 360.000 TL tutarındaki hatır çekini ..."a teslim ettiklerini, teminat olarak verilen çeklerin iade edilmemesi üzerine ..."un sahibi olduğu ... firmasına gittiklerini, şüphelilerden ..."m çekleri kredi almak için bankaya verdiklerini söylediğini, bir süre sonra ..."un iş yerinde yangın çıktığını, ..."un çeklerin yangında yandığını ya da kaybolduğunu beyan ederek çeklere ödeme yasağı koydurduğunu, çeklerle ilgili bir bedel talep etmeksizin tutanak düzenleyip verdiğini, ancak çeklerin bir süre sonra ... tarafından icraya konulduğunu, çeklerin ... tarafından tefecilik yapan ..."a faiz ve komisyon karşılığı kırdırıldığını, hatır çeklerinin tümünün icraya konduğunu, daha sonra ... isimli şahsın kendisine telefon açıp faiz karşılığı borç vermeyi teklif ettiğini, ..., ..., ..., ... ve soyadını bilmediği ... isimli şahısların bu şekilde işbirliği yaparak kendilerini kandırıp dolandırdıklarını, tefecilik, tehdit ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarını işlediklerini beyan ederek şikayetçi olmuşlardır.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan 2014/141795 sayılı soruşturma sonucunda; “Müştekiler ile şüphelilerden ..."un suç tarihinden önce inşaat işlerinde birlikte çalıştıkları, daha sonra da yeni işlerde birlikte çalışmak üzere anlaştıkları, müştekilerin işler yapılmadan önce ..."a 360.000 TL tutarında çek verdikleri, ..."un iş yerinde yangın çıkması nedeniyle, aralarındaki anlaşmanın gereğini yerine getiremediği, müştekilerden aldığı çekleri de yangının meydana gelmesinden önce, şüphelilerden ..."a verdiği ... tarafından çeklerin icraya konulduğu, sözleşme gereği edimlerini yerine getiremeyen ..."un almış olduğu çeklere karşılık müştekilere senet verdiği, müştekilerin aldatılarak ve hile kullanılarak çeklerin alındığı, faiz karşılığı borç para verildiği hususunda dosyada bir beyan veya bilgi bulunmadığı, bu şekilde meydana gelen olayda şüphelilerin suç işlemek kastıyla hareket ettikleri, dolandırıcılık, tehdit ve tefecilik suçlarını işledikleri hususunda dava açmaya yeterli delil olmadığı gibi, TCK’nın 220. maddesi anlamında suç işlemek için bir araya gelmiş bir örgütün de bulunmadığı, müştekiler ile şüpheliler arasındaki anlaşmazlığın hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu” gerekçesi ile 19.02.2015 tarih ve 2015/17964 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karşı müştekiler tarafından yapılan itiraz üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği’nin 21.04.2015 tarih ve 2015/1460 Değişik İş sayılı kararı ile “eksik soruşturmaya dayalı olarak etkin soruşturma yapılmadan müştekinin delilleri araştırılıp değerlendirilmeden takipsizlik kararı verildiği” gerekçesi ile itirazın kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kovuşturmaya yer olmadığında dair kararın kaldırılması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015/66822 sayılı soruşturma üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında müştekilerin ve şüphelilerin alınan ifadeleri ile müştekilerin soruşturma dosyasına delil olarak sundukları CD içinde yer alan ses kaydı incelemesi için alınan rapor değerlendirilmiş; soyadı tespit edilemeyen ancak adının ... olduğu belirtilen şüphelinin kullandığı iddia edilen telefonların sahiplerinin tespiti amacıyla ilgili kuruma (TİB’e) müzekkere yazıldığı; tanık beyanlarının alındığı; Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne müzekkere yazılarak şüpheliler ...’un, ...’un, ...’ın ve ..."ın alacaklı olarak yer aldığı icra dosyalarının bulunup bulunmadığı araştırılmıştır.
Müştekiler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadelerinde, genel olarak şikayet dilekçelerindeki beyanlarını tekrarlamışlardır.
Şüpheli ..., Cumhuriyet Savcılığında 10.02.2015 tarihli ifadesinde özetle; ... Elektrik Elektronik San. Tic. Ltd. Şti."nin sahibi ve müdürü olduğunu, şüpheliler ... ve ..."ın firmasında ücret karşılığı çalıştıklarını, ... isimli şahsı tanıdığını, ancak açık kimlik bilgilerini bilmediğini, ..."un piyasada iş yaptığı firma sahiplerinden biri olduğunu, ... ile aralarında resmiyete dökülmeyen bir ticari ortaklık bulunduğunu, Zara Adliye Sarayının elektrik elektronik işlerini yapmak üzere ...firması ile anlaştıklarını, iş için gerekli malzemeleri almak için ...firmasının yetkilileri olan müştekilerden çek istediğini, ...firmasının kendisine 6 adet 45"er bin TL"lik çek verdiğini, çekleri ..."ın ...firmasına giderek teslim aldığını, bu çekleri almalarından kısa bir süre sonra iş yerinin yandığını ve büyük hasar meydana geldiğini, bu nedenle ...firması ile anlaşmalarının konusu olan Zara Adliyesindeki işleri yapamadıklarını, çekleri ne yaptığını hatırlayamadığı için ...firmasına 400.000 TL tutarında senet verdiğini, müştekilerin çeklerin günü gelmeden senetleri icraya koyduklarını, ..."dan faiz karşılığı borç para almadığını, Manisa Durasıl Cezaevinin işlerini yaparken kâr ortaklığı yaptıklarını, bu işler nedeniyle ..."a borçlandığını, karşılığında da ..."a çek verdiğini, ..."un tefecilik yapmadığını, ... isimli şahsın bu işle alakasının olmadığını, ..."ün ticari ilişkileri nedeniyle kendisine teslim ettiği çekleri de ..."a verdiğini beyan etmiştir.
Şüpheli ..., Cumhuriyet Savcılığında 23.12.2014 tarihli ifadesinde özetle; olay tarihinde ...’un sahibi olduğu ... firmasında satış ve personel sorumlusu olarak çalıştığını, müştekilerin sahibi olduğu ...firması ile bir takım işler yaptıklarını, ..."un yapacakları iş karşılığında ...firmasından bir miktar çek aldığını bildiğini, ancak çekler alınırken ve sözleşme yapılırken kendisinin yanlarında olmadığını, ... ve çalıştığı ... firmasının da ortak iş aldıklarını, ..."un sadece kar ortağı olduğunu, ..."in ..."tan faiz karşılığı borç alıp almadığını ve ...İnşaatten aldığı çekleri faiz karşılığı kırdırıp kırdırmadığını bilmediğini, ... Bîlen"in iş yerine gelerek ..."u sorması üzerine, kendisinin telefonla ..."i aradığını ve ..."in geldiğini söylediğini, bunun üzerine ..."in kendisine bankayı aramasını ve paranın gelip gelmediğini öğrenmesini istediğini, kendisinin bu olayı ..."e anlattığını, kimseyi aldatmadığını beyan etmiştir.
Şüpheli ..., Cumhuriyet Savcılığında 18.12.2014 tarihli ifadesinde özetle; müştekileri tanımadığını, ... ile Manisa Cezaevinin elektrik elektronik işlerini yapmak üzere kar ortaklığı yaptıklarını, ..."in bu işten olan borcuna karşılık çekleri verdiğini beyan etmiştir.
Şüpheli ..., ifadesinde özetle; olay tarihinde ..."un sahibi ... firmasında çalıştığını, ... firmasının müştekilerin sahibi olduğu ...firmasına birkaç kez iş yaptığını, daha sonra başka işler için de anlaştıklarını, ..."un kendisine ...İnşaata gidip 45000"er TL"lik 8 adette toplam 360.000 TL tutarındaki çeki alıp getirmesi için talimat verdiğini, kendisinin de makbuz karşılığı çekleri alıp ..."a teslim ettiğini, ..."un çekleri kime verdiğini bilmediğini, ... ve ..."un geçmişte iş yaptıklarını, çeklerin akıbeti hususunda bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.
Tanık sıfatıyla dinlenen ...; ..."un kuzeni olduğunu, ... isimli şahsı tanımadığını, ..."in birkaç kez telefonunu kullandığını beyan etmiştir.
Tanık sıfatıyla dinlenen ...; 0532 734 20 03 no"lu telefon hattını ... isimli şahsa kullanması için verdiğini, ancak ... isimli bir tanıdığı olmadığını beyan etmiştir.
Mali suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından şüpheli ... dışındaki şüpheliler ..., ... ve ..."ın alacaklı olarak görüldüğü herhangi bir icra dosyasının bulunmadığı bildirilmiştir.
Şüpheli ..."un alacaklı olduğu icra dosyalarında borçlu olarak adı geçen kişilerin bilgi sahibi sıfatıyla ifadelerinin alındığı, bu kapsamda ... ... adlı kişinin “çeklerini, faiz karşılığı çek kırdığını duyduğu ..."a kırdırdığını, ...’un kendisinden aylık %8 faiz aldığını, 12.000 TL"lik çek karşılığında 8.500 TL para aldığını”; ... adlı kişinin, “31.08.2008 keşide tarihli 15.000 TL"lik çekini ..."a kırdırdığını, karşılığında 9.000 TL aldığını, ...’un çek bedelinin 6.000 TL"sini komisyon olarak aldığını, bu çekten önce de ..."a çek kırdırarak para aldığını”; Kenan Aydın adlı kişinin; “arkadaşı olan ..."un maddi sıkıntıda olması nedeniyle kendisine hatır çeki verdiğini, karşılığında ..."un çeklerini teminat olarak aldığını, ..."in çekleri karşılıksız çıkınca çeklerini geri istediğini, ..."in kendisine bu çekleri faiz karşılığı ..."a kırdırdığını söylediğini” beyan ettiği tespit edilmiştir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/141795 sayılı soruşturmasında ses kaydı incelemesine dair alınan 04.11.2014 tarihli bilirkişi raporunda; müştekiler ...ve ..."in şikayetine konu olaya ilişkin dosyaya sunmuş oldukları üzerinde ... ibaresi bulunan maxell marka CD içerisinde, 2014-10-26 08_37.wav isimli ses kaydının incelendiği, ses kaydının 4-5 erkek şahsın bulunduğu bir ortamda geçen konuşmaların yer aldığı, şahısların birbirlerine ..., ..., ... ve ... şeklinde hitap ettikleri tespit edilerek, ses kaydına dair dökümlerin rapora eklenmiş olduğu, ses kayıtlarının çözümünden müştekilerin çekleri kendi rızalarıyla şüphelilerden ..."a, onun da kendi rızasıyla ..."a verdiği anlaşılmıştır.
Söz konusu soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 09.02.2016 tarih ve 2016/5789 sayılı iddianamesi ile şüpheli ... hakkında tefecilik suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açıldığı ve Ankara 38. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.06.2016 tarih ve 2016/140 Esas, 2016/533 Karar sayılı kararı ile sanık ...’un tefecilik suçundan CMK"nın 223/2-e gereğince beraatine hükmolunduğu anlaşılmıştır.
Aynı soruşturma sonucunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 08.02.2016 tarih ve 2015/66822 soruşturma sayılı “Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” ile de şüpheliler ..., ..., ..., ... ve ... (soyadı tespit edilememiş olan kişi) hakkında tehdit, dolandırıcılık ve suç işlemek için örgüt kurmak suçundan, şüphelilerden ..., ..., ... ve ... isimli şahıs için ayrıca tefecilik suçundan kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın “...toplanan deliller, şüpheliler ve müştekiler beyanları birlikte değerlendirildiğinde, ortada suç işlemek için bir araya gelmiş bir örgütün varlığını gösteren herhangi bir bulgunun olmadığı, ... dışındaki şüphelilerin eylemlerinin tefecilik olarak nitelendirilemeyeceği, faiz karşılığı çek kırdırdıklarının kabulü halinde dahi eylemin faili değil mağduru olduklarının kabul edilmesi gerektiği, ..."un müştekilerle daha önce iş yapması nedeniyle aralarında güven ilişkisi olduğu, tekrar iş yapmak üzere anlaştıkları ve karşılığında teminat amaçlı çekleri vermesi, akabinde ..."in iş yerinin yanması nedeniyle edimini ifa edememesi, ancak çeklere karşılık senet vermesi şeklinde gerçekleşen olayda dolandırıcılık suçunun unsurlarının olmadığı, bu anlaşmazlığın hukuki nitelikte olup hukuk mahkemelerinde çözümlenebileceği, tehdit suçunun işlendiği hususunda dava açmaya yeterli bir delilin bulunmadığı” gerekçesi ile verildiği anlaşılmıştır.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2016 tarih ve 2015/66822 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair anılan kararına karşı müştekiler ...ve ... 11.03.2016 havale tarihli dilekçe ile itiraz etmeleri üzerine, Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 18.04.2016 ve 2016/2138 Değişik İş sayılı kararı ile “Hâkimliğimizce yapılan inceleme ve değerlendirmede; itiraza konu ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, dayandığı gerekçelerin usül ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla” gerekçesi ile itirazın reddine karar verilmiştir.
IV- HUKUKSAL DEĞERLENDİRME
Ceza muhakemesi soruşturma evresi ile başlar. CMK’nın 2/1-e maddesinde soruşturma evresi tanımlanmıştır. Buna göre; "Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi” ifade eder. Soruşturma evresinin amacı Cumhuriyet savcısının kamu davası açmaya gerek olup olmadığına karar vermesini sağlamak ve kamu davası açılacak ise bu davaya hazırlık yapmaktır. Soruşturma evresinde “kovuşturma mecburiyeti ilkesi gereği meydana çıkan suç şüphesinin aydınlatılması ve davanın hazırlanması” ile “maslahata uygunluk ilkesi gereği kamu davası açmayabilme olanağının var olup olmadığının araştırılması” olmak üzere iki amacı bulunmaktadır. (Veli Özbek, Nihat M. Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınlar, Ankara, 2011, sayfa 184).
CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesine göre;
“Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”
CMK’nın "Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161/1. maddesine göre; “Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister".
Soruşturma aşamasında maddi olayın aydınlatılması amacıyla yapılmış olan araştırmalar, başlangıçta basit bir şüpheyi kamu davasının açılmasına yetecek kadar kuvvetlendirmiş ise de başka bir anlatımda yeterli şüphe sebepleri mevcutsa savcının kamu davası açarken göz önünde tuttuğu ilk kriter gerçekleşmiş olacaktır. CMK"nın 160/1. maddesinde “...bir suçun işlendiği izlenimi veren hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” cümlesiyle Cumhuriyet savcısı önce “araştırma” sonra “soruşturma” yetkisi ile donatmıştır. Soruşturma evresinin ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkeleri uygulanarak, etkin hızlı ve adil soruşturma yapma sisteminin gerektirdiği önce araştırma sonra soruşturma sistemi uygulanması benimsenmiştir. Soruşturma sonucunda toplanan deliller kamu davası açılmasında yeterli ise yazılacak iddianame ile Cumhuriyet savcısı kamu davası açmakla mükelleftir.
CMK"nın 160/1 maddesinde yer alan “bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hal” ifadesinden de anlaşılacağı üzere belli bir suç şüphesine karşı soruşturmaya başlanılabilmesinin maddi koşulu, o suça ilişkin başlangıç şüphesinin var olmasıdır. Başlangıç şüphesi, soyut bir izlenimle değil; suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıalar ile oluşur. Cumhuriyet savcısı, başlangıç şüphesinin olup olmadığını yani, suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıaların bulunup bulunmadığını değerlendirerek soruşturmaya ballayacaktır Kısaca, başlangıç şüphesinin bulunup bulunmadığını değerlendirme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir (Veli Özbek, Nihat M. Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınlar, Ankara, 2011, sayfa 186 ve devamı).
Kamu davasının açılmasında geçerli olan temel ilkeler; kamusallık, davasız muhakeme olmaz, kovuşturma mecburiyeti ve maslahata uygunluk ilkeleri olarak sayılabilir.
Kamusallık ilkesi; suçtan kamu, yani toplum da zarar gördüğünden suçun kovuşturmasında toplumun çıkarının da olduğunu, bu itibarla kovuşturmanın kamusal olduğunu ifade eden ilkedir (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 120). Toplum düzenini korumak, Devletin yükümlülüğüdür. Bu itibarla, Devlet, kamu düzenini bozacak ve tehlikeye düşürecek olan eylemleri belirleyerek bunları cezalandırma hakkını elinde tutar. Bu nedenle de yürütülen bir ceza soruşturmasında Cumhuriyet savcısı, soruşturmayı yargı erki olarak kamu adına yürütmektedir. Zira, suçun soruşturulmasında kamu yararı vardır. Kamusallık ilkesinin iki sınırlaması vardır. Bunlardan birincisi, şikayete bağlı suçlar bakımından şikayet yokluğu; ikincisi ise, kovuşturulması izne bağlı suçlar bakımından izin yokluğudur.
Davasız muhakeme olmaz ilkesi; mahkemenin önüne bir dava olarak gelmeyen işlere bakamamasını ifade eder. Yargılamanın yapılabilmesi için ancak açılmış bir dava bulunmalıdır. CMK’nın 170/1 maddesine göre; “Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir” CMK’nın 225/1 maddesine göre; ""Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir".
Davasız yargılama yapılamaz ilkesi yargıcın ve mahkemenin açılmamış bir davaya bakmasını yasaklar. Kural olarak Savcılık bir olaydan dolayı ceza davası açmadıkça mahkeme o işe el koyamaz. Ceza Kanunu uygulayamaz, kanunu uygulama şartı davadır. Yargıtay davasız yargılama olmaz ilkesini mutlak olarak benimsemiştir, bu ilkeye riayetsizliği bozma sebebi yapmıştır. Her suç için ayrı dava açılması gerektiğini vurgulamıştır.
Kovuşturma mecburiyeti ilkesi; savcının herhangi bir olayda dava açmaya yetecek oranda yeterli suç şüphesi elde ettiği zaman bu fiilden ötürü sanık hakkında ceza davasını açmak zorunda olması bu ilkenin kabul edilmesi sonucudur. Kamu davasının mecburiliği ilkesinin kabul edilmesindeki amaç, suçun işlendiği konusunda şüphe edilen kişinin durumuna bakılmaksızın her suçun mutlaka kovuşturulmasını ve gereken durumlarda cezalandırılmasını sağlamaktır. Bu ilke toplumda kişilere eşit davranılmasını ve kefillikten uzak bir ceza adaleti sağlanmasının garantisini oluşturur. Kamuoyu nezdinde adalete olan güven duygusunu gerçekleştirir, kişilerin yargıç güvencesiyle yargılanmasını sağlar.
Kovuşturmanın mecburiyeti ilkesi “araştırma mecburiyeti”, “kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi” ve “Kamu davasını yürütme mecburiyeti ilkesi” olarak ifade edilebilecek alt ilkeleri kapsar.
CMK"nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160/1 maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar” şeklindeki hüküm ile araştırma mecburiyeti ilkesi vurgulanmıştır. Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez, kamu davasını açmaya yer olup karar vermek için hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. CMK’nın 160. maddesinin gerekçesinde de “Cumhuriyet savcısının temel görevi, suç işlendiği izlenimini veren bir hali görüp öğrendiğinde gerçeği araştırarak işe girişmek” denilmektedir.
Araştırma mecburiyeti ilkesi bir suç fiilinin işlendiğinin haber alınması anından başlayıp kamu davasının açılması veya açılmaması kararının verileceği aşamaya kadar geçerlidir. İhbar, şikayet veya doğrudan haber alma gibi yollarla bir suçun işlendiği haberi alındığında, şayet yukarıda açıklamış olduğumuz başlangıç şüphesi de varsa Cumhuriyet savcısı soruşturmaya başlar. Bu noktada, başlangıç şüphesine tekrar değinilecek olursa; ifade edilmiş olduğu üzere, başlangıç şüphesi, bir suçun işlendiği izlenimini veren bir halin öğrenilmesidir. Yani, başlangıç şüphesi basit bit şüphe halidir.
Yine, CMK’nın “Kamu davasını açma görevi” başlıklı 170/1 maddesinde yer alan “Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir"; aynı maddenin 2. fıkrasında yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” şeklindeki hükümler ile kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi vurgulanmıştır. CMK’nın 170. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, yapılan soruşturma sonucunda toplanan delil, iz, eser ve emareler, kamu davasının açılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte ise yani söz konusu esaslar şüpheyi “yeterli güçte şüphe” saydıracak düzeyde ise, kamu davası açılacaktır. Kamu davasının açılması yönünden yasallık sistemi benimsemiş, yani yeterli kuvvette şüphe halinde Cumhuriyet savcısını kamu davasını açmaya mecbur kılmıştır.
Kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi; yapılan soruşturma neticesinde, fiilin ve failin belli olması, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması halinde kamu davasının açılmasını ifade eder. Buna göre, yeterli delilin varlığı halinde Cumhuriyet savcısı iddianame düzenlemek zorundadır. Cumhuriyet savcısının, yürütülen soruşturma sonucunda yeterli delil olup olmadığı konusunda hukuksal denetime tabi bir takdir hakkı bulunur. Cumhuriyet savcısı, yeterli delil olmadığı kanaatine vardığında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir; yeterli delil olduğu kanaatine vardığında ise iddianame düzenleyerek kamu davasını açmak zorundadır (Bunun istisnaları, uzlaştırma, ön ödeme, dava açmada takdir yetkisinin kullanılması, kovuşturmanın ertelenmesi, şikayet, izin ve müracaat halleridir).
Cumhuriyet savcısı, dava açmaya yetecek kadar yeterli suç şüphesini elde ettiğinde, şüpheli sıfatında yer alan kişi hakkında ceza davası açılması için iddianame düzenlemek zorundadır. Cumhuriyet savcısının bu durumda, dava açmaktan imtina etmesi mümkün değildir.
Kamu davasının açılmasında Cumhuriyet savcısına takdir yetkisi tanınması ya da başka bir ifadeyle maslahata uygunluk ilkesi ise; bir suçun işlendiği haberinin öğrenilmesi üzerine, Cumhuriyet savcısı tarafından derhal soruşturmaya başlayıp başlamamakta; soruşturma sonucunda fiilin ve failin belli olması, yeterli suç şüphesinin bulunması durumunda kamu davası açıp açmamakta ve nihayet kamu davasını yargılama sonuçlanıncaya kadar sürdürüp sürdürmemekte Cumhuriyet savcısının takdir yetkisinin bulunmasına denir. Hukukumuzda ana ilke olarak kovuşturma mecburiyeti ilkesi geçerlidir. Fakat, CMK’nın 171. maddesinde istisnai bir durum olarak, kısmen de olsa maslahata uygunluk ilkesinin benimsendiği söylenebilir (... Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, sayfa 94).
CMK’nın “Kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı 171"inci maddesine göre;
"(l) Cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir.
(2) 253"üncü maddenin ondokuzuncu fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, Cumhuriyet savcısı, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olup, üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173"üncü madde hükümlerine göre itiraz edebilir.
(3)Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere;
a)Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,
b)Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,
c)Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
d)Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
(4)Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi halinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez.
(5)Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.”
Maslahata uygunluk ilkesine göre ceza davasının açılması için kanunda aranan şartların gerçekleşmiş olması yetmez. Ayrıca, davanın açılmasında kamu yararının bulunması gerekir. Maslahata uygunluk sisteminde dava açmakla görevli makam, davanın açılmasının suçtan meydana gelen zarardan veya suçu işleyenin cezasız kalmasından doğabilecek zarardan daha büyük bir zarara sebep olabileceği kanaatine varırsa dava açmayabilecektir (... Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, sayfa 96 ve devamı). Maslahata uygunluk sisteminin yasada açıkça düzenlenmesi şarttır. Cumhuriyet savcısı bu tür bir takdir yetkisini ancak yasal bir düzenlemenin bulunması halinde kullanabilir.
CMK"nın 172. maddesinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın soruşturma evresi sonunda verileceği belirtilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ister yeterli şüphenin veya kanuni şartların bulunmaması, ister maslahata uygunluk esasları bazında verilecek olsun, öncelik soruşturmanın, yani soruşturmaya konu olan araştırmanın eksiksiz olarak yapılması zorunludur.
CMK’nın 172/1 maddesine göre; “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir”
Maslahata uygunluk nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından takdir hakkının kullanıldığı durumlarda dahi verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz kanun yolu açık olduğundan, böyle bir durumda gerçekten maslahata uygunluk ilkesinin uygulanabilmesi şartlarının bulunup bulunmadığının tespiti ve değerlendirilmesi de ancak etkili bir soruşturma yapılmış olmasına bağlıdır.
Kamu davasını açmaya yeterli delil yok ise ya da dava açmak için gerekli diğer şartlar bulunmuyor ise kamu davasının açılması mümkün değildir. Bu durumda Cumhuriyet savcısının deliller değerlendirme takdir yetkisi vardır.
CMK’da kamu davasının açılması yönünden kovuşturma mecburiyeti ilkesi benimsenmiştir. Özellikle vurgulamak amacıyla tekrar edilecek olursa, CMK’nın 170. maddesinde, "Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler" denilmek suretiyle Cumhuriyet savcısının yeterli şüphe bulunması halinde kamu davasını açması zorunlu kılınmıştır. Bu kuralın istisnasına ise CMK’nın 171. maddesinde yer verilmiştir. CMK’nın 171. maddesine göre; “Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir”. Demek suretiyle kamu davasının mecburiliği ilkesi yumuşatılmıştır. Yani CMK’nın 171. maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısına takdir yetkisi tanındığında maddede sayılan şartların varlığı halinde Cumhuriyet savcısı takdir hakkını kullanarak kamu davasını açıp açmamakta serbesttir. Tereddüt halinde kamu davası açma yönünde takdirini kullanması gerekir. (Cumhur Şahin, Ceza Muhakemesi Kanunu, Gazi Şerhi, Seçkin Yayınları, Ankara, 2005, sayfa 525)
Suç şüphesi bulunan ve bu şüphenin olgu ve delillerle desteklendiği durumlarda Cumhuriyet savcıları tarafından ceza davası açılması kovuşturma mecburiyeti ilkesinin kabulünün bir sonucudur (Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006 sayfa 82; ... Turhan, Ceza Muhakemesi Hukuku, Asil Yayınevi, Ankara, 2006, sayfa 28; Bahri Öztürk, M. Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuk, Seçkin Yayınları, Ankara, 2008, sayfa 188 ve devamı).
Cumhuriyet savcısı topladığı delillerle ilgili olarak, bu delillerin iddianame düzenlemek yeterli olup olmadığını takdir edecektir. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı topladığı tüm delilleri olaylarla ilişkilendirerek, delillerle yeterli şüpheyi ortaya koyacaktır. Kamu davasının açılmasında yeterli şüpheden bahsedebilmede önemli olan, suçun işlendiğine yönelik tartışılabilirlik ve mahkumiyetin ne derecede mümkün olabilirliğidir. Cumhuriyet savcısının kamu davasını açarken bu değerlendirmesinde delilleri takdir edecek olması sebebiyle, Cumhuriyet savcısının şüphelinin suçu işlediği yönünde yeterli şüphenin oluşup oluşmadığına dair takdir hakkının da sınırlarının çizilmesi gerekir. Bu sınırı, iddianamede yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilmesi çizmektedir.
Ceza yargılamasında geçerli olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi hüküm aşaması için geçerlidir. Soruşturma aşamasında bu ilke geçerli değildir. Zaten bu ilkenin soruşturma aşaması için de geçerli olduğunu kabul etmek ceza soruşturmasının niteliği ile çelişir. Nitekim, soruşturma sonucunda kamu davasının açılması için suçun işlendiği hususunda yeterli delil değil, yeterli şüphe halinin varlığı aranır.
Kamu davasının açılmasında temel ölçüt, yeterli şüphe haline ulaşılmasıdır. Soruşturma sonucunda, yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememiş ise veya kovuşturma olanağı yoksa kovuşturma yer olmadığına dair karar verilir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz edilmesi mümkün olup, kamu davasının açılmasını haklı gösterecek delillerle bu yola gidilebilir (İsmail Malkoç, Mert Yüksektepe, Açıklamalar ve Yorumlarla 5271 Sayılı Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, I. Cilt, Malkoç Kitabevi, İstanbul, 2005, sayfa 515). İşte bu itiraz yolu, aynı zamanda mecburilik ilkesinin de bir güvencesidir (Erdener Yurtcan, CMK Şerhi, 5. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 2008, sayfa 497).
CMK’nın 173. maddesine göre;
“(i) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan sulh ceza hâkimliğinin bu hususta karar vermesine bağlıdır. ”
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan başvuru, bir uyuşmazlığın çözümü için yargılama makamına yapılan başvuru olduğu için bir "tali ceza davası" niteliğindedir (Nevzat Toroslu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara, 2003, sayfa 247).
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz yolunun kabul edilmesinin amacı, kamu davasını açma mecburiyeti ilkesinin denetimini sağlamaktır (Veli Özer Özbek, Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2012, sayfa 492).
Suçtan zarar gören tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karşı itiraz edilebilmesinin tek istisnası, CMK’nın 173/5 maddesinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hallerdir. Bu hallerde, suçtan zarar gören tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi mümkün değildir. Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı haller; cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık, şahsi cezasızlık sebebinin varlığı ve kamu davasının açılmasının ertelenmesi halidir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararlarına yönelik itiraz yoluna başvurma imkanı bulunurken, cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık veya şahsi cezasızlık sebeplerinin varlığı halinde suçtan zarar görene itiraz imkanı tanınmamıştır.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz suçtan zarar gören tarafından ikame edilebilecek olup, bu karar neticesinde itirazın kabulü, itirazın reddi veya soruşturmanın genişletilmesi şeklinde üç türlü karar verilebilmektedir. Verilen bu kararlar, itiraz üzerine verilen karar niteliğinde olduğu için CMK’nın 271/4 maddesi gereğince “kesin karar” niteliğindedir. Bu itibarla, itiraz sonucunda verilen kararlar üzerine ancak olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkündür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.12.2007 tarih ve 2/247-257 Karar sayılı kararında; “Şikayetçinin kendisine ait olup eşinin kullandığı cep telefonlarının bilinmeyen numaralarca aranıp kendisine hakaret edildiğine ilişkin ifadesi üzerine, ifadesinin alınması olayında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmasızlık kararının kaldırılarak... ” denilmek suretiyle Cumhuriyet savcısı tarafından herhangi bir araştırma yapılmaksızın verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması gerektiği içtihat edilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.04.2009 tarih ve 6/35-103 Karar sayılı karan da benzer niteliktedir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın incelenmesinde, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak nedenlerin bulunmadığı kanaatine varılırsa, itirazın gerekçeli olarak reddine karar verilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Somut olayda müştekilerin ...İnşaat Taah ve Tic. Ltd. Ştdi. ortak ve yetkilisi oldukları, şüpheli ...’un ... Elektronik firmasının sahibi olduğu, müştekilerle arasında daha önceden birkaç kez taşeronluk sözleşmesi yapıldığı ve bu nedenle aralarında bir güven ilişkisinin bulunduğu, şüpheli ..."in müştekilerden bu güven ilişkisine dayalı olarak hatır çeki istediği, müştekilerinde 8 adet 45.000,00 Türk Lirası bedelli çek verdikleri, müştekilerin söz konusu çeklerin iade edilmesini istediğinde şüpheli ..."in işyerinde yangın çıktığını veya çeklerin kaybolduğunu beyan ettiği ve dosya içerisinde bulunan 22.07.2014 ve 06.08.2014 tarihli belgelerle de bu durumu teyit ederek çeklerin bulunması halinde herhangi bir bedel talep etmeden müştekilere teslim edeceğini belirttiği, ancak söz konusu çekleri cirolayarak diğer şüpheli ...’a teslim ettiği, ..."un da bu çekleri icraya koyduğu, şüpheliler ... ve ..."ın şüpheli ..."e ait şirketin çalışanları oldukları tespit edildiği; dosya kapsamında müştekilerin ve tanıkların beyanları şüphelilerin savunmaları ile olaya ilişkin toplanan deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde şüphelilerin eylem ve irade birliğiyle hareket ettikleri soruşturma konusu suçları işlediklerine ilişkin haklarında kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturduğundan şüpheliler hakkında kamu davasının açılıp delillerin taktir ve değerlendirilmesinin mahkeme tarafından yapılması gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi gerekirken; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesine atıf yapmak suretiyle de gerekçesiz bir şekilde CMK 173/3 maddesine aykırı olarak itirazın reddine karar vermesi usul ve kanuna aykırı bulunmuştur.
SONUÇ VE KARAR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki istemi, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Ankara 2. Sulh Hakimliğinin 18.04.2016 tarih ve 2016/2128 Değişik İş sayılı kararının CMK’nın 309/3. maddesi gereğince KANUN YARARINA BOZULMASINA, gereğinin yapılabilmesi için dosyanın CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE 29.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

 

Hemen Ara