Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/3024 Esas 2022/7186 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/3024
Karar No: 2022/7186
Karar Tarihi: 19.10.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/3024 Esas 2022/7186 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2021/3024 E.  ,  2022/7186 K.

    "İçtihat Metni"



    MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ



    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Taraflar arasında görülen davada Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 13.03.2019 tarih ve 2016/474 E. - 2019/214 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 18.02.2021 tarih ve 2019/1199 E. - 2021/214 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili; müvekkilinin icra takip dosyasının diğer borçlusu olan Aktif İnşaat Limited Şirketi’nin ortağı aynı zamanda imzaya yetkili müdürü iken 03/05/2013 tarihli hisse devir sözleşmesi ile sahip olduğu 2.700 payını şirketin diğer ortağı ve sahibi olan İsmail Saçık’a devrettiğini ve aynı tarihte müdürlük görevinden istifa ettiğini, dava dışı şirket tarafından aynı tarihli karar ile hisse devri ve istifanın kabul edildiğini, pay defterine devrin işlendiğini, şirketin 03/05/2013 tarihli kararının sicil gazetesinde 20/05/2013 tarihinde ilan olunduğunu, müvekilinin hissedarı olduğu şirketin ihalelere girmesi nedeniyle birçok bankayla çalıştığını, gerektiğinde şirket işlerinde kullanılmak üzere açık kredi sözleşmeleri ve üstü yazılı olmayan boş senetler imzalamak durumunda kalındığını, davacının 30/05/2013 tarihli ihbarname ile şirketin çalışmış olduğu bankalara, ihbardan sonraki tarihlerde şahsı adına kefil olduğu sözleşmelerdeki kefaletlerden feragat ettiğini bildirdiğini, bu ihbarnamenin de davalıya tebliğ olunduğunu, tüm bunlara rağmen davalı bankanın müvekkiline kredi kullandırma esnasında imzalatmış olduğu boş senedi doldurarak Ankara 2. İcra Müdürlüğü’nün 2016/3459 sayılı dosyasıyla icraya koyduğunu, senet incelendiğinde tanzim tarihinin 29/08/2013, ödeme tarihinin 02/02/2016, borç miktarının ise 550.000,00 TL olarak yazılı olduğunu, davacının şirkete ortak olduğu dönemde davalı bankaya 550.000,00 TL gibi borcu hiçbir zaman olmadığını, müvekkilinin 03/05/2013 tarihinde ortaklıktan ayrıldığını, senedin tanzim tarihi olan 29/08/2013 tarihinde şirketle ortaklık veya müdürlük yönünde hiçbir alakası kalmadığını, senette yazılı olduğu üzere müvekkilinin 29/08/2013 tarihinde davalı bankaya borçlanıp 02/02/2016 tarihinde ödeme taahhüdü altına girmesinin mümkün olmadığını, müvekkilin imzası dışındaki hiçbir yazının kendisine ait olmadığını, davacının kefalet kaydının geçerli olmadığını, senedin tanzim tarihinde evli olduğunu ve eşinin muvaffakatının alınmadığını, davacının şirket ortağı olduğu tarihlerde 544.000,00 TL gibi bir borcun davalı bankaya olmadığının dava dışı şirketin defter ve kayıtları incelendiğinde de görüleceğini ileri sürerek, izah edilen nedenlerle takibe konu kılınan senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili; açılan davayı kabul etmediklerini, dava dışı borçlu Aktif İnşaat Limited Şirketi ile müvekkili banka arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, genel kredi sözleşmesinde davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzası bulunduğunu, taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin ikinci maddesine dayanılarak 29/08/2013 tanzim, 02/02/2016 vade tarihli 550.000,00 TL bononun kredinin geri dönüşünde kullanılmak üzere borçlular tarafından imzalanıp müvekkili bankaya verildiğini, borcun ödenmemesi üzerine takip başlatıldığını, takibe konu senedin teminat senedi olmadığını, senedin borçlular tarafından müvekkiline kredinin geri dönüşümünde kullanılmak üzere ve borcunu ödemek amacıyla verilmiş bir senet olduğunu, zaten davacının imzasını da inkar etmediğini, senette mücerretlik ilkesi gereği dava konusu bononun teminat bonosu olduğu yönündeki algılamanın kesinlikle kabul edilemeyeceği, teminat vasfında olabilmesi için buna ilişkin yazılı bir anlaşma olması gerektiğini, ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararı ile yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince senedin arkasında iş bu senet teminattır benzeri ibareler yer alsa bile somut olayda böyle bir husus dahi yoktur bu ibarenin senedin teminat senedi olduğunu kabule yeterli olmaması, kambiyo senedi ile takibe konulmasına engel teşkil etmeyeceğinin belirtildiğini, eş muvaffakati olmadığına dair iddiaların da yersiz olduğunu, TBK’nın 584 ve 603. maddelerinin kambiyo senetlerinde uygulanamayacağına yönelik emsal Yargıtay kararları da bulunduğundan haksız ve kötü niyetli davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; avale ilişkin TTK’nın 700 ila 702. maddelerinin bonolar hakkında da uygulanacağı 6102 sayılı TTK’nın 778/3 ve 4. maddelerinde düzenlendiğinden, davaya konu senette kefil olarak davacının imzası var ise de aval veren olduğu, aval verenin diğer borçlu ile birlikte müteselsil sorumlu olacağına ilişkin TTK’nın 702. maddesinde özel hüküm olması nedeniyle kambiyo senetlerinde TBK’nın 584 ve 603. maddelerinde yer alan kefalete ve eş muvaffakatine ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı, bu suretle kefaletin geçersizliği nedeniyle borçlu olmadığına ilişkin davacı iddialarının kabul görmediği, yine davacının bonoda aval veren konumunda bulunduğu, bu nedenle senede ve şekle ait bir noksan bulunmadığından dava konusu senetle ilgili dava dışı keşideci ve lehtar arasındaki temel borç ilişkisinin iş bu davada değerlendirilemeyeceği, banka kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde dava konusu bononun davacının kefaleti bulunan sözleşmenin teminatı olarak alındığına dair aleyhe bir kayıt bulunmadığı gibi kambiyo senedinin tanzim ve vade tarihinin taraflarça kararlaştırıldığı şekilde düzenlenmediğine dair yazılı delil de sunulamadığından, sebepten mücerret bulunan bono nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespiti talebinin yerinde görülmediği gerekçesi ile, davanın reddine karar verilmiştir.
    Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacının dava ve takibe konu bononun ön yüzünde aval veren sıfatıyla imzasının bulunduğu, bono üzerinde müteselsil kefil ibaresi yer alsa da bunun aval olarak değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca aval verenin de 6102 sayılı TTK'nın 702. maddesi gereğince bononun asıl keşidecisiyle birlikte müteselsilen sorumlu olduğu, 6102 sayılı TTK'nın 724. maddesi gereğince de kambiyo senetlerinde müteselsilen borçluluk esası söz konusu olup, bonoda imzası olan herkesin hamile karşı müteselsilen sorumluluğu bulunduğundan, 6102 sayılı TTK'nın özel hükümler olması nedeniyle kambiyo senetlerinde Borçlar Kanunu'nun 584. ve 603. maddelerinin ve dolayısıyla da Borçlar Kanunu'nda yer alan eş rızasının kambiyo taahhüdünde uygulanamayacağı, ayrıca 6102 sayılı TTK’nın 702/2. maddesinde, aval veren kişinin teminat altına aldığı borcun, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdünün geçerli olacağı düzenlenmiş olup, dava konusu senetle ilgili dava dışı keşideci ve lehtar arasındaki temel borç ilişkisinin iş bu davada değerlendirilemeyeceği, yine davacı yanın dava ve takibe konu bonoda aval veren konumunda olmasından ötürü, anılan düzenleme kapsamında davacının senedin 16/01/2008 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında teminat olarak verildiği, bu sözleşme kapsamında herhangi bir borcun kalmadığı gibi senedin 29/08/2013 tarihli sözleşme kapsamında verilmesinin de söz konusu olmadığı, senet üzerindeki imza dışındaki yazıların davacının eli ürünü olmadığı ve anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yönündeki iddialarının ise ancak yazılı delille ispat edilebileceği, davacı yanın bu yönde dosyaya herhangi bir yazılı bilgi belgeyi sunmadığından bu iddiaları da ispatlayamadığı, bilirkişi marifetiyle dava tarihi itibariyle davacının davalı bankaya dava ve takibe konu senetten ötürü 561.856,55 TL borçlu olduğu da tespit edildiği, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin davanın reddi kararı da usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
    Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 21,40 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 19/10/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.


    Hemen Ara