Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7524 Esas 2022/2040 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/7524
Karar No: 2022/2040
Karar Tarihi: 17.03.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7524 Esas 2022/2040 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülen bir davada müvekkilinin şirket ortaklığından haklı sebeplerle çıkmak istediği ve çıkma payının ödenmesine ilişkin dava açtığı belirtildi. Ancak dava TTK'nın öngördüğü arabuluculuk şartı yerine getirilmeden açıldığı gerekçesiyle usulden reddedildi. Bunun üzerine davacı tarafın istinaf başvurusu da esastan reddedildi. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay karara itiraz ederek davacının haklı sebeplere dayanarak çıkmak istediği ve çıkma payının ödenmesine ilişkin davasını mahkeme yargısı tarafından çözüme kavuşturulması gerektiği vurgulanarak önceki kararlar bozuldu.
Dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu, 7155 sayılı Kanun'un 20. maddesi ile TTK'nın 5/A maddesiyle getirilen düzenleme ile konusu bir miktar paradan ibaret olan alacak ve tazminat talepleri hakkında geçerli olduğu belirtildi.
Kanun maddeleri: 7155 sayılı Kanun'un 20. maddesi, TTK'nın 5/A maddesi.
11. Hukuk Dairesi         2020/7524 E.  ,  2022/2040 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23.03.2020 tarih ve 2020/161 E. - 2020/187 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi'nce verilen 29.09.2020 tarih ve 2020/772 E. - 2020/731 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, şirket ortakları arasında daha öncesinde güvene dayalı ilişki bulunmasına karşın 2018 yılından itibaren müvekkilinin şirketten uzaklaştırıldığını, davalı şirketin kuruluşundan sonra hiç toplantı yapmadığını, ortaklar arasında şirket hesaplarının denetimine ilişkin toplantı düzenlenmediğini, şirketin hiç kar payı dağıtmadığını, davalı şirkete ait taşınmazların muvazaalı işlemlerle devredildiğini, müvekkilinin şirketin işleyişi hakkında bilgilendirilmediği gibi şirket hesaplarını denetlemesine de imkan sağlanmadığını, ortaklar arasındaki güven ilişkinin bitmesi nedeniyle müvekkilinin haklı nedenlerle ortaklıktan çıkmayı talep ettiğini ileri sürerek müvekkilinin davalı şirket ortaklığından haklı sebeplere binaen çıkmasına izin verilmesine, dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte şimdilik 1.000,00 TL çıkma payının davalı şirketten tahsiline, dava sürecinde şirket mallarının korunması için şirkete ait taşınır ve taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasına ve şirkete yönetim kayyımı tayinine karar verimesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı davaya cevap vermemiştir.
    Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, dava konusu uyuşmazlığın alacak nedeniyle itirazın iptali davasına ilişkin olduğu, 7155 sayılı Kanun'un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’nın 5. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” hükmü uyarınca, "Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması" gerektiği, arabulucuya başvurulmadan açılan işbu davanın açıldığı gerekçesiyle HMK’nın 114/2 ve 115 maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, davanın limited şirket ortaklığından çıkma ve çıkma payının ödenmesi istemine ilişkin olup, çıkma payının ödenmesi istemi nedeniyle ticari bir alacak davası niteliğine haiz olduğu, arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun HMK'nun 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Anayasamızın 9. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, ülkemizde yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı ve 36. maddesinde de, herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, mahkemelerin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacakları esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, 07.06.2012 tarih ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile; bazı hukuk uyuşmazlıkları yönünden, bir yandan tarafların kendi iradeleriyle kendi çözümlerini üretebilmeleri ve daha hızlı sonuç elde edilebilmeleri, öte yandan da mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla, yine mahkemeler aracı kılınarak bazı tür hukuk uyuşmazlıklarında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak “Arabuluculuk” müessesesi benimsenmiştir.
    Hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yöntemi ile çözülmesi ihtiyari olmakla birlikte, 6325 sayılı Kanun’da, 06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, mahkemelerin iş yükünün azaltılması için bazı tür uyuşmazlıklar için mahkemeye başvurmadan önce bir dava şartı olarak “zorunlu arabuluculuk” şartı getirilmiştir. Bu bağlamda aynı kanun ile 6102 sayılı TTK’ya 5/A maddesi ile getirilen düzenleme ile konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartı olarak kabul edilmiştir. Davanın konusunun birden fazla olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise miktara tabi olmaması halinde, yani HMK 110. maddesi anlamında bir dava yığılması ve talepler arasında da HMK 166. maddesi anlamında bağlantı bulunması halinde, uyuşmazlığın ne şekilde çözümleneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamakta ise de, Anayasamız uyarınca, uyuşmazlığın çözümünde asıl olanın mahkeme yargısı olduğu dikkate alındığında, aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren, talep yığılmasının söz konusu olduğu davaların ticari arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözüme kavuşturulması gerekir (aynı yönde bkz. Dairemizin 10.02.2020 tarih ve 2019/3048 – 2020/1093; 17.02.2020 T. ve 2020/197-2020/1578).
    Somut olayda davacının ortaklıktan çıkma ve ortaklık payının tahsili talebinde bulunduğu, bu nitelikteki davaların bir bütün olarak ve işin esasına girilerek mahkemece çözüme kavuşturulması gerektiği halde, İlk Derece Mahkemesince uyuşmazlığın zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu gerekçesiyle ve ayrıca yanılgılı olarak dava itirazın iptali olarak nitelendirilerek davanın usulden reddine, bölge adliye mahkemesince de aynı gerekçeyle davacı tarafın istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün bu nedenle davacı taraf yararına bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı tarafın temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı taraf yararına BOZULMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 17/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


    Hemen Ara