Esas No: 2020/5270
Karar No: 2022/2239
Karar Tarihi: 22.03.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/5270 Esas 2022/2239 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/5270 E. , 2022/2239 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 29.12.2016 tarih ve 2014/574 E. - 2016/999 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin reddine-kısmen kabul-kısmen reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi'nce verilen 25.02.2020 tarih ve 2017/3055 E- 2020/447 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 15.03.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ...ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince başka firmalara ait malların satılamayacağını, ancak yaptırdıkları tespit sonucu düzenlenen raporda davalının sözleşmeye aykırı olarak başka ürünler sattığının tespit edildiğini, davalıya ihtarname çekilerek sözleşmeye aykırılığın giderilmesinin istendiğini, ancak davalının sözleşmeye aykırılığı gidermediğini, sözleşmenin 12.2 maddesi uyarınca müvekkilinin sözleşmeyi fesih hakkı doğduğunu, yine müvekkili tarafından davalıya gönderilen ihtarnamede Nursace tabelasının kaldırılmasının istendiğini, ancak davalının ihtarname gereği verilen 3 günlük sürede yerine getirmediğini, bu nedenle cezai şart alacağı hakkı doğduğunu, konuyla ilgili olarak İstanbul 43.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2012/207 Esas sayılı dosyasında 11/08/2012 - 15/08/2012 tarihleri dönem için 20.000,00 USD'nin tahsili için dava açıldığını, eldeki davada ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 16/08/2012 tarihinden 25/08/2012 tarihine kadar olan dönem için her bir sözleşme bakımından ayrı ayrı oluşan toplam 40.000,00 USD tazminatın TL karşılığı olan 80.880,00 TL'nin dava tarihinden itibaren, birleşen davada ise; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25/08/2012 ila 01/03/2013 tarihleri arasındaki dönem için 187 günlük tazminat miktarının her bir sözleşme bakımından ayrı ayrı 374.000,00 USD olup toplam 748.000,00 USD'nin TL karşılığı 1.675.520,00 TL'nin dava tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı vekili, davanın derdestlik nedeni ile reddedilmesi gerektiğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin davacının ürünlerini 2009 yılına kadar konsinye satışla pazarladığını, bu satış kapsamında alınan malların bedelinin mallar üçüncü kişilere satıldıktan sonra ödendiğini, ancak satılmayan malların ise davacı yana iade edildiğini, 2009 yılından sonra müvekkilinin davalı ile olan konsinye satış ilişkisinin sona erdiğini, bunun üzerine taraflar arasındaki sözleşmenin yenilendiğini, böylece davacının markasını taşıyan ürünlerin müvekkilinin mağazasında satılmaya devam edildiğini, sözleşmede öngörülen cezai şartın müvekkilinin ekonomik mahvına sebep olacak nitelikte fahiş ve hukuka aykırı olduğu için TBK. m.27-28 hükümleri kapsamında geçersiz olduğunu, davacının müvekkiline ürün vermeyerek müvekkilini başka ürünlerin satışına yönelttiği, dolayısıyla kötü niyetle davrandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi imzalandığı, davacının 24/07/2012 tarihli ihtarname ile haksız rekabet ve sözleşmeye aykırılığın giderilmesini istediği, daha sonra bu aykırılıkların giderilmediği iddiasıyla 02/08/2012 tarihli ihtarname ile sözleşmelerin feshedildiği, davalıya ait her iki işyerinde nursace markası dışındaki ürünlerin %90-95 civarında olduğu, davacı tarafından İstanbul 43. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde açılan dava sonunda cezai şarta tenkis yapılmak suretiyle hükmedildiği, kararın Yargıtay'dan geçtiği suretiyle onanarak kesinleştiği, davacı yanca her ne kadar fesihten sonra ihlallerin devam ettiğine ilişkin tespit yaptırılıp sonraki devreler için asıl ve birleşen davadaki cezai şart alacağı için dava açılmış ise de, İstanbul 43. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde alınan bilirkişi raporunda cezai şartın davalının ekonomik yönden mahruma sebebiyet verecek durumda olduğu, davacının İstanbul 43. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde verilen kararla tatmin edildiği, amacının hasıl olduğu, yinelenen cezai şart talebinin genel ahlaka uygun düşmediği gerekçeleriyle asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacı taraf asıl davada, 16/08/2012 ila 25/08/2012 arası dönem için 80.880,00 TL, birleşen davada ise 25/08/2012 ila 01/03/2013 arasındaki dönem için 1.675.520,00 TL'nin tahsilini istediği, taraflar arasında daha önceden görülen İstanbul 43.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2012/207 Esas sayılı dosyasında davacının 11/08/2012 ile 15/08/2012 arası dönem için cezai şart istediği, yargılama sonunda cezai şarttan 1/3 oranında indirim yapılarak 24.000,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verildiği ve kararın onandığı, taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmelerinde, sözleşmenin herhangi bir nedenle feshi halinde fesihten itibaren 3 gün içinde davacı ile ilgili her türlü levha, tabela ve dekorasyon malzemesinin davalı tarafından kaldırılacağı, aksi halde üçüncü günün geçmesinden itibaren her gün için davacıya 2.000 USD cezai şart ödemeyi, bu cezai şartın fahiş olduğu itirazından şimdiden feragat ettiğinin hükme bağlandığı ve davacı tarafça yaptırılan delil tespitlerinde davalının işyerinde davacıya ait tabelanın mevcut olduğu görüldüğünden ve taraflar arasındaki sözleşmenin 12. maddesinin, davacıya ait markanın haksız suretle kullanılması nedeniyle hukuka aykırı olmadığından davacının cezai şarta hak kazandığı, ancak söz konusu cezai şart özellikle İstanbul 43.Asliye Ticaret Mahkemesi'nde
alınan bilirkişi raporunda ve mahkeme kararında ayrıntılı olarak gösterildiği üzere, davalı tarafın 2011 yılında 316.958,97 TL zarar ettiği, 2012 yılında ise 26.634,30 TL kar ettiği, cezai şartın davalı tarafın ekonomik yönden mahvına yol açacak ağırlıkta olduğu, söz konusu bu görüşün huzurdaki dava dosyasında alınan bilirkişi raporunda da aynen belirtildiğinden her iki dava yönünden de %95 oranında cezai şarttan tenkis yapılması gerektiği, her ne kadar asıl davadaki talep edilen miktar itibariyle %95 oranındaki tenkisin fazla olduğu düşünülebilir ise de, her iki davada talep edilen toplam cezai şart tutarının davalı tarafın ekonomik yönden mahvına yol açacağı gözetildiğinde, davalar arasında oransal eşitlik sağlanması bakımından bu şekilde uygulamanın hakkaniyetli olacağı gerekçesiyle davacının istinaf talebinin asıl ve birleşen dava yönünden kısmen kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile dava tarihinden itibaren avans faizi ile tahsiline, davalının birleşen davada reddedilen kısım için vekalet ücreti isteminin de cezai şarttan takdiren indirim yapıldığından hak kazanamayacağı gerekçesiyle davalı vekilinin de istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Asıl ve birleşen dava, sözleşmede kararlaştırılan cezai şart alacağının 16/08/2012- 25/08/2012 arası dönem için 80.880,00 TL, birleşen davada ise 25/08/2012 - 01/03/2013 arasındaki dönem için 1.675.520,00 TL'nin tahsili istemine ilişkindir.
1-Davacının asıl ve birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İlk derece mahkemesince, davacının daha önce 11.08.2012-15.8.2012 tarihleri arası sözleşmeden kaynaklı cezai şart istemli açtığı İstanbul 43 Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/207 E. sayılı dosyada istenen cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebebiyet vereceğinin tespit edilmesi karşısında davacının alacak isteminden 1/3 oranında tenkis yapılarak karar verildiği ve kararın kesinleştiği bu karar ile davacının tatmin edilmiş olması ve yinelenen cezai şart isteminin genel ahlaka aykırı düşmesi nedeniyle davanın reddine dair verilen kararda mali bilirkişi raporu alınmadığı anlaşılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesince, bu kez sözleşmeye dayalı cezai şart istenebileceği belirtilmiş ancak, bu tutarın da davalının mali ve sosyal durumuna göre fazla olduğundan TBK'nın 182/son maddesine dayalı olarak asıl ve birleşen davadaki talepten %95 tenkis yapılarak ve taraflar arasındaki İstanbul 43. Asliye Ticaret Mahkemesi'ndeki bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmiştir.
Davalı şirketin ekonomik durumu yönünden konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bir heyet marifetiyle davacının ticari defter ve kayıtları, güncel bilançoları, verilen vergi beyannameleri, şirket sicil dosyası vs. gibi kayıtlar üzerinde inceleme yaptırılarak yukarıda belirtilen indirim koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
2-Davalının asıl ve birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan davalının istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bendde açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (2)nolu bendde açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının reddine, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 4.499,29 TL temyiz ilam harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davalıdan alınmasına, 22/03/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Asıl ve birleşen dava, sözleşmeye aykırılık nedeniyle sözleşmenin feshi ve sözleşme ile kararlaştırılan ceza-i şartın tahsili talebine ilişkin olup ilk derece mahkemesince taraflar arasında İstanbul 43. ATM’de görülen davada ceza-i şarta daha önce hükmedilmesi nedeniyle amacın hasıl olduğu, yenilenen ceza-i şart talebinin genel ahlaka uygun düşmediği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiş, BAM Hukuk dairesince ise davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun ise kabulü ile Mahkeme kararının kaldırılmasına ve hem asıl hem de birleşen davanın kısmen kabullerine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Somut olayda, davalı stoktaki mallarının satışını yaptığını ileri sürmüş, davacıda davalı elinde kalan stoktaki malların iadesini istememiştir. Sözleşmenin feshi üzerine davacı davalının elinde kalan malların iadesini istemediğine göre, davalı elinde olan malların satışı için tanıtım vasıtalarını kullanabilir. Bu kapsamda yapılan kullanımlar ihlal oluşturmaz. O nedenle anılan kapsam dışında bir kullanım varsa, yani stoktaki malların satışının tamamlanmasından sonra veya bunların satışı devam etmekle birlikte aşkın kullanım varsa, davacının tecavüzün men ve ref’ini açacağı dava sonucunu beklemeden bile geçici hukuki koruma ile sağlaması mümkün iken, bu yolu seçmeden arka arkaya tespit yapıp her tespitten sonra yeniden ceza-i şart istemesi TMK m. 2 hükmü kapsamında hakkın kötüye kullanılmasını oluşturur.
Bu nedenle sonuç itibariyle doğru olan ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun BAM Hukuk Dairesince esastan reddi gerekirken, kabulü ile İlk Derece Mahkemesi Kararın kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Diğer taraftan, ceza-i şartın dayanağı olan taraflar arasındaki Sözleşmenin 5.1 inci maddesinin ikinci cümlesi, “Bayi Sözleşmenin konusu dışında herhangi bir ürünü satamaz, teşhir edemez, tanıtamaz, promosyonunu yapamaz, dağıtamaz, pazarlayamaz veya benzeri herhangi bir tasarrufta bulunamaz” hükmünü haizdir. Bu hüküm, 4054 sayılı RKHK kapsamında rekabetin sınırlanmasına sebep olması muhtemel olduğundan, kabule göre de, anılan hükmün Rekabet Kurulunca RKHK m. 4 hükmü uyarınca ilan edilen muafiyet kapsamında olup olmadığı araştırılıp tartışılmadan haklı feshe dayalı cezai şartın hüküm altına alınması da doğru olmamıştır. Zira muafiyet kapsamında olmaması, anılan sözleşme hükmünün geçersiz olmasına sebebiyet vereceğinden, sözleşmeye aykırılıktan ve dolayısıyla sözleşme ile kararlaştırılan ceza-i şart talep hakkının doğduğundan söz edilemez.
Bu nedenlerle BAM Hukuk Dairesince verilen kararın davalı taraf yararına bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma sebeplerine katılmamaktayız.