Esas No: 2020/3831
Karar No: 2021/4805
Karar Tarihi: 28.09.2021
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2020/3831 Esas 2021/4805 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ....’in ... ada ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazlardaki 1/3 paylarının kendilerine ve dahili davalılar ile dava dışı ...’e intikal ettiğini, tarımda doğrudan destekleme parası alabilmek için davalı ...’e vekaletname verdiklerini, vekaletnamede ne yazıldığını okumadıklarını, ...’ün taşınmazları diğer davalı eşi Şeyhamit’e muvazaalı olarak temlik ettiğini, kendilerine bedel ödenmediğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazların değerinin tespiti ile şimdilik 10.000 TL"nin miras payları oranında davalılardan tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, taşınmazları bedelini ödemek suretiyle satın aldıklarını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; dava dilekçesi ve iddiaların ileri sürülüş biçiminden, davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayanılmıştır.
Öte yandan, HMK’nın 27. maddesi; “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre davacı tarafların, dava ile ilgili açıklama ve ispat hakkına sahip olduklarında bir tereddüt bulunmamaktadır.
Somut olayda; dava 1086 s. HUMK zamanında açılmış, davacılar iddialarını ispat edebilmek için tanık deliline dayanmışlar, Mahkemece 12.06.2012 tarihli celsede tanık, diğer delil ve masraflar için gider avansı yatırılması için süre verilmiş ise de, tanıkların isim ve açık adresleri ile hangi hususlarda dinlenecekleri hususunda davacılara süre verilmeden hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde eksik inceleme ile yetinilmiştir.
Öte yandan Türk Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390. maddesinde) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, davacılara tanıkların isim ve açık adreslerini bildirmesi ve hangi hususta dinleneceklerinin açıklanması için süre verilmesi, bildirilmesi halinde tanıkların yukarıdaki ilkeler de gözetilerek dinlenilmesi, toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede hata yapılması ve delillerin eksik toplanması doğru olmamıştır.
Kabule göre de; davacılar kendi payları için dava açmalarına rağmen, kendi mirasbırakanlarının diğer mirasçılarının da davaya dahil edilmesi ve kendiliğinden taraf sıfatı kazandırılması, usule açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Davacıların değinilen yönlere ilişkin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/09/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.