Esas No: 2015/1188
Karar No: 2015/3371
Karar Tarihi: 23.10.2015
Silahlı terör örgütüne üye olmak - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/1188 Esas 2015/3371 Karar Sayılı İlamı
16. Ceza Dairesi 2015/1188 E. , 2015/3371 K.
"İçtihat Metni"
TALEP :
Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan şüpheliler ... ile S... haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.04.2014 tarihli ve 2014/13866 soruşturma, 2014/8234 esas, 2014/589 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/1-a-b, 170/4. maddeleri gereğince iadesine dair Ağır Ceza Mahkemesinin 28.04.2014 tarihli ve 2014/146 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/568 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya sureti incelendi.
Tüm dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/3. maddesinde iddianamede hangi hususların gösterileceği, aynı Kanunun 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iade sebebi olarak gösterilen gerekçelerin iddianamenin iade sebepleri arasında bulunmadığı, dosyada başta ebeveynlerinin ifadeleri olmak üzere sanıklar hakkında kamu davası açılmasını haklı gösterecek yeterli deliller bulunduğu, bu cümleden şüpheliler hakkında Hakimliği (TMK 10. Maddesi ile görevli) tarafından 24.10.2013 tarihli ve 2013/498 değişik iş sayılı kararı ile yakalama emri düzenlendiği gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığının 09.07.2014 gün ve 94660652-105- 27-6725-2014/14065/47311 sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2014 gün ve 2014/264241 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.
I)Olay:
Şüpheliler ... ve S... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığının 16.04.2014 gün ve 2014/13866 soruşturma, 2014/8234 esas ve 2014/589 numaralı iddianamesi ile Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, bu iddianamenin mahkemenin 28.04.2014 gün ve 2014/146 sayılı kararı ile “şüphelilerin babalarının, sanıkların kayıp olduğun ve terör örgütünün dağ kadrosuna katılmış olabileceklerini beyan etmeleri dışında somut hiçbir delilin bulunmayışı, babalarının beyanlarının da sadece tahmine dayalı oluşu, her ne kadar terör örgütünün dağ kadrosuna katılarak faaliyet gösterdiklerine dair istihbari bilgilerden bahsedilmiş ise de, kayıp olan bu sanıklarla ilgili tutulan bir tutanak dışında istihbari bilgi mahiyetinde de olsa her hangi bir belge ve bilginin bulunmadığı dikkate alındığında, kişilerin lekelenmeme hakkı bulunduğu, somut hiç bir delile dayanmaksızın sadece soyut iddialarla sanık sıfatını alarak yargılanmamaları gerektiği, bu itibarla sanıklara isnat edilen eylemlere ilişkin somut delillerin gösterilmemiş olması” gerekçesiyle iadesine karar verildiği, bu karara Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın da Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/568 değişik iş sayılı ile reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
II ) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Soruşturma sırasında toplanan delillerden suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle iddianamenin iade edilip edilmeyeceği hususudur.
III ) Hukuksal Değerlendirme
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “İddianamenin iadesi” başlıklı 174. maddesinde;
Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
a)170 nci maddeye aykırı olarak düzenlenen,
b)Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
c)Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.
(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.
(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.
(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.” hükümleri yer almaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesince CMK’nın 174. maddesi uyarınca verilen iddianamenin iadesi kararının gerekçesi, şüphelilerin babalarının, sanıkların kayıp olduğunu ve terör örgütünün dağ kadrosuna katılmış olabileceklerini beyan etmeleri dışında somut hiçbir delilin bulunmayışı, babalarının beyanlarının da sadece tahmine dayalı oluşu, her ne kadar terör örgütünün dağ kadrosuna katılarak faaliyet gösterdiklerine dair istihbari bilgilerden bahsedilmiş ise de, kayıp olan bu sanıklarla ilgili tutulan bir tutanak dışında istihbari bilgi mahiyetinde de olsa her hangi bir belge ve bilginin bulunmadığı dikkate alındığında, kişilerin lekelenmeme hakkı bulunduğu, somut hiç bir delile dayanmaksızın sadece soyut iddialarla sanık sıfatını alarak yargılanmamaları gerektiği, bu itibarla sanıklara isnat edilen eylemlere ilişkin somut delillerin gösterilmemiş olmasına ilişkindir. Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara itiraz edilmesi üzerine, merci tarafından, itirazın reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK"da düzenlenen iddianamenin iadesi kurumu, uzun süren yargılama süreçlerinin önüne geçilebilmesi ve davaların “tek oturum” da bitirilebilmesini temin amacıyla getirilen yeni düzenlemelerden biridir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de soruşturma safhasında tüm delillerin toplanmış olması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161. maddesinde, “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ceza muhakemesinin amacı maddî gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insan onuru, lekelenmeme hakkı gibi hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddî gerçek, her ne pahasına olursa olsun araştırılıp bulunmalıdır diye bir ilke hiçbir hukuk devletinde yoktur. Bu nedenle, ceza muhakemesinin amacı insan hakları ihlâllerine yol açmadan maddî gerçeğin araştırılıp bulunması, adaletin gerçekleştirilmesi ve hukukî barışın sağlanmasıdır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye "araştırma mecburiyeti ilkesi"; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise "kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi" denilmektedir.Soruşturma safhasında maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için tüm süjelerin sürece dahil edilmesi gerekmektedir. Her sanığın derdini anlatabilmesini, ne istediğini söyleyebilmesini, hiç veya gereği gibi dinlenilmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesini ve bu sayede muhakemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye “meram anlatma ilkesi” denmektedir. Çağdaş Ceza Muhakemesi Hukukunda sanık, hiç bir hakkı olmayan bir soruşturma konusu, objesi değil, belli hakları ve yükümlülükleri bulunan ve muhakemenin gidişine etki edebilen bir muhakeme süjesidir.
Nitekim bu husus uluslararası metinlerde; “Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olma hakkına sahiptir (m. 6/3 İHAS m. 9/2 MvSHS).” şeklinde formüle edilmiştir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında (Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vehamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde ve suçun işlendiği yer ve zaman dilimini buna göre belirlenmesinde zorunluluk bulunduğu bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; şüpheli ..."in babası Mehmet Golitekin 03.10.2013 tarihinde ve şüpheli S..."in babası Kuto Golitekin 01.10.2013 tarihinde kızlarının Ramazan Bayramı"ndan birkaç gün önce kaybolduklarını ve PKK terör örgütüne katıldıklarını düşündüklerini beyan ederek Emniyet Müdürlüğüne müraacaatta bulundukları, emniyet müdürlüğü görevlileri tarafından aynı tarihte “Adı geçen ..., ..., S... ve ... takma adlı ... isimli şahısların PKK/KCK terör örgütünün dağ kadrosuna gittikleri, ... isimli şahsın; Siirt İli Pervari İlçesi Gümüşören köyü nüfusuna kayıtlı, Mehmet ve Cevahir oğlu Pervari-01.06.1996 doğumlu (TC:24451978886) ... isimli şahıs olduğu, AKS kayıtlarına göre Gümüşören Merkez No:52 Pervari/SİİRT adresinde ikamet ettiği, ilimizde herhangi bir ikamet adresinin bulunmadığı tespit edilmiş, adı geçen şahısları PKK/KCK terör örgütünün dağ kadrosuna gönderen, yardım ve aracılık eden şahıs veya şahısların tespiti yönünde herhangi bir bilgiye ulaşılamamış.” şeklinde tutanak tutulduğu, yürütülen soruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 24.10.2013 tarihinde Hakimliği tarafından şüpheliler hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yakalama emri çıkarıldığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca bu delillere dayanılarak şüphelinin savunması da alınmadan kamu davası açıldığı görülmektedir. Bu itibarla, somut olayda Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilebildiğinden kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
IV ) Sonuç ve karar :
Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/568 değişik iş sayılı kararı usul ve kanuna uygun olup, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.10.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.