Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/3052 Esas 2020/918 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/3052
Karar No: 2020/918
Karar Tarihi: 26.02.2020

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/3052 Esas 2020/918 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2017/3052 E.  ,  2020/918 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 07/12/2015 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 09/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
    Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Davacı vekili, davalının 18/06/2014 tarihinde yaptığı basın toplantısında, müvekkilinin, vatandaşlarla çektirdiği fotoğrafları, terör örgütü mensuplarının şiddet içeren fotoğraflarıyla birlikte basına göstermek ve terör örgütüyle ilişkilendirecek şekilde sözler sarf etmek suretiyle müvekkilinin kişilik haklarını zedelediğini beyan ederek manevi tazminat talep etmiştir.
    Davalı vekili, müvekkilinin davacıyı küçük düşürme kastıyla hareket etmediğini, daha önce basında yer alan kişileri terör örgütü mensubu zannedip eleştiride bulunduğunu, yaptığı açıklamanın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece; davalı tarafından yapılan basın toplantısında söylenen sözlerin muhatabının doğrudan davacı olmadığını, ayrıca davacının topluma mal olmuş bir kişi olması nedeniyle davalının ifade özgürlüğünün üstün tutulması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dava konusu uyuşmazlık; davalının, davacı hakkında sarf ettiği sözlerin ve terörist fotoğraflarıyla davacının dava dışı üçüncü kişilerle çektirmiş olduğu fotoğrafları kullanmak suretiyle terör örgütü ile ilişkilendirmesinin, ifade özgürlüğü ya da kişilerin şeref ve itibarına saygı gösterilmesini isteme haklarından hangisinin kapsamında kaldığına ilişkindir.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi gereğince kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat talep edebilir.
    İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); ..., B. No: 2014/12151, 4/6/2015; ..., B. No: 2013/9343, 4/6/2015; ..., B. No: 2014/6128, 7/7/2015).
    İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve AYM; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
    Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa"nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; ..., B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla, Anayasa"nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin ve gösterdiği fotoğrafların, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değil ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
    Kamuya mal olmuş kişilerin şeref ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir denge kurulmalıdır. Dengeleme yapılırken; dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği göz önüne alınmalıdır (AYM; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
    Somut olayda, ... Partisi (...) sözcüsü olan ...’un 18/06/2014 tarihinde yaptığı basın toplantısında, davacıyı kastederek “Değerli arkadaşlarım, şimdi bazı fotoğraflar göstereceğim size. Bunlar çok iç açıcı fotoğraflar değil biliyorum … acımasız görüntüler. Altta sıfırlama talimatı alan Maktum, o kişilerle sarmaş dolaş, yemek yiyorlar, kebap yiyorlar. Ziyaretler, hastanede tedavi edilirken ziyaretler… Bunlar acı sahneler değerli arkadaşlar, bunlar kabul edilecek uygulamalar değil. Siz kimle halvet oluyorsunuz, kiminle kol kolasınız, kimi arka bahçeniz yaptınız ve şu insanlara ve şu katliamı yapanlara terörist diyemiyorsunuz… Bunlar terörist, katil. Türkiye’ye getirdiği manzarayı bilgilerinize sunmak istedim.” şeklinde sözler söylediği ve aynı zamanda davacının bir lokantada vatandaşlarla çektirdiği fotoğrafları, terör örgütü mensuplarının şiddet içeren fotoğraflarıyla birlikte basına gösterdiği anlaşılmak
    İfade özgürlüğünün sınırı, kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkıdır. Çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken öncelikle dava konusu basın açıklamasının davacıya ilişkin bölümünün, kamuoyunu ilgilendiren ve kamunun yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmalıdır. Siyasi iktidarın terör örgütleriyle mücadele yöntemi elbette muhalefetin eleştirisine açık olmalıdır. Ancak hiçbir siyasi görevi bulunmayan davacının söz konusu terör eylemlerinden sorumlu tutulması ve bu kapsamda terör örgütü ve mensuplarıyla hiçbir ilgisi bulunmayan davacıya ait fotoğrafların, teröristlerin vahşice öldürdükleri insanlara ait fotoğraflarla basına sunulmasında kamusal bir yararın varlığından bahsedilemez.
    İkinci olarak davalı, çok basit bir araştırmayla davacıya ait fotoğraflar ile terör örgütü üyelerinin fotoğraflarını ayırt edebilecekken özensiz davranarak davacının kişilik haklarına zarar vermiş, böylece ifade özgürlüğünün sınırlarını aşmıştır. Siyasi parti sözcüsü olan davalının, kamuoyuna sunduğu bilgi ve belgelerin, güvenilir kaynaklardan temin edildiğini denetlemesi, asgari özen ve dikkati göstermesi, aksine durumun sorumluluk doğurabileceğini bilmesi gerekirdi. Kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkına riayet noktasında davalının gerekli dikkat ve özeni göstermediği anlaşılmaktadır.
    Bu durumda davacının şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı, davalının ifade özgürlüğünden üstün tutulmalı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir. İfade özgürlüğüne bu kapsamda getirilen sınırlama, ölçülü ve orantılı olduğu gibi demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygundur. Dolayısıyla basın açıklamasında sunulan fotoğraflar ve söylenen sözlerle, devletin resmi makamlarınca terör örgütü olarak kabul edilmiş bir yapıyla davacıyı ilişkilendirmek suretiyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı sonucuna varılmıştır.
    Şu durumda; kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına 6098 sayılı TBK"nın 58. maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle istemin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 26/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara