19. Hukuk Dairesi 2014/12730 E. , 2014/18336 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Söke 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/03/2014
NUMARASI : 2014/163-2014/171
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı verilen yetkisizlik kararının süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Dava, kredi kartı alacağı nedeniyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2013/303 Esas, 2014/99 Karar sayılı ilamı ile davalının yerleşim yerinin Söke olduğu gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm kesinleşmiştir.
Mahkemece, davalının Aydın Asliye Hukuk Mahkemesi"ne verdiği cevap dilekçesinde usulüne uygun bir yetki itirazı olmadığı halde yetkisizlik kararı verilmesinin doğru olmadığı, bu nedenle Söke Asliye Hukuk Mahkemesinin de yetkisiz olduğu gerekçesi ile yetki uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Yargıtay"a gönderilmesine karar verilmiş karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Söke 2 Asliye Hukuk Mahkemesi"ne cevap süresi içinde usulüne uygun şekilde verilmiş bir yetki itirazı olmadığı gibi uyuşmazlığın niteliği gereği kesin yetki kurallarının uygulanmasını gerektiren bir husus da bulunmamaktadır. Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, yetkisi olmadığı halde bir önceki yetkisizlik kararını veren mahkemenin yetkisizlik kararı değerlendirilerek, kesin yetki kuralı da içermeyen somut uyuşmazlık yönünden yetki konusunda re"sen karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmüm BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.12.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, ilamsız icra takibine yönelik itirazın iptaline ilişkindir.
Davalı, davanın açılmış olduğu Aydın Asliye Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu cevap dilekçesinde; yalnızca icra dairesinin yetkisine yönelik itirazlarını sıralamış ayrıca mahkemenin yetkisizliğine dair herhangi bir savunmada bulunmamıştır.
Buna rağmen ilgili mahkemece ortada bir yetki itirazı varmış gibi değerlendirme yapılarak dosya yetkisizlikle Söke 1. Asliye Hukuk mahkemesine gönderilmiştir.
Miktar itibarıyla kesin olan bu karar temyiz edilemeyerek kesinleşmiştir.
Dosyayı ele alan Söke Asliye Hukuk Mahkemesi ise; ortada geçerli bir itiraz olmaksızın resen yetkisizlik kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağından bahisle karşı yetkisizlik kararı vermek suretiyle dosyayı merci tayini için Yargıtay’a göndermiştir.
Temyize konu Söke 2.Asliye Hukuk mahkemesinin kararına gelmeden evvel, dosya ile ilgili ilk yetkisizlik kararı veren Aydın 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin benimsediği tutuma bakıldığında : HMK 25. Maddesinde yer alan “…Hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz…” yine, HMK 26. Maddesinde yer alan “…Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez” ve yine; HMK 19/2 maddesinde yer alan: “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir…aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz”, şeklinde HMK’nun temel usul ilkelerini bertaraf ettiği apaçık ortadadır.
Öte yandan bir an mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın mevcut olduğu sonucuna varılsa dahi, itirazın iptali davalarında mahkemenin öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı karara bağlaması, dava şartına tekabül etmesi nedeniyle bu hususta olumlu yada olumsuz bir karar verdikten sonra kendi yetkisini değerlendirmesi gerektiği, izahtan varestedir.
Bilindiği üzere Anayasanın 141/4 maddesinde “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” hükmüne yer verilmiştir.
Bu ve buna benzer yöntemlerle dosyanın mahkemeler arasında gereksiz gelgitlere konu yapılması adaletin gecikmeli olarak tecellisine yol açtığı gibi, uzayan yargı süreçleri yargılama maliyetlerini de artırıcı sonuçlar doğurmaktadır. Öyle ki, bu şekilde makul süreyi aşan her yargılama faaliyeti, çoğu kez kararın lehine sonuçlandığı taraf yönünden dahi adalet beklentisini tatmin etmekten uzak kalmaktadır.
Olumsuz yetki uyuşmazlıklarında bir nevi hakem rolü üstlenen üst mahkemelerin, kanuna açık aykırılık halinde meseleye kaynağında müdahale etmesi elzemdir. Şöyle ki; ilk mahkemenin yasaya bir çok yönden aykırı olan kararı üzerinde değerlendirme yapılmaksızın sorumluluğun doğrudan ikinci mahkemeye taşınması hallerinde dolaylı bir şekilde emsal uygulamalara cevaz verildiği şeklinde bir algı oluşmaktadır. Dosya bazında makul gibi görünen çözümler, iyi niyetle bağdaşmayan uygulamaları cesaretlendirecek sonuçlara yol açmamalıdır.
Öte yandan yukarıda adı geçen kanun metinlerinin birer telkin ve tavsiyeden ibaret olmayıp, ilgili mahkemeyi bağlayıcı ve aynı zamanda yargılama sürecini disipline eden, emredici hukuk kaideleri olduğunun zihinlere kazınması, ihlali halinde gösterilecek tepkiyle/yaptırımla bire bir ilintilidir.
Bu arada, ilk kararın miktar yönünden kesin olması nedeniyle temyiz edilemediğini beyan eden davacının, ikinci mahkemenin yetkili olduğuna zımnen muvafakat ettiğinden bahsetmek de mümkün bulunmamaktadır.
Dolayısıyla ilk mahkemenin vermiş olduğu karar, hukuki açıdan bir çok sakatlık içerdiği halde, ortada usulüne uygun -ikinci mahkemeye yönelik doğrudan açılmış yeni bir dava varmışçasına-yazılı gerekçeyle bozulması gerektiği yönünde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.