Esas No: 2015/1226
Karar No: 2015/3333
Karar Tarihi: 23.10.2015
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/1226 Esas 2015/3333 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
TALEP :
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheliler ..., ..., ..., ..., ... ve ... haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17.09.2014 tarihli ve 2014/2516 soruşturma, 2014/1293 esas, 2014/172 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/1-a. maddesi gereğince iadesine dair, Ağır Ceza Mahkemesinin 08.10.2014 tarihli ve 2014/170 sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile iddianamenin iadesi kararının kaldırılmasına ilişkin, Ağır Ceza Mahkemesinin 21.11.2014 tarihli ve 2014/1079 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
5271 sayılı Kanunun 170. maddesinde iddianamede bulunması gereken hususların gösterildiği, yine aynı Kanunun 174. maddesinde ise iddianamenin iadesi nedenlerinin belirtildiği, buna göre 5271 sayılı Kanunun 170/3-j-4-5. maddesi gereğince iddianamede suçun delilleri gösterilerek, yüklenen suçu oluşturan olayların, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanması gerektiği gibi, iddianamenin sonuç kısmında, şüphelilerin sadece aleyhine olan hususların değil, lehine olan hususların da ileri sürülmesi gerekeceğinden, somut dosya kapsamı itibariyle şüpheliler hakkında düzenlenen iddianamede bahse konu hususların gösterilmediği, yine aynı Kanunun 174/1-b maddesi gereğince suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan deliller toplanmadan şüpheliler hakkında iddianame düzenlendiği dikkate alındığında, 5271 sayılı Kanunun 170. maddesine aykırı olarak düzenlenen iddianamenin aynı kanunun 174/1-a maddesi gereğince iadesine yönelik karara vaki itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 16.01.2015 gün ve 94660652-105-73-13104-2014-1547/3767 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunur.
I ) Olay:
Şüpheliler ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığının 17.09.2014 gün ve 2014/2516 soruşturma, 2014/1293 esas ve 2014/172 numaralı iddianamesi ile Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, bu iddianamenin mahkemenin 08.10.2014 tarihli ve 2014/170 sayılı kararı ile “5271 sayılı CMK"nın 174. maddesinde; "(J) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a)170 nci Maddeye aykırı olarak düzenlenen, b)Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c)Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir. (2) Suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez. (...)" hükmünün bulunduğu bilinmektedir.
İddianamenizde, şüpheli ..."ın 1995 yılında kendi isteği ile PKK silahlı terör örgütüne katıldığı, şüphelinin teslim olmaması ve halen firari olması nedeniyle ifadesinin alınması amacıyla 11.11.2009 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığı,
Şüpheli ..."in 1996 yılında kendi isteği ile PKK silahlı terör örgütüne katıldığı, şüphelinin teslim olmaması ve halen firari olması nedeniyle ifadesinin alınması amacıyla 25.01.2008 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığı, Şüpheli ..."nün 1991 yılında kendi isteği ile PKK silahlı terör örgütüne katıldığı, şüphelinin teslim olmaması ve halen firari olması nedeniyle ifadesinin alınması amacıyla 11.03.2008 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığı, Şüpheli ..."ın 1991 yılında kendi isteği ile PKK silahlı terör örgütüne katıldığı, şüphelinin teslim olmaması ve halen firari olması nedeniyle ifadesinin alınması amacıyla 10.03.2009 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığı,
Şüpheli ..."ın 1997 yılında kendi isteği ile PKK silahlı terör örgütüne katıldığı, şüphelinin teslim olmaması ve halen firari olması nedeniyle ifadesinin alınması amacıyla 24.02.2009 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığı,
Şüpheli ..."in 1994 yılında kendi isteği ile PKK silahlı terör örgütüne katıldığı, şüphelinin teslim olmaması ve halen firari olması nedeniyle ifadesinin alınması amacıyla 10.03.2009 tarihinde yakalama kararı çıkarıldığı,
Yapılan incelemede şüpheliler hakkındaki yakalama evraklarının henüz infaz edilmediği anlaşılmakla birlikte, şüphelilerin anne veya babasının, varsa bilgi ve görgüsü olduğu düşünülen yakınlarının (kardeş vs.) beyanlarına başvurulabileceği, haberdar olabilecekleri düşünüldüğünde nerede olduğunun sorulabileceği, teşhise elverişli fotoğraf temin edilebileceği, ayrıca bu konuda uzmanlaşmış kolluk vasıtasıyla Silahlı Terör Örgütünün sanal sitelerinde araştırma yaptırılabileceği, Habur sınır kapısına aralıklarla Gare alanında bulunmuş örgüt mensuplarının etkin pişmanlıktan faydalanmak üzere örgütten kaçıp teslim oldukları, bu şahıslara özellikle yeniden temin edilen fotoğrafıyla teşhis yaptırılabileceği, kolluk araştırması yaptırılarak, şüphelilerin gerçek yerinin temin edilebileceği değerlendirildiğinden, suçun sübutunu etkileyecek delillerin toplanmadığı, dava açılması halinde mahkememizce soruşturma yapar gibi bu hususların araştırılacağı, ancak bunun sağlıklı olmayacağı anlaşılmıştır.
Bu itibarla; Yargılamanın verimli bir şekilde yürütülmesi, ek iddianame veya ek savunmaya gerek kalmadan, kovuşturma aşamasında, soruşturma yapmadan. lekelenmeme hakkı ihlal edilmeden, yargılamanın mümkün olduğu en kısa sürede bitirilebilmesi için CMK"nın 174/1-(a) maddesi uyarınca.”, iddianamenin iadesine karar verildiği, bu karara Cumhuriyet savcılığı tarafından yapılan itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesinin 21.11.2014 tarihli ve 2014/1079 değişik iş sayılı kararı ile itirazın kabulü ile iddianamenin iadesi kararının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Soruşturma sırasında toplanan delillerden suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşmadığı, eksik soruşturma yapıldığı ve yakalama evraklarının infazının beklenmediği gerekçeleriyle iddianamenin iade edilip edilmeyeceği hususudur.
III) Hukuksal Değerlendirme
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “İddianamenin iadesi” başlıklı 174. maddesinde;
Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
a) 170 nci maddeye aykırı olarak düzenlenen,
b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.
(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.
(3)En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeye iddianame kabul edilmiş sayılır.
(5)İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.” hükümleri yer almaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesince CMK’nın 174. maddesi uyarınca verilen iddianamenin iadesi kararının gerekçesi; şüphelilerin anne veya babasının, varsa bilgi ve görgüsü olduğu düşünülen yakınlarının (kardeş vs.) beyanlarına başvurulabileceği, haberdar olabilecekleri düşünüldüğünde nerede olduğunun sorulabileceği, teşhise elverişli fotoğraf temin edilebileceği, ayrıca bu konuda uzmanlaşmış kolluk vasıtasıyla Silahlı Terör Örgütünün sanal sitelerinde araştırma yaptırılabileceği, Habur sınır kapısına aralıklarla Gare alanında bulunmuş örgüt mensuplarının etkin pişmanlıktan faydalanmak üzere örgütten kaçıp teslim oldukları, bu şahıslara özellikle yeniden temin edilen fotoğrafıyla teşhis yaptırılabileceği, kolluk araştırması yaptırılarak, şüphelilerin gerçek yerinin temin edilebileceği değerlendirildiğinden, suçun sübutunu etkileyecek delillerin toplanmaması suretiyle eksik soruşturma yapılmasına ilişkindir. Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara itiraz edilmesi üzerine, merci tarafından, itirazın kabul edilerek iddianamenin iadesi kararının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK"da düzenlenen iddianamenin iadesi kurumu, uzun süren yargılama süreçlerinin önüne geçilebilmesi ve davaların “tek oturum” da bitirilebilmesini temin amacıyla getirilen yeni düzenlemelerden biridir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de soruşturma safhasında tüm delillerin toplanmış olması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161. maddesinde, “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ceza muhakemesinin amacı maddî gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insan onuru, lekelenmeme hakkı gibi hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddî gerçek, her ne pahasına olursa olsun araştırılıp bulunmalıdır diye bir ilke hiçbir hukuk devletinde yoktur. Bu nedenle, ceza muhakemesinin amacı insan hakları ihlâllerine yol açmadan maddî gerçeğin araştırılıp bulunması, adaletin gerçekleştirilmesi ve hukukî barışın sağlanmasıdır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye "araştırma mecburiyeti ilkesi"; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddî olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise "kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi" denilmektedir.
Soruşturma safhasında maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için tüm süjelerin sürece dahil edilmesi gerekmektedir. Her sanığın derdini anlatabilmesini, ne istediğini söyleyebilmesini, hiç veya gereği gibi dinlenilmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesini ve bu sayede muhakemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye “meram anlatma ilkesi” denmektedir. Çağdaş Ceza Muhakemesi Hukukunda sanık, hiç bir hakkı olmayan bir soruşturma konusu, objesi değil, belli hakları ve yükümlülükleri bulunan ve muhakemenin gidişine etki edebilen bir muhakeme süjesidir.
Nitekim bu husus uluslararası metinlerde; “Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olma hakkına sahiptir (m. 6/3 İHAS m. 9/2 MvSHS).” şeklinde formüle edilmiştir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ( Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vehamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde ve suçun işlendiği yer ve zaman dilimini buna göre belirlenmesinde zorunluluk bulunduğu bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; PKK terör örgütünün üyesi olmak suçunda yargılanan ... isimli şahış “ Mazlum (K) ... : ... ve ... oğlu Silopi ilçesinden İsperte aşiretinden olduğunu biliyorum 25-26 yaşlarında kırsalda kısa süre kalıp kampa döndü halen kampta öğretmenlik yapıyor.” şeklinde beyanda bulunduğu, bu beyan üzerine 10.03.2009 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından şüpheli ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yakalama emri çıkarıldığı, 24-26 Nisan 1997 tarihleri arasında PKK terör örgütüne yapılan operasyon sırasında şüpheliler ... ve ..."a ait özgeçmiş raporları bulunduğu, şüpheli ... hakkında 10.03.2009 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi, şüpheli ... hakkında 24.02.2009 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama emri çıkarıldığı, kolluk kuvvetleri tarafından 02.02.1998 tarihinde şüpheli ..."nün PKK terör örgütüne katıldığı şeklinde tutanak tanzim edildiği ve şüpheli ile aynı köyden olduklarını beyan eden ... ve Hüsnü Gündüz isimli şahısların Jandarma görevlileri tarafından alınan ifadelerinde ..."nün 1991 yılında köyün gençleri ile ortadan kaybolarak PKK terör örgütüne katıldıklarını beyan ettikleri, şüpheli ... hakkında yapılan araştırmalarda ölü veya sağ olup olmadığının bilinemediği şeklinde tespit yapıldığı, şüpheli hakkında 11.03.2008 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama emri çıkarıldığı, şüpheli ... hakkında kolluk görevlileri tarafından yapılan araştırmada 1992 yılında şüphelinin evinde kaçakçılık şüphesi ile arama yapıldığı bu arama işlemi sonrasında şüphelinin kaçarak örgüte katıldığının tespit edildiği, bu tespitlerin şüphelinin kardeşleri tarafından doğrulandığı, şüpheli hakkında 25.01.2008 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama emri çıkarıldığı,şüpheli ... hakkında yapılan araştırmalarda 1992 yılında Körfez Savaşı sırasında örgüte katıldığı ancak alınan duyumlara göre örgütten ayrıldığı şeklinde tutanak tanzim edildiği, 18.08.2009 tarihinde kolluk görevlileri tarafından bilgi alma tutanağı şeklinde beyanı alınan ... isimli şahıs şüpheli ..."ın halasının kızı olduğunu ve PKK terör örgütüne katıldığını katıldıktan kısa bir süre sonra örgütten kaçarak Irak ülkesine yerleştiği şeklinde ifade verdiği, şüphelinin kardeşi ... tarafından bu beyanın doğrulandığı, şüpheli hakkında 19.11.2009 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama emri çıkarıldığı, tüm şüphelilerin aynı yer nüfusuna kayıtlı oldukları ve aynı terör örgütüne katıldıkları gerekçesiyle dosyaların birleştirilmesine karar verildiği, şüpheliler hakkında başkaca araştırma yapmadan Cumhuriyet Başsavcılığınca bu delillere dayanılarak şüphelilerin savunması da alınmadan kamu davası açıldığı görülmektedir. Bu itibarla, somut olayda Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediğinin ve soruşturma evresinin tamamlanmadığının anlaşılması karşısında;
Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın reddi yerine itirazın kabulü ile iddianamenin iadesi kararının kaldırılmasına ilişkin kararda isabet görülmediğinden anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.
IV ) Sonuç ve karar :
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Ağır Ceza Mahkemesinin 21.11.2014 tarihli ve 2014/1079 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.10.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.