Esas No: 2021/4795
Karar No: 2022/6193
Karar Tarihi: 22.09.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/4795 Esas 2022/6193 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/4795 E. , 2022/6193 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 12. Tüketici Mahkemesi’nce verilen 09.02.2021 tarih ve 2021/58 E. - 2021/22 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin eşi ile Türkiye'den Fransa'ya gitmek için davalı şirketten 22/11/2015 günü için bilet aldığını, müvekkilinin uçuş gün ve saatinden önce eşi birlikte havaalanında bulunup bagajlarını verdiklerini, belgelerini davalı şirket görevlilerine teslim ettiğini, davalı şirket görevlileri tarafından ...’ın oturum belgelerinde eksiklik olduğu gerekçesi ile müvekkilin uçağa binmesine izin verilmediğini, müvekkilinin ertesi gün başka bir havayolu şirketinden bilet alarak aynı evrak ve oturum belgesi ile Fransa’ya gittiğini, müvekkilinin yaşlı bir insan olduğunu, çeşitli rahatsızlıkları bulunduğunu, 2015 yılı Kasım ayında 15-20 gün Balıkesir'de hastanelerde tedavi gördüğünü, biraz iyileşince daimi ikameti olan Fransa'ya gitmek için bilet aldığını, uçağa alınmayan müvekkilinin sıkıntı çektiğini, rahatsızlığı arttığını, davacı yolcunun eşi ile birlikte seyahat ettiği ve ertesi gün uçuşunu yaptığı göz önüne alınırsa, eşinin evrakları tamam iken davacı yolcunun eksik evrak ile uçuşa gelmesinin, yıllardır yurtdışında yaşayıp uçuş yapan kişinin eksik evrak ile gelmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek, 10.000.- TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, uçuş için belge kontrollerinin müvekkili tarafından değil yetkili Gözen Güvenlik Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. tarafından gerçekleştirildiğini, ...’ın oturum kartının olmadığı tespit edildiği gerekçesiyle Gözen Security tarafından uçuşa kabul edilmediğini, talep edilen tazminatın fahiş olduğunu savunmuştur.
İhbar olunan Gözen Güvenlik Hizmetleri vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının eşi ile birlikte davalı firmadan 22/11/2015 tarihli Türkiye'den Fransa'ya gidiş uçak bileti satın aldıkları, uçuşa kabul esnasında davacının eşinin uçuşa kabul edilmesine rağmen davacının eksik evrak iddiasıyla davalı firma tarafından gerçekleştirilen uçuşa kabul edilmediği, davacının bir gün sonra farklı hava yolu firmasından aldığı bilet ile uçuşunu gerçekleştirdiği, davalının eksik evrak gerekçesi, kapsamı ve SHY-YOLCU Yönetmeliği’nin"uçuşa kabul edilmeme" başlıklı 5. maddesi doğrultusunda sebeplerini somutlaştırır bir delil sunamadığı, hizmetin bu hali ile ayıplı olduğu, ayıplı hizmet nedeni ile davacının hastalığından dolayı manevi sıkıntılar ve yıpranma yaşadığı gerekçesiyle davanın kısmın kabulü, 5.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, taraf vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, taraf vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 6502 sayılı Yasa'nın 73/2. maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde tüketici tarafından açılan davalar harçtan muaf olduğundan davacıdan harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı bakiye 256,16 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 22/09/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, havayolu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin olup uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi açısından öncelikle kanunyolu incelemesi bakımından usul hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, HMK’nın 448. maddesi, anılan kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal yürürlüğe gireceğini öngörmekte olup genel nitelikteki bu kuralın istisnaları ise kanunun 12. kısmının sonuna eklenen geçici maddelerde gösterilmiştir. Konumuzla ilgili hükümler Geçici Madde 3’de yer almaktadır. Anılan geçici maddenin birinci ve ikinci fıkrasında, HMK’nın kanunyoluna ilişkin hükümlerinin zaman bakımından uygulanmasına ilişkin olarak, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle eklenen 1. fıkra ve 6723 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle 2. fıkrada yapılan değişiklikler ile mahkemece verilen kararın tarihi ve bu kararın kesinleşmesi ölçütlerine yer verilmiş, gerek 1086 sayılı Kanun’da ve gerekse de 6100 sayılı HMK’da yer verilmekle birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlayacağı tarih henüz belirgin olmadığından bu tarih gelmeden önce verilen kararlar bakımından istinaf usulünün uygulanmayacağı, kararın kesinleşmesine değin 1086 sayılı Kanun’un kanunyoluna ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı öngörülmüştür. Madde lafzı yoruma ihtiyaç duyulmayacak ölçüde açık olduğu gibi gerek doğrudan Geçici Madde 3’ün gerekçesinde ve gerekse de yapılan ek ve değişikliklere ilişkin kanun maddesi gerekçelerinde kanunkoyucunun lafza yansıyan iradesi dışında bir başka amaçla hareket ettiğini, örneğin taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin davanın, her hal ve koşulda, kararın niteliğine, verildiği tarihe ve izlenen kanunyoluna göre esas yönünden verilecek hükümle sonuçlanmasına değin 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasını amaçladığını gösterir herhangi bir işaret veya yoruma açık ifade bulunmamaktadır. HMK’nın 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra bölge adliye mahkemelerinin Temmuz 2016 tarihinde göreve başladıkları bilinmektedir.
Dava dosyasının geçirdiği safahatı kronolojik olarak ve yukarda değinilen HMK hükümleri ile birlikte inceleyecek olursak aşağıdaki tespitlere varmak mümkündür:
1- Dava, 1086 sayılı HMUK yürürlükte iken açılmıştır.
2- Davanın görüldüğü Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 28.4.2016 tarihli görevsizlik kararı, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği 1.10.2011 tarihinden sonra verilmiş ise de Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı Temmuz 2016’dan önce verildiğinden, HMK Geçici Madde 3/1-2 uyarınca, 1086 sayılı HMUK’ta yer verilen temyiz hükümleri çerçevesinde yapılan temyiz incelemesi neticesinde Dairemizin 7.5.2018 tarihli kararı ile onanmış, bu suretle mahkemece verilen usule ilişkin nihai karar anılan geçici maddenin 2. fıkrası uyarınca 1086 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yapılan inceleme neticesinde kesinleşmiştir.
3- Dava dosyasının gönderildiği Bakırköy 12. Tüketici Mahkemesi’nce esastan verilen nihai karar, Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçirilmesinden sonraki bir tarihi taşımaktadır ve açıkça görüleceği üzere bu nedenle HMK Geçici Madde 3 kapsamında değildir.
Bu durumda, somut dava dosyası bakımından yukardaki kronolojiye bakıldığında, mezkur görevsizlik kararının kesinleşmesine kadar HMK Geçici Madde 3’ün gerek birinci fıkrasının ve gerekse de ikinci fıkrası hükümlerinin kanunda öngörülen şekilde uygulandığı ve kararın kesinleştiği gözetildiğinde, artık somut dava bakımından söz konusu geçici madde hükmünün işlevinin sona erdiğinin kabulü gerekir.
Bu bağlamda Bakırköy 12. Tüketici Mahkemesince verilen nihai karar (hüküm) bakımından, artık HMK’nın yerleşik kanunyolu hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup nitekim taraf vekillerince de verilen karara karşı istinaf kanunyoluna başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Daire çoğunluğunun konuya ilişkin katılmaya olanak görmediğim değerlendirmesinde, kararda ayrıntıya yer verilmemiş olmakla birlikte, bir dava dosyasında bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmiş olmasından önce bir karar verilmiş olması ve bu karar aleyhine temyize gidilmesi halinde, her hal ve koşulda, dava konusu uyuşmazlık esasa ilişkin verilecek bir hükümle çözümlenene değin 1086 sayılı Kanun’un 427 ila 444. maddesi hükümleri uyarınca kanunyolu incelemesine tabi tutulması gerektiği düşüncesinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, kanunun lafzına ve amacına uygun olmadığını düşündüğüm bu görüşün benimsenmesi durumunda, ilgililerin mahkemeye başvurma ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlaline, somut davada olduğu gibi aslında yasada öngörülen bir kısım hak arama yollarının kapatılmasına ya da öngörülmeyen hak arama yolunun tesisine, usul ekonomisinin ve kurallarının bertaraf edilmesine, karar ve hüküm kavramlarının birbirine karıştırılmasına yol açacak sonuçlar oluşması kaçınılmazdır.
HMK’nın Geçici 3. maddesi uyarınca, Temmuz 2016 tarihinden önce verilen bir yerel mahkeme kararının varlığı halinde, bu karara karşı başvurulacak kanunyolunun istinaf olmayıp temyiz kanunyolu olduğu, kanunyolu incelemesinde 1086 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve buna bağlı olarak, verilmiş yahut verilecek Yargıtay kararları bakımından, HMK’da yer verilmemiş olsa dahi, her ne kadar somut dava bakımından söz konusu değilse de, koşullarının bulunması halinde 1086 sayılı Kanun’da 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik nazara alınmaksızın karar düzeltme yolunun açık olması gerektiği tartışmasızdır. Keza, aynı tarihten önce yerel mahkemelerce uyuşmazlığın esasına ilişkin verilmiş bir kararın Yargıtayca bozulması halinde, gerek bozmaya uyularak verilebilecek karar bakımından, gerekse de verilebilecek direnme kararları bakımından, yerel mahkemece verilen karar kesinleşinceye değin, 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunması gerektiği ve bu nitelikteki kararlar bakımından istinaf başvurusunda bulunulamayacağı da kuşkusuzdur. Ancak, tıpkı somut davada olduğu gibi, özel olarak göreve ve yetkiye, genel olarak ise usule ilişkin olarak Temmuz 2016 tarihinden önce verilmiş bir nihai kararın temyiz kanunyoluna başvurulması suretiyle kesinleşmesinden sonra, kesinleşme tarihine de bakılmaksızın, davanın devamı halinde Temmuz 2016’dan sonra verilecek kararlar bakımından, kapsam dışında kalan geçici rejimin uygulanmasını gerektiren bir hal ve koşulun söz konusu olmadığı kanısındayım.
Açıklanmaya çalışılan tüm bu gerektirici nedenler karşısında, Daire çoğunluğunun onama kararına katılamıyorum. Dava dosyasının taraf vekillerinin de talepleri doğrultusunda istinaf incelemesi yapılmak üzere ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesi için ilk derece mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum.